Yakın dostlar bilir ben sevmem bu “güçlü kadın” lafını… Özellikle rahatsız olurum. Çağın saçmalıklarıyla at başı koşar bana göre bu yaklaşım. Hangi kadına sorsan “güçlü kadın”dır… Neler yaşamıştır… Nelere katlanmıştır/ katlanmaktadır…
Kadına dair “erkek kötüdür, kadın harika” yazmadığım sürece daha çok kişi beni silip süpürecek biliyorum ama ben kadının kendine biçtiği ve bazen içi boş sıfatları sevmiyorum… İşte bu da benim için öyle bir şey…
Yani bir savaşın ortasında eşi, evladı, ailesi ölürken nereden bulduğunu bilmediğim bir güçle yaşayabilen, yokluğun ortasında evlat yetiştiren kadınlardan hiç duymadım ben bu “ben güçlü kadınım” argümanını… Belki de ondandır sevmemem…
Onlar güçlerine sıfat bulmakla uğraşacak noktasında değillerdir yaşamın… Onların bunu sorgulayacak zamanları, yerleri yoktur. Onların yaşamlarının doğal akışıdır bu… Başka türlüsünü yapacak durum yoktur ortada…
Ben karşıma geçip ben güçlüyüm diyenleri, orada burada güçlü kadın taklidi yapan, ağzına terlikle vurma isteği duyduğum yaşı ne olursa olsun ergen kalan ablaları sevmiyorum aslında…
Düşünün abla tüm mal varlığını, işini birlikte olduğu abi ve amcalardan edinmiş ortamlarda güçlü kadın diye dolaşıyor… Bizim köyde ona güç denilmediğinden ben tabii anlamıyorum bu durumu… Yani modern ortamların “güçlüyüm ben ” diye gezinen ablalarının çoğu tırt benim gözümde…
Ama benim gözüm çok da gerçekleri görmüyor olmalı ki bu ablaların birçoğu yaşamda çok ciddi izzet ikram görüyorlar yetenekleri oranında… Yetenekten kasıtta çoğu zaman malumumuz…
Ya da ne bileyim öyle çok ağlak kadın tanıyorum ki… Hiç bir gerçek derdi olmadan viyaklayan… Ve üstüne ilgi toplamaya çalışan… Sürekli şikâyet eden, ben neler çektim diyen… Bakıyorsun ablanın hayatına yok bir şey… Çoğunun yanında dayandıkları bir koca, senin benim hayatımdan kolay hayatı ama bir ekşi mutsuzluk, huysuzluk sürekli ağlanmak, yoksunluk, yetersizlik… “kendini bulma” yollarında melekler, astrolojiler, yoga, sağaltım ( özellikle yazdım onlar böyle cici bici, havalı kelimeler şey ediyorlar, ben hep bakkalın çırağı kıvamında kalıyorum) … Aydınlandı aydınlanacak…
Ağır mı oldu?
Valla çok ekşi kadın var… Kekremiş… Ondandır yazmam…
Erkeğe dair bir yazı değil bu yani buradan çıkan sonuç adamlar ne de iyi filan olmasın lütfen… Çok cılız yürekli adam var elbette… Kadının onda biri etmeyen… Ve erkek için güçlü adamdır diye bir güzelleme yapılıyorsa bedenseldir ya da maddidir sebebi… Ondan beklenen zaten bu alanlarda güçlü olmasıdır… Erkek ancak göze batacak kadar diğer konularda zayıfsa kişiliğine vurgulanır bu… Ki bu vurgu da beklentili ve diretmeci toplumun erkeğe verdiği rollerinde adamın bariz eksikleri var ise zar zor verilir adama… Oysa çok zayıf adam vardır…
Ama eril düzen zaten erkeği de madara etmiştir…
Peki, güçlü kadın yok mu?
Var; olmaz mı?
Hayata karşı dirençli olmak zorunda kalan “tüm insanlar” gibi güçlü “kadın insanlar”da var elbette…
Ayrıca “gerçekten güçlü” olmak zordur…
Yaşamda kadın ya da erkek samimi, komplekssiz, dublör kullanmak zorunda olmayan bir insan olmak çok zordur zaten… Bir de işlem kapasitesi düşük bir insan değilseniz vay halinize…
Kadın neye karşı güçlüdür önemli olan bu…
Bazı kadın küçücük yaşında ampuller değiştirir, çiviler çakar, duvarlar boyar ihtiyacı yoktur kimsenin merdivenlerine… Boyu yetmese de kendi uzanır yükseklere kimsenin omzuna basmaz etrafta üstüne basılacak bir sandalye vardır elbette… Sokağa çıkar para kazanır… Para kazanmak için hiç bir adama cilve yapmaz… Aşık olur, aldatılır, üzülür ama devam eder… Bazı kadın kendi çocuğunu kendi doğurur… Seçim değil koşuldur bazen yaşam… Bazen güçlü olmak değil güçsüz olmak en büyük egodur… “Yapamam” dersin birileri yapar… Ama bazısı için bu seçenek yoktur… Aklına gelmez bu yükü sen taşı demek başkasına… Ne kadar şiddet varsa o kadar güç vardır… Ağırlık kaldırmadan kas oluşmaz…
Havaya baktığınızda yağmuru, karı, güneşi ve rüzgârı tahmin ediyorsanız dokunduğunuz her bitkiyi tanımaya çalışıyor, ağaçların meyve verip vermeyeceğini, hayvanın gözünden ne istediğini anlamaya çalışıyorsanız. Bütün insanların nasıl düşündüğünü ve ne yaptığını umursamadan dost olabiliyorsanız… Herkes için sofranızda yer ve misafir edebileceğiniz bir yatağınız varsa… İnsana dair hiçbir korku yoksa içinizde, hiç olmamışsa… Ölümler, savaşlar, darbeler, ekonomik sorunlar, parasızlık, kavgalar hiçbiri hayatınızın merkezinde değilse… Hayat varsa, insan varsa, evlat varsa… Riya yapmadan yaşamayı beceriyorsanız, hiçbir kavuğun altında, eteğin dibinde değilseniz…
Kırılmaz, incinmez değilseniz… Yeterince güçlü olursunuz…
Zamanımız yoksa kendimize bile… Korunaklı olmak adına bol korku-bol ön yargıdan ve arkasına saklandığımız kimliklerimizden güç alıyorsak, ne kadar güçlü olduğumuzu sadece isimlerimizin önündeki sıfatlar ve sahip olduklarımız anlatıyorsa, güç nasıl tanımlanabilir?
Acılardan geçip bilgeleştiği düşünülen kadınlar… Her acıda yeni bir parçaya ayrılan kadınlardır çoğu kez…
O nedenle ben sevmem “güçlü kadın” lafını… Çoğu kadına kullanıldığında yersiz, kadın kendi için söylediğinde hadsiz gelir kulağıma..
Bu yazının muhatabı tatlı su kurnazlarıdır… Kadına sen güçlüsün gazı vererek asıl gücünü yok edenlerdir…
Eril düzenin gücü ile güç elde edip bunu “kadının gücü” olarak kullananlardır…
Bu yazının muhatabı sosyal yaşamdan, iş hayatından kadını yok etmek isteyenlerin ekmeğine yağı farkında olmadan süren ablalardır…
Bu yazının muhatabı “erkekleşmeyi” güç sanan ablalardır…
Kadının gerçek gücünden korkan toplum ona böylesine saçma, “adı güç, kendi içi boş bir elbise” giydirir…
Çünkü kadının yaratıcılığı en büyük güçtür… Korkutucudur… Tarih boyu çok önemli kadın insanlar sahip oldukları nitelikler için öldürülmüş, yok sayılmış, ellerinden eserleri çalınmıştır.
Ve bugün kadının gücü diye bahsedilen tamamıyla erkeğin yönetiminde olan bir dünyada var olma savaşından başka bir şey değildir…
İş hayatında, eğitimde, siyasette, sanatta, düşünce de hep ustanın yanındaki çırak, çömez muamelesi gören ve buna rağmen inatla direnen kadın bir de tatlı su sevdalısı hemcinsinin martaval “kadın gücü” safsatasıyla uğraşmak zorundadır… İşte o sebepledir bana magazinsel güçlü kadın jargonuyla konuşan kadınlardan hiç haz etmiyor olmam…
“Kadın sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratılmıştır”.
Bunlar Piskopos Cyril’ın HYPATIA’nın öldürülmesi için halkı galeyana getirdiği sözlerdi…
O günden bugüne kadına biçilen değerde en küçük bir sapma yoktur. Ve buna karşı duran kadınlar hep olmuştur olacaktır…
Sizler bir kadının varsaydığınız gücünden korkuyorsanız…
Varsayamadıklarınızı bir düşünün derim…
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019