Hindistanlı işçi ithalatı: Ucuz emek cenneti mi, emek sömürüsü mü?

Son dönemde Türkiye’de yükselen bir trend olarak karşımıza çıkan Hindistan’dan işçi ithalatı, ciddi endişelere neden oluyor. Büyük sermaye sahipleri, ucuz ve güvencesiz işgücü taleplerini yerine getirmek adına Hindistan’dan işçi getirme yoluna gidiyorlar. Ancak bu uygulama, sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda insan hakları ve sosyal adalet açısından da ciddi sakıncaları beraberinde getiriyor.

Hindistan’dan gelen işçilerin çalışma koşulları oldukça ağır. Günlük uzun çalışma saatleri, kısıtlı izin günleri ve temel haklardan yoksun bir çalışma ortamı, işçilerin adeta modern köleler gibi sömürülmesine neden oluyor. Üstelik bu koşullara rağmen sunulan ücretler de oldukça düşük seviyelerde, işçilerin emeklerinin karşılığı tam olarak ödenmiyor.

Organize Sanayi Bölgeleri’nde (OSB) giderek yaygınlaşan bu uygulama, Türk işçi sınıfını da olumsuz etkiliyor. Sosyal hakların olmaması ve ucuz işgücü temininin cazip gelmesi, yerli işçilerin iş bulma ve haklarını savunma mücadelesini zorlaştırıyor. Ayrıca, Türk mühendislerin maaş talepleri de bu ucuz işgücü piyasası nedeniyle olumsuz etkileniyor.

Bununla birlikte, bu uygulamanın yasal ve etik sakıncaları da göz ardı edilmemelidir. Hindistan’dan getirilen işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının denetlenmesi, sömürülmelerinin önlenmesi ve insan haklarının korunması konusunda yeterli yasal düzenlemelerin olmadığı görülmektedir. Bu durum, hem Türk işçileri hem de Hindistanlı işçiler için adaletsiz bir ortamın oluşmasına neden olmaktadır.

Birleşik Metal-İş Sendikası eski Örgütlenme Uzmanı Alpaslan Savaş’ın belirttiği gibi, bu uygulamanın amacı Türk işçilerinin maaş taleplerini bastırmak ve işçi sınıfının gücünü zayıflatmaktır. Ancak bu tür emek sömürüsüne ve adaletsizliğe karşı çıkılmalıdır. Türk işçilerinin haklarının korunması ve adil çalışma koşullarının sağlanması için mücadele etmek, toplumsal bir sorumluluktur.

Bu durumun yarattığı endişelerin önemli bir kısmı, işçilerin sendikalaşma haklarının engellenmesi ve yasal haklarının korunmamasıyla ilgili. Hindistan’dan getirilen işçilerin Türkiye yasalarına uymak zorunda olmalarına rağmen, bu durumun nasıl denetleneceği ve işçi haklarının nasıl korunacağı belirsizliğini koruyor.

Ayrıca, yakın zamanda yaşanan Bursa’daki olay, işverenlerin maaş artış taleplerini bastırmak için yabancı işçi ithalatına başvurduğunu gösteriyor. Bu da işçilerin hak arama mücadelesini daha da zorlaştırıyor ve sosyal adaletsizliği derinleştiriyor.

Sonuç olarak, Türkiye’de işçi haklarının korunması ve adil çalışma koşullarının sağlanması için acil önlemler alınması gerekmektedir. Sermaye sahiplerinin kâr hırsı, insan onurunu hiçe sayan uygulamalara ve sosyal hak gasplarına neden olmamalıdır. Ucuz emek cenneti vaadi altında yapılan bu uygulamalar, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik geleceğini tehdit etmektedir.

NHY, Deniz Çınar