Güvenlikte Yeni Bir Boyut; Çevresel Güvenlik

2.  Güvenlik Kavramı 

Güvenlik, “toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet” olarak tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr, 2012). Güven-lik; güven içinde olma, tehlike bulunmaması hali, emin ve rahat olma durumu şeklinde ifade edilmektedir. Güvenlik geniş kapsamlıdır; bireyin, grubun kendini sakınmasından, devletin, ülkenin korunmasına, kazaların önlenmesine kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Güvenlik alan açısından; bireysel, toplumsal, bölgesel, ülkesel ve küresel güvenlik olarak karşımıza gelebilir. Güvenlik kısaca, kişilerin canlarına, ırzlarına ve mallarına gelebilecek tehlike ve tehditlerin yokluğunu ifade etmektedir. Kişilerin güven içinde olmaları, her türlü saldırı, tehdit ve olası kazalara karşı korunması anlamına gelmektedir (Pektaş, 2003:22).

Güvenlik, toplum ve bireylerin çeşitli etkenlerden zarar görmeden yaşayabilmesidir. O nedenle, güvenlik sözcüğü emniyet ve asayiş sözcüklerini de çağrıştırır. Emniyet, güven, inanma, itimat, güvenlik işlerinin yürütüldüğü yer olarak tanımlanır (www.tdk.gov.tr, 2012). Emniyet güven içinde olma, yani tehlikede olmama durumudur; güvenlikten daha dar, somut ve olumlu bir içeriğe sahiptir. Güvenlik,  soyut ve olumsuz içeriklidir.  Tehlike içinde olma durumu varsa, orada güvenlik sorunu var demektir.  Aynı zamanda bir duygu ve algıdır. Bir kişi yarın ne olacak endişesi taşıyor, neyle karşılaşacağını bilmiyorsa; bulunduğu ortamı huzurun sağlandığı bir yer olarak algılamıyorsa güven hissetmeyecektir (Kaya, 2009). Algılanış biçimi olarak güvenlik ile emniyet arasındaki fark; büyüklükte ve nicelikte ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bir devletin, bir şirketin güvenliğinden, bir binanın, bir aracın emniyetinden söz edilir. Tehlikeye yönelik algılamayı ve buna karşı önlem almayı kendi kendine yapabilmesi nedeniyle, insan için güvenlik kavramının kullanılması daha uygun düşmektedir (Küçükşahin, 2006:10). Güvenlik sözcüğü asayiş ile de beraber düşünülmelidir (Kaya, 2009). Asayiş, bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik anlamına gelmektedir (www.tdk.gov.tr, 2012). Asayiş, korku ve endişeden uzak olma durumu, yasa,  nizam ve hakimiyetin oluşu, huzur, düzenlilik ve sükûnet halidir.

İnsanları toplu halde yaşamaya iten nedenlerin başında güvenlik ihtiyacı gelmektedir. Sosyal bilimci Abraham Maslow’un “İhtiyaçlar

Piramidi”nde ihtiyaçlar sıralaması; “fizyolojik, güvenlik, toplumsal saygı ve kendini gerçekleştirme” şeklindedir (Maslow, 1968:38). Güvenlik ihtiyacı, yaşamak için zorunlu fizyolojik ihtiyaçlardan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Beslenme ihtiyacının ardından güvenli bir ortamda barınma isteği gelmektedir. Güvenlik kavramı, insanların toplu ve yerleşik hayatlarının ilerleyip gelişmesi ile birlikte sistemleşme sürecine girmiştir. İnsanın insan gibi yaşayabilmesi için maddi varlığının yanında, manevi varlığının da korunması gerekir. Yaşama hakkı ile temel hak ve özgürlüklere sahip olmak, ancak huzurlu ve güvenli bir ortamda mümkündür. Güvenlik ihtiyacı, insanın kendini fiziksel, ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan güvende hissetmesidir. İnsan her ortamda kendini güvende hissetmek ister. Dolayısıyla, her insan topluluğunun yaşamını sürdürebilmesi için bir düzene, disipline ve güvene ihtiyacı vardır. Güvenliğin sağlanması toplumsal bir ihtiyaçtır ve toplumda huzurun sükûnet ve asayişin sürekli olarak sağlanması anlamına gelir ve bireyin kendi güvenliğini sağlamasından, kurumsal sağlamaya doğru yol almıştır (Kaypak, 2011:45). İnsanların huzur ve güvenliğinin sağlanması, güven ortamının devam ettirilmesi düşüncesi vazgeçilmez bir olgu olarak devletlerin karşısına çıkmıştır. Toplumdaki bu düzen, kamu düzeni şeklinde güvenlik hizmetleri ile sağlanır.

Kamu düzeninin sağlanması ve ülkemizin sınırları içinde yaşayan insanların temel hak ve özgürlüklerini korumak, huzur içinde yaşamalarını sağlamak, böyle bir ortamı hazırlamak ve ortamın sürekliliği için gerekli önlemleri almak temelde devletin görevidir (Toprak, 2001a: 130-131). Bu ihtiyaç arzu edilen şekilde karşılanmayınca, diğer ihtiyaçlar, gereksinim olarak ortaya çıkmaz. Çalışabilmek için önce can ve mal güvenliklerinin sağlanması gerekir (Aydın, 1996:12). Kamu düzeni, asayişin sağlandığı ve her şeyin yerli yerinde olduğu bir çevreye yani emniyetli bir ortama karşılık gelir. Bu nedenle, yapılacak ilk iş kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Güvenlik ihtiyacı karşılanmamış hiçbir birey, daha üst basamaklara, yani sosyalleşmeye, iş ve özel yaşamında kişisel gelişimini tamamlama başarısına erişemez. Güvenlik ihtiyacını karşılama hizmeti, içeriği gereği kamusal bir hizmettir. Kamu hizmetleri, bir ülkede bütün toplumu ilgilendiren etkinlikleri içermektedir. Güvenlik hizmeti, toplum hayatında büyük önem arz eden bir kamu hizmetidir; “kamu gücüne dayalı, koruyucu, karışmacı, bütünüyle özel kesime bırakılamaz olmaları” gibi nitelikleri dolayısıyla diğer kamu hizmetlerinden ayrılır. Dar bir alanda özel güvenlik hizmeti de olabilir. Ama, yapısı gereği, özen ve dikkat isteyen genel güvenlik hizmetinin, devletin denetiminde yapılması ve insanların can ve mal emniyeti ile ilgili olduğundan, denetim unsurunun elden çıkartılmaması ve kurallar ile sağlanması gerektiği muhakkaktır (Toprak, 2001b:4-6).

Dünya düzeninin iki kutuplu olduğu yıllarda düşmana ayarlı olan askeri nitelikli güvenlik anlayışı değişmekte ve onun yerini, kuralları henüz tam olarak belirlenmemiş olan bir güvenlik anlayışı almaktadır. Soğuk savaşın sona ermesiyle, ittifak içerisinde güçlü bir hasıma karşı savunma sistemine çok daha az ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Hatta ülkeleri bölgesel ve küresel boyuttaki terör örgütleri daha fazla hırpalamaktadır. Bu nedenle de, sınır dışı savunma bağlamındaki savunma kavramının yerine, bireysel ve toplumsal nitelik taşıyan terör eylemlerinin ülke içi hareketliliği nedeniyle “iç güvenlik”le ilgili endişeler daha ağırlık kazanmaya başlamıştır (Yavuz, 2010). Yeni güvenlik olarak adlandırılan güvenlik anlayışı şu esaslara dayandırılmaktadır: Güvenlik genel ve çok taraflıdır. Bir devletin güvenliği sadece kendi ülkesiyle ilgili değildir, diğer ülkelerin güvenliğinin de hesaba katılması gerekir. Bu ülkelerin desteğinden yoksun kalınmamalıdır. Güvenlik açısından belirli düşman yoktur, düşman belirsizdir. Güvenlik, sadece siyasi ve askeri alanda değil, aynı zamanda ekonomi,  teknoloji, kültür, iklim ve toplum gibi değişik alanları da içermektedir. Güvenliğin oluşturulmasında belli bir mekanizmaya ve yasaya ihtiyaç vardır. Karşı gücün zor durumda bırakılması ile ülkeler kendi güvenliğini sağlayamaz. Bu bağlamda, yeni güvenlik kavramının çekirdeği “işbirlikçi güvenlik”tir. Bu güvenliğin kazanılmasının iki şartı; ortak çıkar ve karşılıklı güvenliktir. Ayrıca, eşit olarak karşılıklı çıkarları sağlamak ve iç işlerine karışmamak ilkelerine de uyulmalıdır. Yeni güvenlik kavramı, “eşitlik, görüş alışverişi, karşılıklı anlayış, karşılıklı güven” sistemi içinde oluşturulmalıdır (Erdoğdu, 2005).

Güvenlik kavramı üzerindeki bu yaklaşımlar, kavramın yeniden şekillendirilmekte olduğunun göstergesi niteliğindedir. Güvenlik olgusu, çağdaş devletlerin olmazsa olmaz hizmet alanları arasında yer almakta ve devletlerin var olma nedenlerinin başında gelmektedir. Ülkenin fiziksel alanı açısından güvenlik çeşitleri; iç güvenlik ve dış güvenlik olarak karşımıza çıkar.  Güvenliğin ülke açısından, hem ülke içine, hem de ülke dışına bakan yönleri bulunmaktadır; iç ve dış güvenlik olarak adlandırılır.

İç güvenlik hizmetlerinin yürütülmesi, bakımından kamu düzeninin korunması ve devamının sağlanması, toplumun emniyet içinde varlığını sürdürmesi yönüyle vazgeçilmezdir. Bu anlamda, güvenlik, birey ya da toplumun huzur içinde yaşaması, iç ve dış tehditlere karşı korunabilme yeteneği ve kapasitesidir. Bu kapasiteye sahip toplum güvenlikli toplum sayılır; birey ise güvenli bireydir.  Devletin varlığına, ulusal ekonomiye, toprak bütünlüğüne yönelik tehditler genel ve ulusal güvenlik kapsamında değerlendirilmektedir. Toplumda insanların huzurunu kaçıran suç ve suçlularla mücadele etmek için gerekli tüm önlemlerin alınması, suç faillerinin yakalanarak gereken yasal işleme tabi tutulması, devletin topluma sunduğu önemli hizmetlerdendir. Devlet vatandaşına bu ortamı güvenlik hizmetleri vasıtasıyla sağlamaktadır. Her devlet, varlığını sürdürüp iç güvenliğini sağlayacak yasalara, onları uygulatacak araca gerek duymuştur. Toplumun ve bireylerin her türlü suça karşı korunması, temel hak ve özgürlüklerin kullanılabileceği bir ortamın sağlanması, devlet adına otorite yetkisini kullanan güçler tarafından yerine getirilir (Şafak, 1989:72). Ne var ki, güvenliğin yalnız ulusal sınırlar içinde sağlanamayacağı, alınacak önlemlerin ve yapılacak eylemlerin, o ülkenin jeopolitik konumu ve ekonomik gücü ile orantılı olarak bölgesel, kimi zaman da küresel ölçekte ele alınması gerektiği de bilinen bir gerçektir (Uğurlu, 2006:3). İç güvenlik dışında ülkelerin ayrıca dış alanlara yönelik diğer yeni güvenlik endişeleri de ortaya çıkmıştır. Önemi artan diğer güvenlikle ilgili alanlar; iş güvenliği, küresel ticaretin güvenliği,  insanlığın ‘gelecek’ güvenliği,  uluslararası suç örgütlerine karşı güvenlik,  etnik çatışma riskine karşı güvenlik, siber terör (sanal sistemlerle finans-savunma sistemlerine yönelik terör), bilgi-dosya güvenliği ve kişilik hakları güvenliği,  enerji güvenliği ve çevre güvenliğidir (Yavuz, 2010).

İnsan birlikteliğinin bağlı olduğu faktörler açısından güvenlik çeşitleri askeri güvenlik, siyasi güvenlik, sosyal güvenlik, ekonomik güvenlik, ve çevresel güvenlik olarak karşımıza çıkar. Askeri güvenlik, devletin taarruz gücü, savunma kabiliyetleri ve diğer devletleri bu çerçevede algılayışı ile; Siyasi güvenlik, devletlerin örgütsel istikrarı, hükümet sistemleri ve bunlara meşruiyet kazandıran fikir altyapısının güvenliği ile; Sosyal güvenlik, dil, kültür, dinî ve ulusal kimlik ve geleneklerin kabul edilebilir koşullar altında sürdürülebilirliği ile; Ekonomik güvenlik, devletin gücü ve refah seviyesinin kabul edilebilir seviyeye ulaşmasını sağlayan kaynaklar, finans ve pazarlara ulaşımı ile; Çevresel güvenlik ise, yerel ve küresel biyosferin korunması ile ilgilidir. Her birinin güvenlik sorunsalının bir boyutunu oluşturduğu belirtilmektedir (Buzan, 1991:1920). Güvenliğe farklı açılardan da bakılabilmektedir: Kapsam açısından güvenlik çeşitleri; bir devletin millî menfaatlerinin gerçekleştirilmesi ve bu menfaatlerinin iç ve dış tehditlere karşı korunması ve kollanması ile ilgili ulusal güvenlik; bir bölge içerisinde bulunan devletler tarafından ortaklaşa uygulanan  bölgesel güvenlik; ikiden fazla devlet tarafından ortak çıkarlar kapsamında oluşturulan güvenliği ifade eden uluslararası güvenlik ve dünyanın tamamını ilgilendiren, ortak katkı yapılmadığı takdirde herkesin olumsuz olarak etkilenebileceği güvenliği anlatan küresel güvenlik olarak ayrılmaktadır. Özel işlev alanları açısından güvenlik çeşitleri; ortak güvenlik; ortaklaşa güvenlik, işbirlikçi güvenlik; tek renkli güvenlik, yumuşak güvenlik, askeri olmayan güvenlik, fiziki olmayan güvenlik olarak gruplandırılmaktadır (Küçükşahin, 2006:14-17).

Elde mevcut gücü bir noktaya yönlendirebilmek için öncelikle, ne istendiğinin veya ne hedeflendiğinin tam olarak tanımlanması gerekmektedir. Eğer konu güvenlik ise; ülkenin bölünmez bütünlüğü, halkının refah ve mutluluğuna engel olan ve olması muhtemel her türlü olayın derecelendirilerek gerekli önlemlerin alınması gerekir. Bu bağlamda, öne çıkan kavramlar, tehdit, risk ve tehlikedir. Tehdit; “birinin gözünü korkutma, gözdağı vermek”; risk, “zarara uğrama tehlikesi”; tehlike, büyük zarar veya yok olmaya yol açabilecek durum, gerçekleşme ihtimali bulunan fakat istenmeyen sakıncalı durum olarak tanımlanmıştır (www.tdk.gov.tr, 2012). Tehdit terimi, bir tarafın talepleri karşılanmadığı takdirde, karşı tarafı cezalandırmayı şartlı bir taahhüde bağlayan eylemleri ifade etmekte kullanılmaktadır. Tehdit, bir devlet, toplum ya da bireyin yaşamına veya sahip olduğu değerlere yönelik olumsuz sonuçlar doğurma potansiyeli olan olaylar veya olgulardır. Güvenlik olgusunun varlık sebebinin “tehdit” olduğu söylenebilir (Krahmann, 2005:4). Ama, uluslararası güvenlik, ‘tehdit’ yerine ‘risk’ kavramına doğru kaymaya; tehditlerin yanı sıra riskler ön plana çıkmaya başlamıştır. Zira, günümüz koşullarında güvenlik; insan yaşamını tehdit eden risklerin azaltılması veya ortadan kaldırılması şeklinde algılanmaktadır (Karabulut, 2009:3). Bunun nedeni, geçmişte, kontrol altına alınıp yönetilemediği için tehdit olarak ifade edilen konuların bugün, kontrol altına alınarak yönetilebilir hale gelmiş olmasıdır (Küçükşahin, 2006:19). Soyuttan somuta doğru bu yönelişte, risk almış olan zararı da göze alacaktır.

21.yüzyılda tehditler ve fırsatlar dünyayı şekillendirmektedir. Planlama ve politikada, model tasarımında bu güçler etkin olmaktadır. Güvenliği ayakta tutan, bireysel güvenlik, toplumsal güvenlik, sistem ve hizmet güvenliği gibi geleneksel temeller esnek olamamakta ve ihtiyaca karşılık verememektedir. Küresel boyutta insan güvenliği, sürdürülebilirlik hedefleri ile ciddi bir konu olarak belirmiştir. Güvenlik olmadan özgürlük ve özgürlük olmadan da barışın olmayacağı açıktır (Frevel, 2006). Nüfusun büyümesi, kentleşme hızı, küreselleşme, çevresel bozulma, dijital teknolojinin hızlanarak yayılması ve gelişmesi ve jeopolitik düzensizlikler gibi değişimin dinamik süreçlerinden oluşan tarihsel bir geçiş yaşanmaktadır (Aksoy, 2009). Çevre sorunları, insan hakları, kitlesel göçler, mikro milliyetçilik, etnik çatışmalar, köktendincilik, uluslararası terörizm, ekonomik sorunlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, bulaşıcı hastalıklar, insan, hayvan ve organ ticareti, uluslararası güvenlikte yeni sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır (Koçer, 2005:289). Sorunlar insanları etkilemektedir. Bu insanların birçoğu gelişmekte olan ve yoksul bölgelerde yaşamaktadır. Sorunlar bu insanların güvenliği ile ilintilidir. Bu bağlamda, güvenli yaşam ajandası oluşturulmuştur. Bu ajandanın bileşenleri; bağdaştırıcı güvenlik, insan güvenliği, önleyici güvenlik olarak saptanmış ve bu üç bileşen arasındaki ilişki güvenli yaşamın tanımını oluşturmuştur (Frevel, 2006).