Ankara’nın göbeğinde, İnsanhakları Anıtı’nın önünde, yaşam hakları ellerinden alınmak istenen 2 insan direniyor
Biri Nuriye Gülmen, diğeri Semih Özakça.
Onlar siyasi iktidarın zulmüne uğrayan binlerce akademisyen ve eğitim emekçisinden sadece ikisi.
Onlar bir köşeye çekilip susmak yerine , yapılan hukuksuzluğa , adaletsizliğe karşı direnmeyi seçtiler.
Onlar da bizim gibi insan, onlar da birer can taşıyor; onlarında anneleri, babaları, eşleri, çocukları, sevdikleri var; onlar da insanca yaşamak için mücadele ettiler/ediyorlar, bin bir zorlukla üniversite bitirdiler ama sistemin zulmü onların ellerinden işlerini alıp , onları tüm özlük haklarından yoksun bıraktı.
Onları işinden ,aşından eden sistem, direnmenin bütün aşamalarında onlara zulüm uyguladı; engel olmak istediler en demokratik hakları olan direnme hakkına, sürekli gözaltına alındılar ama onlar yılmadılar devam ettiler haklı direnişlerine.
Şimdi ise onlar bedenlerini ortaya koyup 64 gündür açlık direnişini sürdürüyorlar. Açlık direnişleri ölüm orucuna dönüşmüş durumda ve bizler seyrediyoruz kayıtsızca.
Ankara’nın göbeğinde 2 insan , gözlerimizin önünde her gün biraz daha eriyorlar; sakat kalma hatta ölme riskiyle karşı karşıyalar ve insanlık seyrediyor insanı kahreden bir suskunlukla.
Her gün binlerce insanın gelip geçtiği Yüksek Caddesinde , İnsanlık Anıtının önünde 2 kırmızı karanfil solmak üzereyken insanların çoğu, hiçbir şey yokmuşçasına geçip gidiyor önlerinden…
Yaşam hakkı karşısındaki bu suskunluk insanlığın ölümü değil midir?
Korkunun bizi ittiği karanlığın adı değil midir bu?
Yiterse sevgi, yiterse dayanışma nasıl iyileşir kanayan yaralarımız?
Karanlık, dayanışmadan korkar, sevgi karanlığın düşmanıdır. Sevgi azalınca karanlıklar artar ve daha bir cesaretle yayılır tüm toplumun üzerine.
Korku, yaşam hakkına saldıranlara cesarettir.
Korku, içimizdeki umudun yitip gitmesidir.
Korku, otoriter rejimlerin beslenme kaynağıdır.
Korku, egemenlerin en güçlü silahıdır.
İsterler ki korku korkaklığa dönüşsün , korkudan cesaret üremesin çünkü cesaret karanlık bulutları dağıtan rüzgarın diğer adıdır.
Lütfen! Lütfen!
İki kırmızı karanfil solmak üzere.
Solmadan, soldurulmadan 2 kırmızı karanfil, su olalım köklerine , güneş olalım bedenlerine; sevgi ve dayanışma ile can katalım canlarına; oksijen olup dolalım ciğerlerine…
Bu akşam yemek yerken lokmalar düğümlenip kalmaları boğazlarımızda.
Bu gece çağırmalıyız onları rüyalarımıza.
Bu gece kaçmalı uykularımız.
Bu gece vicdanımız çarpmalı hepimizi!
Lütfen, alalım Nuriye ile Semih’in yan yana duran fotoğraflarını, koyalım tam karşımıza ve bakalım onların göz bebeklerinin içine içine. Belki onların gözlerinden kendimizi, sevdiklerimizi görürüz.
Birşeyler yapmalı, iki gülen yüz solmadan.
Lütfen dostlar, kardeşler birşeyler yapmalıyız iki can yitip gitmeden.
- Anadilde Eğitim Hakkı, Temel İnsan Hakkıdır - 18 Şubat 2020
- İşsiz, Güvencesiz, Geleceksiz Gençler - 8 Şubat 2020
- Yarıştırılmayı Değil Anlaşılmayı Bekleyen Çocuklarımız - 17 Ocak 2020