Kadınlar ve Çocuklar, Yoksulluğun Hem Mağduru Hem de Aktörü

Öncelikle, yoksulluk kavramının farklı boyutları ve ölçümleri var. Yoksulluk, sadece gelir düzeyiyle değil, sağlık, eğitim, beslenme, barınma, temiz su, sanitasyon, enerji gibi temel ihtiyaçların karşılanmasıyla da ilgilidir.

Bu nedenle, yoksulluğu sadece gelir eşitsizliği veya günde 1,90 ABD doları gibi bir uluslararası yoksulluk sınırıyla tanımlamak yeterli değildir. Yoksulluğun çok boyutlu bir olgu olduğunu ve farklı ülkelerde ve bölgelerde farklı şekillerde ortaya çıktığını göz önünde bulundurmak gerekir.

Dünya Bankası’nın 2020 yılında yayımladığı rapora göre, dünyada aşırı yoksulluk içinde yaşayan insan sayısı 2018 verilerine göre 689 milyondur. Bu sayı, dünya nüfusunun yaklaşık %9’una denk gelmektedir. Ancak bu sayının COVID-19 pandemisi nedeniyle 2020’de 88 ila 115 milyon arasında arttığı tahmin edilmektedir. Ayrıca, aşırı yoksulluk sınırının biraz üzerinde yaşayan insanlar da büyük risk altındadır. Dünya Bankası’na göre, günde 3,20 ABD dolarından az geliri olan insan sayısı 2018’de 2,1 milyar iken, günde 5,50 ABD dolarından az geliri olan insan sayısı ise 3,4 milyardır.

Dünyada yoksulluğun en yoğun olarak yaşandığı bölgeler ise Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’dır. Bu bölgelerde yaşayan insanların yaklaşık %40’ı aşırı yoksulluk içindedir. Bu bölgelerdeki yoksulluğun nedenleri arasında siyasi istikrarsızlık, çatışma, kurumsal zayıflık, iklim değişikliği, doğal afetler ve salgın hastalıklar sayılabilir.

Yoksulluğun en ağır yaşayan kesimleri ise kadınlar ve çocuklardır. Kadınlar ve çocuklar, gittikçe derinleşen küresel yoksulluğun en önde gelen kurbanlarıdır. Kadınların çeşitli fırsatlardan yararlanarak kentlerde çalışma hayatına katılmaları, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadığı sürece yeterli değildir.

Kadınlar genellikle erkeklere göre daha düşük ücret almakta, daha fazla ev işi ve bakım emeği üstlenmekte, daha az eğitim ve sağlık hizmeti almaktadır. Kadınların karşılaştığı bu dezavantajlar, onların yoksulluktan kurtulmalarını zorlaştırmaktadır.

Çocuklar ise yoksulluğun hem sonucu hem de nedenidir. Yoksul ailelerde doğan çocuklar, sağlıklı beslenme, temiz su, eğitim gibi temel haklardan mahrum kalmakta ve gelişimleri engellenmektedir. Bu da onların gelecekte yoksulluğu devam ettirmelerine ve kırılgan olmalarına yol açmaktadır. Dünya Bankası’na göre, dünyada aşırı yoksulluk içinde yaşayan insanların yarısından fazlası 18 yaşın altındadır. Bu da yaklaşık 356 milyon çocuğun aşırı yoksulluk içinde yaşadığı anlamına gelmektedir.

Bu verilerden yola çıkarak, dünya üzerinde yoksulluğun en ağır yaşayan kesimlerinin kadınlar ve çocuklar olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlar ve çocuklar, yoksulluğun hem mağduru hem de aktörüdür.

Yoksulluğun nedenleri ve sonuçları arasında karmaşık bir ilişki vardır. Bu nedenle, yoksulluğu azaltmak ve ortadan kaldırmak için çok boyutlu ve kapsamlı bir yaklaşım gerekmektedir. Bu yaklaşım, toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk hakları, insan hakları, sosyal koruma, eğitim, sağlık, istihdam gibi alanları kapsamalıdır.

NHY/ Eda KAYA