Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yıl sonu enflasyon tahminini %38’den %44’e çıkararak halkın alım gücündeki daha da hızlı erimeyi doğrulamış oldu. TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın IV. Enflasyon Raporu’na dair açıklamaları ise “sıkı para politikası” vurgusuyla dolu olsa da, veriler, ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyonun artık ülkenin genel ekonomik sağlığı üzerindeki ciddi baskılarını gösteriyor.
Sürekli Yükselen Tahminler: Ekonomik Gerçeklerden Kopuk Bir Resim
Karahan’ın açıklamasına göre, TCMB’nin 2024 sonu enflasyon beklentisi %44’e çekildi, 2025 tahmini ise %14’ten %21’e yükseltildi. 2026 yılı için öngörülen %9’luk enflasyon hedefi %12 olarak güncellenirken, orta vadede %5 istikrar hedefinin yalnızca uzak bir ideal olarak kaldığı görülüyor. Bu sürekli yukarı yönlü tahmin güncellemeleri, Merkez Bankası’nın kontrolü elinde tutamadığını gösteriyor. 2024 yılı için öngörülerdeki %6’lık bir artış, para politikasının sıkılığını koruma vaadinin gerçeklikten ne kadar uzak kaldığının bir kanıtı.
İç Talep ve Cari Açık: Gerçek Durumu Yansıtıyor mu?
Karahan’a göre, iç talebin düşüşü cari açık üzerinde olumlu etki gösteriyor; ancak bu “talep düşüşü,” ekonominin yavaşlamasından kaynaklanıyor ve ekonomik büyümenin yetersiz kaldığını gösteriyor. Vatandaşların ve firmaların ekonomik baskılar altında küçülen harcamaları cari açığı daraltabilir; fakat bu, ülke ekonomisinin sağlıklı işlediğine işaret etmiyor. Nitekim, iç talepteki zayıflamanın, halkın reel gelirlerindeki erimeyle paralel seyrettiği aşikâr.
Yüksek Enflasyon Karşısında Umut Verici Söylemler Yeterli mi?
Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, jeopolitik belirsizlikler ve küresel emtia artışları, Karahan’ın enflasyon artışındaki başlıca gerekçeleri arasında. Ancak TCMB’nin açıklamaları, alınan önlemlerin sonuç vermekten çok uzak olduğunu gösteriyor. Başkan, “kira dışındaki hizmetlerde fiyat artışlarının yavaşladığını” ve “sanayi tarafında fiyatlama davranışlarında iyileşme gözlendiğini” belirtiyor; ancak yüksek kira enflasyonu ve hizmetlerde beklenen iyileşmenin yavaş gerçekleşmesi, sıradan vatandaşın yaşam maliyetlerini hâlâ derinden etkiliyor.
Makroihtiyati Politikalar ve Para Politikası: Gerçekten Etkili mi?
Merkez Bankası’nın sıkı para politikası uygulamaları, kredilerde daralma ve TL’ye güven artışı gibi sonuçlar doğurmuş olsa da, temel ekonomik sorunların çözülmediği ortada. Karahan, “TL varlıklara olan güvenin arttığını” söylese de, Türk lirasındaki istikrarın sağlanamamış olması ve enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülememesi, bu güvenin yüzeysel kaldığına işaret ediyor.
Sıkı para politikası vaadinin ardında somut bir sonuç alınmazken, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri üzerindeki baskı da devam ediyor. Özellikle TL’deki değer kaybının ithal fiyatları artırması, enflasyon üzerindeki dışsal etkileri daha da yoğunlaştırıyor. Orta vadeli hedeflerin gerçekçi olup olmadığı sorusu ise bu noktada iyice açığa çıkıyor.
Asgari Ücret ve Reel Gelirler: Yoksullaşan Halk
Asgari ücretle ilgili olarak, “karar alıcı değiliz” açıklaması yapan TCMB yönetimi, enflasyonist ortamda ücretlerin reel anlamda düşeceğini belirtiyor. Enflasyon karşısında alım gücü her geçen gün eriyen milyonlarca çalışan, yüksek enflasyon ortamında yaşam mücadelesi verirken, TCMB’nin tek başına fiyat istikrarı sağlayamadığı net bir şekilde görülüyor. Vatandaşların reel gelirlerinin azaldığı bir ortamda asgari ücretin yükseltilmesi, gerçek bir çözümden çok sembolik bir adım olarak kalmaya mahkûm.
Sonuç: Ekonomik Politikalar Etkinlikten Uzak
Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerindeki bu yükseliş, ekonomik hedeflerden sapmanın ve sürekli revizyonların ciddi bir işareti. Karahan, “revizyonun yüksek olmasının para politikası değişikliği anlamına gelmediğini” belirtse de, revizyonların bu derece sıklaşması, politikaların mevcut enflasyon eğilimi karşısında etkin olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Ekonomide istikrar hedeflerine erişmek için daha kapsamlı ve sürdürülebilir çözümlere ihtiyaç olduğu ortadadır.