Tek adamı boşver, adam olmaya bak…

Diktatörlerin, politikacıların, önderlerin misyonu yığınları gütmektir. Bu misyonu layığıyla yerine getirecekleri her yol da mübahtır; bu işin doğası budur. Bu konumdaki insanların eylem ve söylemlerine tapılmasını olduğu kadar, onlara kızılmasını ya da şaşırılmasını da hiçbir zaman anlayamamışımdır.

Bu biatçı, sütten çıkmış ak kaşık millet ezelden beridir illa ki kendine bir tek adam yaratır ve yarısı onu ilah ilan edip taparken, diğer yarısı da günah keçisi yapıp taşlar. Tapanlar “olmasaydın olmazdık,” şeklinde akıllara ziyan cümleler kurabilecek kadar kendilerini hiçleştirirken, taşlayanlar da kendilerini ve insan faktörünü yaşanan abukluklardan o kadar muaf tutar ki, sanırsın ortada milyonlarca pürü pak masum eleman, bir tane de iblis vardır; her şey onun başının altından çıkar.

Her iki taraf için de bütün eylemler, söylemler, politikalar bu saplantıların üzerinden üretilir; bir taraf bütün güzellikleri, başarıları ona bağlar, öteki taraf bütün suçları, günahları ona tahvil eder. Bu tek adamlar onlara tapanlar için tanrının, taşlayanlar için şeytanın parçacığıdır. Zannedersin hayatı herkesin yerine o tek adamlar yaşamakta, iyi kötü her şeyi bizzat kendi elleriyle onlar gerçekleştirmektedir. Kimse yaşamın bir bütün olduğu, en etkisiz gibi gözüken elemanın bile o bütünde rolü bulunduğu gerçeğini, yani kendi sorumluluğunu kavramaz.

Nicedir de bu topraklarda iki tek adam çarpıştırılıyor. Dünün tek adamının müritleri sanki düne kadar dikensiz gül bahçesinde yaşıyormuşuz, sanki bugün dünün tek adamının döneminde milletçe ekilen tohumların hasadını biçmiyormuşuz gibi bugünün tek adamını iblis ilan etti, her suçu ona atıyor.

Kimse asıl sorumluların o tek adamlar değil, onların utkularına sorgusuz sualsiz biat eden yığınlar olduğu gerçeğiyle hiçbir zaman tam anlamıyla yüzleşmeye yanaşmıyor.

Niye? Çünkü bizatihi tek adam olgusunu sorgulayıp yargılayacak olsalar, kendi tek adamlarını da sorgulayıp yargılamak zorunda kalacaklar. Kimse kendi tek adamından vazgeçip kendi sorumluluğuyla yüzleşmek niyetinde olmadığı için, doğal olarak da kimsenin gözü sorunun özüne inmeyi yemiyor.

Ne demiş günümüzün tek adamı: “Nikâhlanın, evlenin, çoğalın. Müslümanın çoğalması şart. Bu konudaki müslüman kadınların hassasiyetine güveniyorum. Türkiye’deki terör örgütü bu konuda çok hassas. En az on, on beş çocukları var”

Millet çıldırdı, “nasıl böyle bir şey diyebilir” diye… Niye çıldırıyorsunuz arkadaşım, diyebilir, adam misyonunun gereğini yerine getiriyor.

Seksen senedir, “on yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan,” cümlesini göğsünüzü gere gere çığırmanızdan ne farkı var bunun?

Başta da söylediğim gibi, tek adamların misyonu yığınları gütmedir; onlar bunun için vardır.

İnsandaki akıl ve vicdan da eğriyi doğruyu ayırmak içindir. Geleceğini garantiye almak belasına masum çocuklardan medet uman, tek adamı emretti diye ya da ırkının devamlılığını sağlamak için sürüm sürüm süründüreceğini, bir gün mutlu edip gün yüzü gösteremeyeceğini, bir kuru ekmeğe muhtaç bırakacağını, okutamayacağını, bisiklet alamayacağını üste bir de büyük ihtimalle daha hayatının baharında katil veya kurban olarak kendi elleriyle mezara koyacağını bile bile böcekler gibi üreyerek masum çocuklar doğuran anne babalardan oluşan yığınlardır asıl katiller, tek adamlar değil.

Cahiller de, zırdeli değiller ya bu insanlar. Her melaneti cehaletle açıklamak da bir yere kadar. Bütün büyük günahlarını cahil oldukları bahanesiyle akladığınız bu yığınlar, gündelik hayatlarındaki hesap kitaplarını gayet güzel becerebilen, gayet de usta canlılar.

Hiç kimse masum değil, hiçbir toplum. Kolektif bilinçten yoksun yurdum halklarının en büyük suçu da kendi sorumluluklarıyla yüzleşmemek için kendi elleriyle tek adamlar yaratıp onlara tapmaları ve inanılmaz çifte standartlılıklarıdır.

Günümüz tek adamının yukarıdaki sözlerinde asıl tepki gösterilmesi gereken ifade, üstelik de onların da müslüman olduğu gerçeğini yok saydığı bir halka toptan “terörist” demesidir, onların karşısına koyarak sahiplendiği diğer müslüman kitleye üreyin demesi değil.

Haa, bana kalırsa dünyanın geldiği konjonktürde artık tek bir çocuk bile doğurulmamalıdır ama, işin aslına bakarsanız şahıs kısmen doğru söylemektedir. Elbette ki karşılığında “siz de kurbanlık çocuklar doğurun ve onlarla müslüman kardeşlerinizi kırın” demek büyük suçtur ama Kürtler gerçekten de kendilerince haklı buldukları sebeplerle bakamayacakları kadar çocuk sahibi olmaktadır ve azımsanamayacak sayfa arkadaşımın bu sözlere tepki olarak yazdığı paylaşımında gördüğüm kadarıyla maalesef ki bununla da gurur duymaktadır.

Yazık. Zihinler ve kalpler mühürlenmiş; ağaca bakmaktan orman güme gitmiş; herkes sadece birbirine feyk atmak derdinde.

Geçiniz artık tek adamlarınızı yarıştırmayı, geçiniz ırkınız, ümmetiniz için doğmamış bebelerden medet ummayı. Ben şahsen, değil ırkım yürüsün diye on çocuk doğurmayı, bir çocuğun gözünün yaşının, kanının akmaması için ırkımın kurumasına razı olurdum. Bir tane çocuğum var, her gün ağlıyorum onu artık sona gelmiş bir dünyaya getirdiğim için.

Tek adamlar üreyin der; dünkü tek adam da öyle demişti, bugünkü tek adam da dedi, yarınki tek adam da diyecek; çünkü tek adamlar müritlerle var olurlar.

Tek adamlara tapma güdüsünden kurtulup adam olmaktır mesele; yeşili sev, kadını say, kediyi çocuğu koru, gerisi lafı güzaf.

Rabia MİNE
Latest posts by Rabia MİNE (see all)