Şu takvim meselesi: Cumhuriyet döneminde takvim “değiştirildi”

Cumhuriyet yönetimin “Müslümanların kullandığı” Hicrî takvim yerine, “gâvurun kullandığı” Miladî takvimi getirdiği algısı hayli yaygın. Yılbaşı kutlamalarına gösterilen tepkilerde bu algının “da” rol oynadığını düşünüyorum.  Toplumun önemli bir kesimi “Hıristiyan âleminin 31 Aralık’ta İsa peygamberin doğumunu kutladığı, Türkiye’nin de Cumhuriyetle birlikte bu uygulamaya eşlik ettiği” düşüncesinde. Bu konuyu netleştirmekte fayda var: Cumhuriyet döneminde 697 Sayılı Kanun ile sadece yıl numaraları değiştirilerek Batı’nın kullandığı yıl sayıları kabul edildi. Şöyle ki, 1341 yılı 1925 olarak kabul edildi. Ne takvim değişti, ne gün, ne ay…

Biraz daha geriye gidelim. Tanzimat Döneminde kadar Osmanlılar Hicrî takvimi kullanıyorlardı. Muharrem ayının ilk günü bu takvimin yılbaşı sayılıyordu. Muharrem ayının günümüz takviminde hangi aya denk geldiğini söylemek mümkün değil. Çünkü Hicrî takvimdeki gün sayısı ve Rumî ve Miladî takvimlerdeki gün sayıları birbirleriyle aynı olmadığından, Muharrem ayının ilk gününün Rumî ve Miladî takvimlerdeki karşılıkları her yıl değişmekte. Bunun en güzel örneği, bu yıl Hicrî takvime göre hesaplanan Ramazan ayının (ve bayramının), gelecek yıl daha erken bir tarihe denk gelecek olmasıdır.

Tanzimat’ın hemen akabinde 13 Mart 1840 Miladî tarihi, 1 Mart 1256 Cuma günü olarak kabul edilerek Rumî takvime geçildi.  Rumî takvim, Sezar Döneminin Jullien takviminin bir uyarlamasıydı. Avantajı, bir  yılın Miladî takvimde olduğu gibi 365 güne tekabül etmesi, aylar ve mevsimlerin çakışmasıydı (Ocak ayının hep kış mevsimine denk gelmesi gibi) Bu takvimle, Batı ülkelerinin 1700’lerin ortasından bu yana kabul edegeldikleri Gregoryen takvim (Miladî takvim) arasında 13 gün fark vardı. Jullien takviminin bir versiyonu olan Rumî takvimin yıl numaraları da farklıydı. Batı 1840 yılındayken Osmanlı 1256 yılında olduğunu kabul ediyordu.

1917’ye gelindiğinde bu 13 günlük fark da ortadan kaldırıldı. Rumî takvimde 1 Mart 1333 (M. 1917) günü yapılan düzenlemeyle, bu tarihten 13 gün silinerek gün sayısındaki hata düzeltildi.

Cumhuriyet döneminde gelindiğinde, Batı takvimiyle tek farkı yıl numaraları olan bir takvim (Jullien takviminin üzerinde peyderpey yapılan değişikliklerle oluşturulmuş bir takvim) kullanılıyordu.

Cumhuriyet yönetimi 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen ve 02.01.1926 tarihindeki Resmi Gazete’de (Sayı 260) yayınlanarak yürürlüğe giren kanunla Miladî takvimi kabul etti. Şeklen baktığımızda bu tam anlamıyla bir takvim değişikliğiydi. Cumhuriyet yönetimi Rumî (Jullien) takviminden Miladî (Gregoryen) takvime geçmiş gibi görünüyordu. Ancak Tanzimat’tan bu yana cereyan eden dönüşüme baktığımızda bu, takvimdeki yıl numaralarının yeniden düzenlenmesinden başka bir anlama gelmiyordu.

Kabul edilen kanun şu şekildedir (Kanun metninin Resmi gazetedeki yayınlanan nüshasını ekte bulabilirsiniz):

Madde 1: — Türkiye Cumhuriyeti dahilinde resmî Devlet takviminde tarih mebdei olarak beynelmilel takvim mebdei kabul edilmiştir.

Madde 2. — 1341 senesi Kânunuevvelinin 31 nci günün takip eden gün 1926 senesi Kânunusanisinin birinci günüdür.

Madde 3. — Hicrî kamerî takvimi kemakân ahvali mahsusada istimali caizdir.

Madde 4. — İşbu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir

Madde 5. —İşbu kanunun ahkâmını icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

Toparlamak gerekirse, eğer mesel “gavur adetlerinin” Müslüman halka kabul ettirilmesi ise, Osmanlı en az Cumhuriyet kadar, hatta mevzu takvim değişikliği ise ondan daha fazla heveslidir. Türk muhafazakârlarına da “ceddimiz Osmanlı’nın uygulamalarını devam ettirmek” düşmez mi?

Mete Kaan KAYNAR