Sağcı Popülizmin Yükselişi: Yalanlar, Ayrımcılık ve İçeriksiz Siyaset

Son yıllarda dünya genelinde sağcı ve aşırı sağcı politikacıların söylemlerinde dikkate değer bir benzerlik gözlemleniyor. Amerika’dan Avrupa’ya, Türkiye’den Brezilya’ya kadar bu siyasetçiler, halkın gerçek sorunlarına yönelik çözümler üretmek yerine, retorikleriyle dikkat çekiyorlar. Çoğunlukla rakiplerine saldıran, korku ve ayrımcılığı körükleyen, cinsiyetçi ve yer yer çirkinleşen ifadelerle dolu bir dil kullanıyorlar. Bu politik söylemde öne çıkan unsurlar arasında yalanlar, gerçeklikten kopuk argümanlar ve somut politikaların eksikliği yer alıyor.

İçeriksiz Siyaset ve Korku Yaratma

Sağcı popülist siyasetçiler, ekonomik ya da sosyal sorunları çözmek yerine, halkın kaygılarına ve korkularına oynayarak kendi tabanlarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Donald Trump’ın ABD’de sıkça başvurduğu taktiklerden biri, rakibi Kamala Harris’i küçümsemek, kadınlığı ve siyahi kimliği üzerinden saldırılarda bulunmaktı. Aynı retorik, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da muhalefet liderlerini hedef alırken kullandığı söylemlerle büyük benzerlik gösteriyor. Erdoğan, sıklıkla rakiplerini terör destekçiliğiyle suçlayarak kamuoyunda korku yaratmaya çalışıyor.

Özellikle Türkiye’deki ekonomik kriz karşısında Erdoğan’ın halka yönelik “sabır” istemesi, bu liderlerin halkın gerçek sorunlarıyla yüzleşmek yerine retorik kullanarak durumu geçiştirdiklerinin bir örneği. Bütçe açığını artıran yanlış politikaları görmezden gelerek EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) ve muhalefeti suçlayan açıklamaları, aslında iktidarda kalmaya yönelik bir strateji geliştirdiklerini gösteriyor. Bu tür söylemler, sorunlara çözüm sunmaktan çok, toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiriyor.

Yalanlar ve Gerçeklikten Kopuş

Bu liderler için en dikkat çekici unsurlardan biri, yalan söylemekten çekinmemeleri. Örneğin, Brexit kampanyasında Boris Johnson ve Nigel Farage, AB’den çıkıldığında İngiltere’nin sağlık sistemine milyarlarca pound kazandıracağını vaat etti, ancak bu iddiaların asılsız olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Benzer şekilde, ABD’de Trump’ın 2020 seçim sonuçlarını defalarca “çalındı” diyerek reddetmesi, halkın güvenini zedeledi ve demokratik süreçlere yönelik ciddi tehditler yarattı.

İklim krizine inanmamak da bu siyasetçilerin ortak bir özelliği. Bilimsel gerçekler ve küresel uyarılar karşısında sağcı liderler, küresel ısınma ve çevre felaketlerini genellikle yok sayıyor. Jair Bolsonaro, Brezilya’da Amazon yağmur ormanlarının yok edilmesine göz yummuş ve çevre aktivistlerini hedef almıştı. Bu tür söylemler, yalnızca ülkelerinin ekosistemine değil, tüm dünya için geri dönülmez zararlara yol açabilecek nitelikte.

Ayrımcılık ve Cinsiyetçilik

Sağcı ve aşırı sağcı liderlerin söylemlerinde cinsiyetçilik de önemli bir yer tutuyor. Kadın liderler ve siyasetçilere yönelik küçümseyici ve aşağılayıcı ifadeler sıkça kullanılıyor. Trump’ın “nasty woman” (kötü kadın) ifadesiyle Hillary Clinton’a saldırması, Marine Le Pen’in göçmen kadınları tehlikeli ve kültürel olarak uyumsuz göstermesi, bu liderlerin kadınları siyasi bir araç olarak kullanarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirdiğini gösteriyor.

Erdoğan da Türkiye’de kadın haklarını hedef alan söylemleriyle biliniyor. Kadınların toplumsal rollerini sınırlayan, onları aileyle ve annelikle tanımlayan açıklamaları, kadın hareketlerini baskı altına alıyor. Benzer şekilde, Polonya’da sağcı PiS hükümeti, kürtaj karşıtı politikalarıyla kadınların bedenleri üzerindeki haklarını sınırlandırmayı hedefledi.

Sahte Kurt Politikacılar

Bu liderleri var eden ve politikada başarılı kılan unsurlardan biri, onların retorikleri değil; çevrelerindeki bazı grupların onlara atfettiği özelliklerdir. “Kurt politikacı,” “iyi konuşmacı” veya “başarılı dünya lideri” gibi söylemlerle, halkın gözünde olduklarından daha büyük bir imaja bürünmelerini sağlıyorlar. Ancak, bu şişirilmiş balonlar, liderler konuştukça havalarını kaybediyor.

ABD’de Trump’ın, ABD’deki sorunlarla ilgili olarak tekrar başkan olursa uygulayacağı somut bir programı olmaması ve yalnızca korku ile karalama politikalarıyla iktidara gelme çabası da bu durumu net bir şekilde gözler önüne seriyor. Bu tür liderler, içerik üretmekten uzak bir siyaset anlayışına sahip oldukları için, zamanla halkın güvenini kaybetmeye mahkumdurlar.

Tehlikeli Bir Dönem

Sağcı ve aşırı sağcı politikacılar, sorunları çözmek yerine, toplumda korku ve öfke yaratmayı tercih ediyorlar. Yalan söylemekten çekinmemeleri, ayrımcı dilleri ve cinsiyetçi söylemleri, demokratik süreçlere zarar verirken toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Göçmenler, kadınlar ve LGBTQ+ bireyler başta olmak üzere savunmasız grupları hedef alan bu politikalar, ülkelerin demokratik değerlerini ve sosyal uyumunu tehdit ediyor.

Dünya, iklim krizi gibi küresel sorunlarla mücadele ederken bu tür liderlerin çözüm üretmeyen, yalnızca korku ve nefretle beslenen siyaset tarzı, toplumsal ilerlemeyi durduruyor. Sağcı popülizmin yükselişi, demokrasiyi ve evrensel insan haklarını savunan herkes için bir uyarı niteliğinde olmalı. Bu liderler, halkın gözünde ne kadar güçlü görünseler de, özünde boş bir retorikten ibaretler ve zamanla gerçek yüzleriyle karşılaşacaklardır.