Nasıl Bir Dünyada Yaşayacağımıza Karar Vermek

Bazen rakamlar konuşur. Yalnızca üç dört tanesi bir araya gelir ve gözümüzün önüne öyle çıplak bir resim koyarlar ki, gerçeklerin saklanacak yeri kalmaz.

Açık radyoda dinlediğim bir haber üzerine inşa edilmiş şahane bir analiz, beni kaynağa yönlendirdi ve accountable.us sitesindeki haberi bulup detaylarıyla inceledim.

Buna göre, ABD’de yerleşik sadece 26 petrol şirketi, 2022 yılında 290 milyar ABD Doları kâr elde etmiş. Bir rekormuş bu ve 2021 yılına göre % 126 büyümüş. İsimlerini her gün duyageldiğimiz büyük petrol şirketleri kârlarını iki katından fazlasına büyütürken daha küçükler arasında kârını % 7.496 (yanlış okumuyorsunuz, yazıyla yüzde yedi bin dört yüz doksan altı) oranında artıranlar bulunuyormuş. Petrol endüstrisi, halk pompa seviyesindeki yüksek fiyatlardan dolayı alım gücünün önemli bir bölümünü kaybederken hisse senedi geri alımları ve kâr payı ödemeleri için bu kârın 163 milyar Dolarlık bölümünü kullanmış. Böylelikle de hissedarlarını (biraz daha) ihya etmişler.

Accountable.us, haberi burada bırakmamış ve 290 milyar dolar ile yapılabilecekleri de sıralamış. Bu para ile Amerika’da sağlık harcamaları borcunun üç kere ödenebileceğini, Amazon Yağmur Ormanlarının bir asırdan uzun bir süre gelişmesinin sağlanabileceğini, her NFL takımının iki kere satın alınabileceğini ve on tane Disney World inşa edilebileceğini belirtmişler. Fakat, bir tespitleri daha var ki, insanı derin derin düşündürüyor. Bu parayla, dünyada açlığı 2030 yılına kadar ortadan kaldırmak mümkün.

Bu analize bir katkı da ben yapayım. Dünyada 195 ülke var. Bunların 2022 yılında ürettikleri tahmini cari fiyatlarla gayri safi milli hasıla 102 trilyon Dolar düzeyinde. Habere konu 290 milyar Dolar, bu ülkelerin 145’inin gayri safi milli hasılasından yüksek. Açlık denilince özellikle aklımıza gelen Afrika bölgesi ülkelerinin gayri safi milli hasılasının ise % 10’una karşılık geliyor.

Takip eden okurlar hatırlayacaktır. Daha önce bu köşedeki yazılarımda dünyada gelir adaletsizliğinin boyutlarına değinmiştim. Bu adaletsizlik giderek büyüyor. Dünyanın nüfusunun % 1,1’ine denk gelen kişilerin dünyanın toplam servetinden aldığı pay % 45,8. Peki, acaba bir şekilde dengeye gelecek mi? Yukarıda verdiğimiz haber pek umut vaat etmiyor. En azından, mevcut sistem devam ettikçe bir ışık görünmüyor. Peki, sistem sürüp gidecek mi? Vahşi kapitalizm, hayatını ilelebet sürdürecek mi? Hem de dünya nüfusunun % 99’u bu durumdan memnun değilken!

Sistemin mevcut haliyle sürdürülebilir olmadığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Sadece bu sebeple The Great Reset gibi kavramlar türetilip, değişime yönelik bir rüzgâr yaratılmaya çalışılıyor. Ancak, pek bir gelişme kaydedilemediği de ortada.

Bir gerçek daha var. Geniş halk kitlelerinin taleplerine rağmen bildiğini okumak, tarihte hiçbir zaman mümkün olamamış. Yazının başlangıcında vurguladığımız, araştırıcının dostu olan rakamlara yeniden döndüğümüzde yeni ipuçlarıyla karşılaşıyoruz.

Sosyal huzursuzluklar, dünyanın her tarafında artıyor. Alışılmadık şekilde, dünyanın gelişmiş ülkelerinde de protestolar, toplumsal hareketler artış gösteriyor. İsrail bunun son örneği. Başbakan Binyamin Netanyahu’ya yönelik protestolar artış kaydederken, hükümetin protestoculara karşı tavrı da sertleşiyor. Ülkede, yargının yetkilerini kısıtlayan yasa teklifi ve sağ politikalara karşı düzenlenen gösteriler dokuzuncu haftasına girerken, protestocuların sayısı 100 bini geçmiş. Tek örnek bu da değil. Fransa’da, İran’da, Rusya’daki eylemler de hafızalarımızda yer etmiş durumda.

Carnegie’nin geliştirdiği bir “Küresel Protesto İzleyicisi” var. 2017’den bu yana dünyadaki önemli protestoların çoğunun tetikleyicilerini, motivasyonlarını ve diğer yönlerini analiz etmek ve karşılaştırmak amacıyla veriler sağlıyor. Araştırmacılar, karar vericiler ve gazeteciler için tasarlanan bu kapsamlı kaynağa göre, 2017 yılından bu yana dünya çapında 400 önemli protesto patlak vermiş. 132 ülke büyük toplumsal huzursuzluklarla karşılaşırken protestoların % 23’ü üç aydan uzun sürmüş. Bu protestoların 135 adedinin tetikleyicisi ise ekonomik sebepler.

Dostumuz rakamlar, IMF tarafından da yayımlanıyor. IMF’e göre toplumsal huzursuzluk yükseliş trendinde ve küresel ekonomi açısından da riskleri artırıyor. Kuruluş tarafından yayımlanan “Raporlanan Sosyal Huzursuzluk Endeksi” çalışmasına göre 2016 yılından bu yana dünyada huzursuzluk artış kaydediyor. Pandemi döneminde, sosyal mesafe ve kapanma uygulamaları sebebiyle verilen kısa bir arayı saymazsak, trend sürekli olarak artışta. İnsanların, nasıl bir dünyada yaşayacaklarına karar vermek için seslerini yükselttiği görülüyor.

Politikacıların ve karar vericilerin, kısa ve orta vadeli siyaseti formüle ederken, bu büyük güce kulaklarını tıkamaları çok daha büyük risklere zemin hazırlayabilir.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR
Latest posts by Özgün ÇINAR (see all)