Hükümetin demokratik kurumlar üzerindeki baskısı hız kesmeden devam ederken, bu kez hedefte İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetimi var. Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında hem “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla soruşturma başlatıldı hem de görevden alınmaları ve yerlerine yeni bir yönetim seçilmesi talebiyle dava açıldı. Bu gelişmeler, hukuk devleti ilkesine ağır bir darbe olarak değerlendiriliyor.
Baro ve Yönetim Kurulu Hedefte
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, baronun PKK mensuplarını övücü nitelikteki bir açıklama yaptığı gerekçesiyle soruşturma başlattığını duyurdu. Savcılığın açıklamasına göre, bu açıklamalar “terör örgütü propagandası” kapsamında değerlendirilmiş ve Adalet Bakanlığı’ndan kovuşturma izni istenmiştir. Ayrıca, Avukatlık Kanunu’nun ilgili maddesi uyarınca, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınması ve yerlerine yenilerinin seçilmesi için İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açılmıştır.
Baro’dan Tepki: “Hukuken Yok Hükmündedir”
İstanbul Barosu, suçlamaları sert bir dille reddederek yapılan işlemleri “hukuken yok hükmünde” olarak nitelendirdi. Baro’dan yapılan açıklamada, Savcılığın ve Adalet Bakanlığı’nın, Avukatlık Kanunu ve Anayasa’ya açıkça aykırı bir şekilde işlem yaptığı, yöneticilerin savunmaları dahi alınmadan soruşturma başlatıldığı vurgulandı.
Baro yönetimi, başlatılan soruşturmanın hukuka aykırı olduğunu ifade ederek, “Baromuz, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma görevi çerçevesinde yaptığı açıklamalar nedeniyle asılsız suçlamalarla hedef alınmıştır” dedi. Ayrıca, Adalet Bakanlığı’nın verdiği soruşturma iznine karşı idare mahkemesinde iptal davası açıldığı bildirildi.
Hükümetin Baskı Mekanizması
Bu dava, Türkiye’de hükümetin demokratik kurumlar üzerinde giderek artan baskısının bir parçası olarak görülüyor. Geçmişte baroların seçim sistemini değiştiren yasa düzenlemeleri ve muhalif baroların etkisizleştirilmesi için yapılan hamleler, bu sürecin yapı taşlarını oluşturdu. Şimdi ise hükümetin, doğrudan bir kayyum ataması yapacağına dair endişeler yaygın.
Baro başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetiminin hedef alınması, sadece bir meslek örgütüne yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü ve insan hakları savunusuna karşı açık bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Türkiye’nin demokratik kurumlarının hızlı bir şekilde işlevsizleştirildiği bu süreçte, barolara yapılan bu saldırı, faşist rejim inşasının bir parçası olarak yorumlanıyor.
Demokrasiye Çağrı
Demokratik hukuk devletinin son kalesi olan baroların savunma gücü, bu tür davalarla aşındırılmaya çalışılırken, toplumun geniş kesimlerinden yükselen tepkiler önem taşıyor. İstanbul Barosu’nun bu süreci hukuki yollarla aşmaya kararlı olduğu görülse de, hükümetin sistematik baskı politikasının sonuçlarının ne olacağı belirsizliğini koruyor.
Bu davanın ardından bir kayyum ataması yapılması halinde kimsenin şaşırmayacağı bir siyasi ortamda, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına olan bağlılık, daha güçlü bir şekilde vurgulanmalıdır.
- AK Parti’de ‘Demokrasi Oyunu’: 2028’e Hazırlanan Yönetimde Erdoğan Belirleyici - 23 Şubat 2025
- Sol Parti’den Tarihi Geri Dönüş, AfD’den Endişe Verici Yükseliş: Almanya’nın Siyasi Kırılma Noktası - 23 Şubat 2025
- Hitler’in Kayıp Düşman Listeleri: Nazilerin Siyasi İntikam Arşivi Ortaya Çıktı - 23 Şubat 2025