Evet evlat, özgürce dağ bayır dolaşamıyorsak, oyunlar oynayıp hoplaya zıplaya yaşayamıyorsak da suyumuz ve yemeğimiz var. Aç kalmıyoruz. Arada başımızı okşayanlar, sırtımızı sıvazlayanlar da oluyor.
Çocukların ziyarete gelmesi ise harika.
Onlar da senin gibi çocuklar, bizleri seviyorlar. Çocukların sevgisinde yalan da yoktur, tıpkı sizler gibi. Elbette büyük insanlar da bizleri seviyorlar ama çocukların sevgisi bambaşka. Daha samimi, sıcak ve içten.
“Ne zaman böyle olduk, ne zamana kadar böyle devam edecek?” diye sordun ya, anlatmaya çalışayım.
Atalarımız doğada özgürce yaşarmış. Ya avlanır ya da avlanan diğer hayvanların, özellikle de bize yakın olan Kurt, Tilki, akal gibi hayvanların artıklarıyla beslenirlermiş. Uzun yıllar böyle devam etmiş.
Buzul devri denilen soğuklar başladığında avlanmak zorlaşmış. İnsanoğlu için de yaşam zorlaşmış. Meyve, sebze, bitki kökü yiyen insanoğlu, yiyecek bir şey bulamayınca avlanmaya ve et yemeye başlamış.
Onlar et yemeğe başladıklarında, onların atıklarından da bizim atalarımız faydalanmaya başlamışlar.
Atalarımız böylece insanların yaşadıkları mağara çevrelerinde yaşamaya başlamışlar. Yaşadıkları çevreyi de, özellikle insanoğlunun yemek atıklarını başka hayvanlar almasın diye korumaya başlamışlar. Bu durum atalarımızla insanoğlu arasında bir yakınlaşmayı da doğurmuş.
İnsanoğlu, atalarımızın bölgeyi diğer hayvanlara karşı korumasını kendisi için kullanmayı düşünmüş ve atalarımız daha iyi beslemeye başlamış. Atalarımız da bu durum karşısında, karınlarını doyuran insanoğluna, yaptıkları karşılığında, hem bölgeyi hem de onları koruma görevini daha ciddi şekilde yapmaya başlamış.
Daha sonraları, insanoğlu gelişip farklı işlerle uğraşmaya başlayınca, bizim atalarımızdan daha güçlü ve kuvvetli olanları yanlarına almaya, onları besleyip, kendilerini, yaşadıkları alanları koruma amaçlı kullanmaya başlamışlar. Bu durumdan atalarımız hiç şüpheye düşmeden, kendilerine yemek ve su veren insanlara bağlanıp, üzerlerine düşen görevi yerine getirmişler.
Bu görevi yaparken de tamamen sevgi, saygı ve minnetle davranmış ve insanoğlunu sevmişler.
İnsanoğlu, atalarımızı kendilerini ve yaşadıkları yerleri korumak amacı dışında, bir silah gibi saldırı amaçlı da kullanmaya başlamışlar.
Başka insanlara saldırırken, atalarımızın en güçlü olanlarını da yanlarında götürüp, saldırdıkları insanlara karşı kullanmış, atalarımızı insanlara saldırtmışlar.
Atalarımız bunu, insanoğluna düşman oldukları için değil de kendisine yemek ve su veren insanları düşünerek, onları koruyup kollamak için yapmış.
Bu ilişki her gün daha da güçlenerek devam etmiş.
İnsanoğlu gelişip güçlendikçe, silahları icat edip bizim gibi hayvanlara ihtiyaçları kalmadıkça, insanoğlu ile bizlerin arasındaki yemek-koruma ilişkisi gittikçe zayıflayıp, köy gibi yerlerde az miktarda devam etse de bitmeye yüz tutmuş.
Bu karşılıklı iş ilişkisi, doğayı ve hayvanları sevenlerin dışında bitmiş.
Sadece sevgiye dayalı, birlikte yaşama isteği olan, seven insanlarla devam etmiş ki bu da eski iş ilişkisine baktığında çok az miktarda var.
Bunlardan bazıları, kısa sürelerde bizlerle beraber olmayı isteyen, daha sonra da bizleri terk eden birliktelikler halinde de olabiliyor. Yaz tatilini geçirirken, çocukları eğlensin diye veya bir hevesle bizlerle birlikte yaşamak isteyen insanlar, hevesleri geçince veya tatilleri bitince, bizlerin nasıl yaşayacağını, içine düşeceğimiz bunalımları, üzüntüleri hiç düşünmeden, arkalarını dönüp gidebiliyorlar!
İşte böyle evlat.
Bizim atalarımız, karınlarının doyması karşılığında hem insanoğluyla birlikte yaşadığı bölgeyi hem de insanoğlunu korumuş, zaman zaman bu uğurda yaşamını kaybetmiş. İnsanoğluyla birlikte yaşamı paylaşıp, doğaya ve diğer canlılara karşı mücadele etmiş.
Ancak insanoğlu hep bizleri kullanmış.
Yaşanılan bölgeyi korumasaydık belki de bizlere yemek vermezlerdi!
Bizim istediğimiz bir parça yemek, biraz da sevgi. Hepsi bu. Ama bu bile çok görülüyor çoğu zaman.
Şimdi korunmaya ihtiyaçları kalmadı. Bu yüzden de yemeklerini paylaşan sayısı azaldı. Bizleri severek besleyen, bizim de dünyada payımız olduğuna inanan insan çok az. Bizi besleyenlerin bir kısmı, bize süs eşyası diye bakıyor. Özel ve cins olmazsak bize yemek verip evini paylaşmıyorlar. Bıktıklarında bizlere yemek verip evlerini paylaşmaya son veriyorlar.
İnsanoğlu ile yaşamaya başladıktan sonra doğada avlanmayı unuttuk. Bizlere yemek verilmezse ya da yemek artığı bulamazsak açlıktan ölürüz.
İşte bu nedenle evlat, zaman zaman çöp kutularına gidip yemek artığı ararız.
Şimdilerde bazı insanlar da çöplerden yemek artığı arıyorlar. Öyle insanları gördüğümde üzülüyor ve çöp kovasına gitmekten vazgeçiyorum!
Devir değişti. Bozuldu. İnsanoğlu bizlere iyi davranmıyor. Kendi soyuna da iyi davranmıyor ki bizlere iyi davransın!
Taş atan, tekme atan, yakalayıp sopalarla döven, kulağımızı, kuyruk ve bacaklarımızı kesenler hatta tecavüz edenler bile var. Çok dikkatli olacaksın.
Bize kötü davrananlara birazcık diş göstermeye, havlayıp uzaklaştırmaya kalktığımızda, bizi kötüleyen, şikayet edip cezalandıranlar da var. Zaten buraya son gelişimizin nedeni de bu. Ben, bana kötü davrananlara havladığım için ceza olarak buraya getirildim.
Zaman kötü. Hem insanlar hem bizler için.
Öyle kötüleşmiş ki, ne onlar bizi ne biz onları koruyup kurtaramayız!
Bir köpeğin anı defterinden…
Barınak Cumhuriyeti
- Af mı yoksa Ekmek mi? - 30 Eylül 2018
- Sudan Sebepler - 17 Eylül 2018
- O günleri de göreceğiz… - 8 Eylül 2018