Yaşamın olduğu her yerde matematik varsa, matematik de her yerde ve her zaman yaşama hizmet etmeli. Yaşamın değişim ve dönüşümüne hizmet etmeyen her bilgi, kavram, uygulama sonuçta insan belleğini boş yere işgal eder ve hamallığa dayalı bir öğrenme, insanı nesnel yaşamdan uzaklaştırır. İnsan üretim içinde zihinsel sıçramalar gerçekleştirir. Üretimden kopuk gelişim insanın bireysel yeteneklerini köreltir ve bireyin özgürleşmesini engeller.
Matematik bir amaç olmayıp araçtır, yani matematik insan için vardır. Bu bizi, merkezinde öğrenci olan eğitime götürür. Eğitimin merkezinde genelde insan, özelde öğrenci varsa. Matematik, bireyin günlük ve gelecekteki sorunlarının yorumu ve çözümü için dinamik bir düşünce sistemi oluşturmalıdır. Bu ise niyet etmekle olmaz; gerek amaç, gerek kapsam, gerekse yöntem açısından matematik yeniden düzenlenmeli ve pratiği olmayan her kavram, her tanım program dışına atılmalıdır. Bugün öğretilen ve geri istenen bilgilerin en çok %5’i bile güncel yaşamda kullanılmıyorsa, matematik denen olgunun insanın hizmetinde olmadığının kanıtıdır. Matematik, çocuklarımızı mutlu etmek yerine mutsuz ediyorsa, düşünmeyi öğretmeyi değil de düşünmeden kaçışı körüklüyorsa, insanın ruhsal ve zihinsel yapısı üzerinde olumlu etkisi kanıtlanmışken matematik fobisi toplumsal bir hastalık konumuna gelmişse, eğitim sistemimizin insanın doğal ve normal yapısıyla şiddetli bir çatışma içinde olduğu anlaşılmalıdır.
Bir sayının 4 ya da 5 ile bölünmesi ya da bölünmemesi yaşamın sürmesi, gelişmesi açısından asla gerekli değildir. Bu yetmezmiş gibi matematik öğretmek adına 7 ya da 11 ile bölünebilme kurallarını öğrenciye ezberleten ve bütün bu boş kuralların uygulamasını isteyen anlayış matematik adına ya da matematikçi adına gence ve topluma yapılan büyük bir hakarettir.
Dört işlem problemleri adı altında muhakeme gücünü geliştirmek adına, çocuklarımızın zihinsel yapılarında bir dizi kopukluk yaratılmakta, iç dünyalarında yarılmalar oluşmakta ve zamanları çalınmakta, yaşama sevinçleri sınavlarla yok edilmektedir, Bilim ve tekniğin yaşamın her alanına bu kadar derinlemesine girmişken, bizim hâlâ devirli ondalık sayıların rasyonel yapılmasıyla ya da bir eğrinin altındaki alanı logaritmadan yararlanarak bulmaya çalışmamız veya ne bileyim kökün kökünü bulmadaki takıntımız, ters trigonometrik denklemleri çözdürmedeki ısrarımız geri kalmışlığımızın yüzeysel olmadığını, yapısal olduğunu anlatmaktadır.
Eğitim süreçlerinde en başta gelir matematik korkusu. Oysaki en çok sevilmesi gereken derstir matematik, çünkü matematik; düşünmek, yorumlamak ve sonuca gitmektir. Her olayın, her olgunun bir matematiksel yorumu yok mudur? Peki, öyleyse nereden çıktı bu matematik korkusu? Durup dururken mi oluştu, gökten mi indi yeryüzüne?
“Neden matematik korkusu?” sorusu can alıcı bir sorudur ve öncelikle matematikçilerin yanıtlaması gereken bir sorudur.
Okul öncesi bilmezdik matematik korkusunu, peki niye okulla başladı matematik korkusu?
Aklın müziği olan matematik neyin zulmüne uğradı ki matematik korkusu sardı çocuklarımızı?
Sorun matematikte mi yoksa matematiği özünden kopartıp korku dağına dönüştürenlerde mi?
“Kim Korkar Matematikten” diyen Ali Nesin ne yapıyor da matematik korkusu yerine “matematik sevgisi” oluşuyor gençlerin belleklerinde?
Bir gün bir kitap yazacağım adı; “Yaşasın Matematik” olacak. Sadece adı yüreklendirmeyecek çocuklarımızı, içindekiler de matematik korkusunun ne kadar anlamsız olduğunu anlatıp kavratacak.
KAHROLSUN MATEMATİK KORKUSU!
- Anadilde Eğitim Hakkı, Temel İnsan Hakkıdır - 18 Şubat 2020
- İşsiz, Güvencesiz, Geleceksiz Gençler - 8 Şubat 2020
- Yarıştırılmayı Değil Anlaşılmayı Bekleyen Çocuklarımız - 17 Ocak 2020