Hüseyin Aygün, Facebook ve twier hesabından Kureşan Ocağı Bir Liderin Göç Yolu Horasan’dan Anadolu’ya Kemal Kılıçdaroğlu tanımı üzerinden Alevilik ve siyaset üzerine görüşlerini yaplaştığı yazısı aşağıda olduğu gibidir
Şu geçen yüzyılda, o yüzyılın son demlerine dek Alevilik, doğal yaşama alanlarında ve otantik bir halde yaşar giderdi. Aleviler, pir-talip düzeninde yaşayan, inancı, yolu ve töreyi pir-talip muhabbetinden öğrenen, senede on iki gün matemi Kerbela, üç gün Xızır orucu tutan, kurban kesen, kan akıtmayan, cansız doğayı ve tüm canlıları kutsal sayan, insanı Hakkta, Hakkı insanda gören bir topluluktu. Bu inancın ne cehennemi, ne de cenneti vardı, rızalık adı verilen bir gönül ilişkisinden başka bir hazinesi yoktu. İçlerinde pirler de dahil bazı insanlar bu yola layık olmasa da, yol cümleden, halk bireyden büyük, yolcu yanmakla yol yanmazdı çünkü.
Yaz-kış altında doru bir at, heybesinde yoksullardan verilme çıralıx ile Pir, cem yaptığı köylerde ateşe girer, talip, keramet gösteren eski zaman pirine hürmet eder, yol böylece sürerdi. Sonra şehirleşme başladı, Alevilik yolunun sürdürücüleri de özellikle ekonomik kriz ve ışıltılı şehirlerin cazibesiyle hızla köylerden kentlere aktılar. Uçurum başında dua eden, Düzgün Baba Dağı’nda keramet gösteren, fırtınada yol gösteren pir, yoksul talibiyle birlikte İstanbul’un arka taraflarına savruldu. Dünyada altmış sekiz hareketinin de etkisiyle Türkiye’de de kısa zamanda devrimciler doğdu, çok geçmeden ne haneleri dolaşan pir, ne de onun yolunu gözleyen, nasihatlerine aç-bilaç talipler kaldı, herkes dağıldı gitti. Kent demek sekülerizmdi çünkü.
Talip pirlere değil, eski zaman dervişlerinin yerini alan gençlere hürmete başlayınca, yol şehrin ışıltısında ıpıssız kaldı. Pirler artık cenazelerde bir görünüp bir kaybolan kişilerdi. Alevilik, artık özellikle ‘yeni pirler’ olan devrimcilerce küçümseniyor, bir din, gerici bir ideoloji olarak görülüyordu. Aleviliğin o ulu takipçileri, kılıç, sürgün ve asimilasyon tehdidine boyun eğmemiş, ser vermiş sır vermemiş o eski kuşak, üniversiteye gitmiş, ‘kitap okumuş’, bilim görmüş yeniyetme yirmilik çocukların öz inançlarını küçümsemesine seyirci kaldı. Eskiler yenilere yol gösteremediler, bin yıllık yasaklı inançlarını sessizce bırakıp, gençlerin açtığı ve sadece yirmi-otuz yılda kapanan yola giriverdiler. Bu bir inancın başına gelmiş, tarihteki en kötü şeydi. Katliama yenilmemiş bin beş yüz yıllık bir İnanç, yüz yıllık bir ideolojiyle sınanmış ve yenilmiş görünüyordu. Üstelik bu yenilgi, asimilasyoncu başka bir inancın, zalim bir iktidarın, azgınca bir terörün karşısında değil, kendi kendine yenilmekti.
Bu tabloya geçen yüzyılın sonunda yükselen Suudi Arabistan merkezli Selefi ideoloji ve Türkiye’de devlet olması da eklenince, en az kırk yıldır koyu sisler içine düşen bu ulu inanç, bocalamaya başladı. Bu kadim yolu, yola karşı isimler, Ali’ye ve On İki İmam’ı küçümseyen tipler, ana gövdesiyle sıkı sıkıya bağlı olduğu İslam’dan koparıp yeni bir din inşa etmeye çalışanlar deforme etmeye başladılar. Sosyalizmin yenilgisi, devrimcilerin alternatif bir yol açamamaları, tüm dünyada yükselen Siyasal İslamcı terör saldırıları, bütün toplumların yaşadığı entelektüel, kültürel, ekonomik ve ideolojik kriz, insanoğlunun derin anlam arayışı, herkes gibi Alevileri de etkiledi. Suriye’de altı yıldan bu yana, daha geçen hafta kılıçtan geçirilen evlatlarıyla bu yol, hâlâ Selefist Siyasal İslamcıların en büyük fiziki saldırılarına uğruyor. Bu saldırılar batının, ‘medeniyet’in tam desteğiyle devam ediyor.
Bir dünya meselesi olan Suriye krizi bir yana, Alevileri Türkiye’de gündem yapan sebeplerden biri bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Sadece muarrızlarının mezhepçi saldırıları nedeniyle değil, elli yıl evvel üyesi olduğu Ocağın topraklarından kopup Ankara’ya gelmesi, iyi bir eğitim alması, devlette önemli görevleri başarıyla yerine getirmesi, Demirel’den İnönü’ye geçen yüzyılın önemli siyasetçileriyle kurduğu dostluk bağları, daha sonra pek de beklenmedik bir anda CHP’nin başına gelmesi, onu daha da ilgi çekici kılıyor. Kılıçdaroğlu Alevilik konusunda bugüne kadar elle tutulur bir şey yapmasa bile, onun siyasetteki varlığı, Aleviliği ülke gündeminde tutmaya yarıyor.
Kılıçdaroğlu’nun üyesi olduğu Kureyşan Ocağı pirleri bir zamanlar Horasan’dan Adıyaman’a, Dersim’den Varto’ya, Antep’ten Gümüşhane’ye yol sürer, Zazaca, Kürtçe ve Türkçe konuşur, bu dillerde dua eder, hürmet görürdü. Şehirleşme, solun yarattığı etkiler, Kureyşan Pirlerini de diğer pirler gibi bilinmez kuytulara gönderdi. Bu ocağın keramet sahibi ulu pirleri, tıpkı Kılıçdaroğlu gibi sessizliğe çekildiler.
Oysa onlar Seyid Mahmud Hayrani’nin evlatlarıydılar. Heyrani, Alaaddin Keykubat’ın fırınında sınanmış, Mevlana’ya yoldaş olmuş, yılanı kamçı yapıp aslanı dehlemiş, Hacı Bektaş Veli’ye duvarı yürüttürmüştü. Seyid Mahmud Hayrani Kureyş’ti, Kureyş bugünkü ocağın kurucusuydu. Kureyş mezar taşına, bu dünyada kalanlara hiçlik makamını nasihat etmiş, ölmeden önce öl demiş, tüm dünya nimetlerinden soyunmayı, kendini halkına adamayı belletmişti. Kureyş’in evlatları, İmam Musai Kâzım’ın torunları, Selçuklu hükümdarlarından şecereler almış, saygınlıkları devlet katında tasdik görmüş, Osmanlı kılıcından kaçan Baba İshak’ı saklamış, Zeve’yi, Çeleqaş’ı ve Hiniyo Pil’i mekân eylemişlerdi. Baba Mansur, Sarı Saltık, Derviş Cemal, Seyit Sabun, Pir Sultan Abdal gibi.
Bugünlerde bu ulu ocak, siyasette pek de iyi bir dönemden geçmeyen Kılıçdaroğlu sayesinde yeniden, yayınlanmış bir kitapla gündemde. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yazılmasına vesile olduğu bu kitap, aslında onu değil, Kureyşanlılar’ı anlatıyor. Yazarları ise eski bir milletvekili ile bir araştırmacı. Kitapta beş yüz yıldır gizlenen Kureyşan belgeleri de var, kimi eleştirilerimi kendime sakladığımı gizlemeden, herkesin bu kitabı okumasını öneririm.
Bu bir Kılıçdaroğlu kitabı değil, Aleviliğin bir kolunun inanç tarihi daha çok. Ve yol cümleden, halk bireyden üstündür, yolcu yanmakla yol yanmaz, hiç bir zaman.
Hüseyin Aygün, 25.3.2017
- Talihsiz Anjel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri - 29 Ocak 2025
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024