Kitap yazılabilecek kadar geniş ve güzel bir konu -ki, yazılsaydı muhtemelen hayli popüler de olurdu. Geçtiğimiz hafta Muharrem İnce’nin Seçim Özel (Star televizyon) programında okuduğu şiirle, konu tekrar gündeme geldi. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığından Başbakanlığa sıçramasına da bir şiirin vesile olduğunu hatırladığımızda Siyasîler ve Şiirleri başlığının içinin hayli dolu olduğunu tahayyül etmekte zorlanmayız. Şöyle biraz –ama çok da fazla değil- eski zamanlara doğru gidelim. Çok da fazla geriye gitmeyelim; çünkü Osmanlı kültürel iklime ayak bastığımız anda şair padişahlardan değil, şiir yazmayanlarından bahsetmek daha kolay olurdu sanırım.
Mustafa Kemal: Hakikat Nerede? (Oğuzoğulları)
Birçok kaynak, Halil Angı’nın, kendi imkânlarıyla bastırdığı (Angı Yayınları) Çocuk Gözüyle Atatürk kitabına referansla, Mustafa Kemal’in bu şiiri 1932 yılında İsmail Habib Sevük’e dikte ettirdiğini söylüyor. Bu şiirin, bir zamanlar, İzmir Emniyet Müdürlüğü Bozyaka Hizmet Binası’nda dışarıdan görülebilecek şekilde asılı olduğu da söylenir. Şiir şöyle:
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, Batıdan yine biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk, bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede,
Hakikat nerede?
Rivayet o ki –lafa “rivayet o ki” diye lafa girmem benim cehaletimden; Atatürk’e ait olduğu söylenen şiirlerle ilgili elimde yukarıdaki kitaptan ve Ankara Barosu Hukuk Gündemi Atatürk Özel Sayısı’ndan (2013) başka bir kaynak olmadığı ve bunlara da güvenemediğin için bu şekilde bir girişin daha uygun olacağını düşündüm- Atatürk’ün Harbiye’de öğrenciyken yazdığı Bir Askerin Mezarına, ve 25 Aralık 1905’te yazdığı Beşike Hadisesi başlıklı şiirleri de mevcut.
Osman Bölükbaşı: “Eli Elime Değmedi ama Lafı Anamı Belledi”
Türkiye siyasetinin en renkli simalarından Osman Bölükbaşı, dönemin popüler sanatçılarından Behiye Aksoy için söyler bu sözleri: “Eli elime değmedi ama lafı anamı belledi.” Oğlu, yakın tarihte vefat eden eski MHP milletvekili ve Dışişleri bürokratı Deniz Bölükbaşı aktarır bu anekdotu: İkili arasındaki aşk dedikoduları Osman Bey’in eşiyle arasını açar ve dedikodular, dönemin siyasal-magazin âleminde bugünün tabiriyle “TT olur” Bölükbaşı’nın Behiye Aksoy’a karşı bir muhabbeti yok da değildir. Yavuz Donat yıllar, yıllar sonraki bir dost meclisinde de konunun açıldığını ve Osman Bölükbaşı’nın Behiye Aksoy’a olan aşkını itiraf ettiğini yazar (Sabah 07.02.2002). Geçelim Güzelim Gel Bu Sevdadan başlıklı şiir daha sonra bestelenir. Şiir Şöyle;
Bende saç ağarmış gönül tüter mi
Pür olmuş sinemde çiğdem biter mi
Virane yerlerde bülbül öter mi
Geçelim güzelim gel bu sevdadan
Taze bir çiçeksin bahar istersin
Tüleyen bülbülsün gülzar istersin
Gönlü ateş dolu bir yar istersin
Geçelim güzelim gel bu sevdadan
Sen taze ben geçkin güzelim olmaz
Genç gönül kadehi benimle dolmaz
Ben hazanı gördüm baharım olmaz
Geçelim güzelim gel bu sevdadan
Osman Bey’in de tek bir şiiri yok. Mehmet Atilla Maraş’ın hazırladığı Şair Milletvekilleri 1-22. Dönem 1920-2005 başlıklı çalışmada Bölükbaşı’na ait Bir Ömrün Hikâyesi ve Dostlar isimli şiirleri de yer almaktadır.
Hazır yer gelmişken yazayım; Maraş’ın derlediği kitaplarda kimler, kimler yok ki? Milletvekilleri arasında şiirle uğraşanlar da az değilmiş. Bu isimlerden bazıları zaten şair kimlikleri ile milletvekili olmuşlar. Arif Nihat Asya bunlardan ilk gözüme çarpanı; 1950’de Demokrat Parti’den milletvekilliği yapmıştı. Tartışmasız ki, şairliği siyasetçiliğinden çok önde gelir. Bu minvalde aklıma gelen bir diğer isim de Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilliği yapan Abdülhak Hamit Tarhan’dır. Makber desem yeterli mi? Ahmet Kutsi Tecer ve Behçet Kemal Çağlar isimlerini de bir çırpıda ekleyelim.
Ama siyasi kimliğiyle tanıdığımız onlarca isim var şiir yazan İsmet Sezgin’den Hilmi Nalbantoğlu’na, Fethi Tevetoğlu’ndan Hasan Âli Yücel’e kitapta 50’yi aşkın isim yer almış.
Bülent Ecevit: Takalar Geçiyor Allı Yeşilli
Şair genel başkanlar denince akla ilk gelen isim olduğuna kuşku yok. İnsan hangi şiirini seçsem de koysam diye şaşırıyor. Şiir seçkisi yapmak zor işmiş demek ki. Aklıma bu şiiri geldi. Doğan Cankubestelemiş şiiri. Bir zamanlar Modern Folk Üçlüsü grubu vardı. Gençlik zamanlarım, onlardan dinlediğimi hatırlarım. Şiir Şöyle:
takalar geçiyor allı yeşilli
takalar geçiyor dümenleri lâzlı
takalar geçiyor en nazlı
yelkenlilerden de güzel
güvenli sularda işsiz dönenen
gezi yelkenlerinden çok duyarak denizi
takalar geçiyor enginlere
yamalı göğsünü gere gere
takalar geçiyor yükle yürekle
takalar geçiyor emekle dolu
günlük güneşlik kıyılarından kopmuş
denizlerde Anadolu
kıyılar kadın olmuş
açılır gider erkeği
takalar takalar toprağın
denizde çarpan yüreği
Tayyip Erdoğan: “Minareler Süngü”
Erdoğan’ın şiirle ilişkisi de diploması gibi muamma. Şiiri 12 Aralık 1997 tarihinde okumuş, şiirin içinde barındırdığı kin ve nefret söylemi Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınarak cezaevine gönderilmesine neden olmuştu. Kısa bir süre sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi kurularak iktidara gelmişti.
Erdoğan’ın okuduğu şiir de bir muamma derken haksız değilim. İlk başta şiirin Ziya Gökalp’e ait olduğu söylenir. Ancak Hürriyet (23.03.1999) gazetesinde çıkan Tayyip Erdoğan’ın şiiri Ziya Gökalp’e Ait Değil başlıklı haberde bu konu edebiyat tarihçisi hocalara da sorularak derinleştirilir. Gazetenin sorularını yanıtlayan Fatih Üniversitesi’nden Orhan Okyay “Şiiri ilk duyduğumda ben de Ziya Gökalp’e ait olduğunu sanmıştım. Fakat sonradan eserin farklı iki baskısına da baktım ve o şiiri göremedim. Gökalp’in kendi döneminde çıkmış kitaplarında yer almıyor. Bu durumda Ömer Naci Bozkurt’un kaynak göstererek şiirin Ziya Gökalp’e ait olduğunu kendisinin kanıtlaması gerekir.” Derken Araştırmacı Konur Ertop’ta “Recep Tayyip Erdoğan’ın okuduğu şiirin ilk kez tartışıldığı dönemde Ziya Gökalp’in eserlerine baktım ve bu şiiri bulamamıştım. Fevziye Abdullah Tansel’in Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan Ziya Gökalp külliyatında da yer almıyor. Bu durumda şiiri Ziya Gökalp’e aitmiş gibi göstermek yanlıştır.” Şeklinde açıklamalarda bulunurlar. Oysa Erdoğan aynı şiiri 2011 yılında TBMM Meclis Genel Kurul’unda okuduğunda neredeyse tüm gazeteler, Anadolu Ajansından aldıkları haberi aynı şekilde kullanarak Erdoğan Ziya Gökalp’in şiirini okudu minvalinde başlıklar atarlar.
Murat Bardakçı da konuyla ilgili olarak, şiirin Ziya Gökalp’in şiirine Asker Duası şiirine monte edilen başka bir şiirle üretildiğini yazar. Bardakçı’nın Hürriyet gazetesindeki yazısı şöyle
“Bu şiirin kime ait olduğunu ve montajı kimin yaptığını merak ediyorum’’ demiştim. Merakım bugün giderildi ve Tayyip Bey’in okuduğu şiirin 1981 yılında vefat eden Cevat Örnek adında bir şaire ait olduğu ortaya çıktı. TAYYİP Erdoğan’ın Meclis’e girme hayallerini sona erdiren ve ‘‘Minareler süngü, kubbeler miğfer’’ şeklindeki mısraı Ziya Gökalp’in girişi ‘‘Elimde tüfenk, gönlümde iman’’ mısraıyla başlayan ‘‘Asker Duası’’ şiirine monte edilen şiirle ilgili merakım giderildi. Gülden Örnek Başoğlu isimli okuyucum, gönderdiği e-mailde şiirin 1981’de vefat eden babası Cevat Örnek’e ait olduğunu ve bu mısraların Cevat Örnek’in ‘‘7 Dağın Çiçeği’’ ve ‘‘Gülden Dikenden’’ adlı kitaplarında yer aldığını bildiriyordu. İşin çok daha ilginç yanı, Tempo Dergisi’nin 13 Mayıs 1999 tarihli sayısında Örnek’in şiiri fotoğraflarla ve belgelerle bir arada yayınlanmış ama ben dahil basından, adalet mekanizmasından ve hatta AKP’den kimselerin dikkatini çekmemişti. Yandaki kutuda, Cevat Örnek’e ait olan ve Ziya Gökalp’in bir başka şiirinin başına monte edilen ‘‘İlahi Ordu’’ başlıklı şiirin tamamı yer alıyor. Ama bazı soruların cevaplarını hálá merak ediyorum: Montajı kimin yaptığını, şiiri Türk Standartlar Enstitüsü’nün çıkarttığı ‘Türk ve Türklük’ isimli kitapta Ziya Gökalp’in adıyla yayınlayan emekli vali Ömer Naci Bozkurt’un bu hatasını artık nasıl savunacağını ve çok daha önemlisi, seçimlere giremeyeceğinin açıklanmasından sonra bile ‘Şiir Ziya Gökalp’indir’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın şimdi ne diyeceğini. İşte gerçek şiir İLAHİ ORDU Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, mü’minler asker, Bu iláhi ordu dinimi bekler, Dillerde tevhid Allahu Ekber. Mü’minler ordusu Hakk’ın kolunda, Batılla savaşır dini uğrunda, Ezelden ebebe Kur’an yolunda, Allahu Ekber, Allahu Ekber. Hak dinin rehberi Resul-i Ekrem İman telkin eder hadisi her dem Dinimizde yoktur gizli ve mahrem Doğrudan doğruya Allahu Ekber. Cevat Örnek” Erdoğan’ın okuduğu şiir şöyle:
Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim ikidir: Din ile vatan…
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultan’a imdad eyle Yarabbi!
Ömrünü müzdad eyle Yarabbi!
Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker,
Bu ilahi ordu dinimi bekler,
Allahu Ekber, Allahu Ekber.
Erdoğan’ın yazdığı bir şiir yoktur; hatta okuduğu şiirin kime ait olduğu bile tartışmalıdır ama biz yine de onu 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi adaylarının şairleri arasına koyalım gitsin. Bu seçimlerin diğer adayları Selahattin Demirtaş ve Muharrem İnce ise kendi şiirlerini okumayı tercih ederler. Hem dil hem de üslup olarak Demirtaş ve İnce’nin şiiri ile Erdoğan’ın montajlama şiirini yanyana koyduğumuzda Türk sağı ile solu arasındaki farkı da ana hatlarıyla görebilmek mümkün olur kanaatindeyim.
Selahattin Demirtaş “Bulaşıcı Cesaret”
Demirtaş şiiri, yakın zamanda, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipip Kapalı Cezaevinde yazmıştı. Şiir hızla popüler oldu. Ayfer Düzdaş, şiiri besteledi; ardından da aynı hızla yasaklandı. Birgün (20.05.2017) gazetesinde yer alan habere göre şiiri, pankart halinde Mardin Dargeçit ilçesi HDP teşkilatı binasına asan İlçe Eş Başkanı Yasin Turan ise polisler tarafından İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürülerek ifadesi alındı. Ardından serbest bırakılan Turan, örgür propagandası yamakla suçlanır. Demirtaş’ın şiiri şöyle;
Çıt çıkmasın diyecekler
Renk olmasın diyecekler
Gülerek isyan etmişsin
Gül açmasın diyecekler
Gülelim o zaman
Öksüz kalmasın isyanın
Suçsa suç kardeşim
Gülüşü solmasın insanın
Gün doğmasın diyecekler
Umuda silah çekecekler
Koşarak isyan etmişsin
Suçu sana yükleyecekler
Koşalım o zaman
Yalnız kalmasın isyanın
Suçsa suç kardeşim
Tepesini attırmayın insanın
Muharrem İnce: “Elli Yaş”
Yazının başında da belirtmiştim. Muharrem İnce bu şiiri Star TV’de okumuştu. Şiir şöyle:
Mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu,
Aylardan bir deli zemheri,
Canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri.
Elveda bedenden bedene yollandığım günlere,
Elveda beline sarıldığım güzellere,
Elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere.
Gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim,
Seni martılara emanet ettim,
Islak, yorgun, huysuz martılara…
Bektaşi tekkesinde deyiş okudum,
Okudukça sana dokundum.
Yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım.
Ben Yalova’dan bir öğretmen,
50’sine yeni bastım.
Gözlerim gözlerine akmak ister,
Sen ister gizle ister göster.
Gözlerimden başka göze gitme,
Gidersen de sevme, seversen de delirtme.
Beni incitme,
Kapatma gözlerini gözlerime.
Sana derdimi kaç satırda anlatırım,
Kaç bahar dayanırım yokluğuna,
Yumuşak hünerli ellerini nasıl bırakırım sabah karanlığına.
Dumanlı dağlarda mavi güvercinli hatıralarım,
Yeşil dallarda kızıl kirazlarım,
Meydanlarda söylensin şiirlerim şarkılarım,
Varlığın yıldız yangınları aydınlanırım,
Yokluğun iri soğuk yağmurlar ıslanırım,
Seni 100 dilde kıskanırım.
Hangisi daha iyi şair? Erdoğan mı, Demirtaş mı, İnce mi? Bilmem; poetika üzerine konuşacak bir şiir “bilgi”m de yok. Tıpkı sizler gibi, okumayı severim. Bir de, sevdiğim şairlerden ezbere bildiklerim; hepsi bu. Ama başkasının şiirini alıp değiştirip bir başkasına montajlayanla diğerlerinin farkımı da bilirim.