Maksadımız lokma, aştır, zikrimiz de geviştir
Biz ne Şii, ne Sunniyiz, mezhebimiz geniştir
TDK goygoycunun, “Boşu boşuna, bilgisiz olarak, gereksiz yere çok konuşan kimse” anlamına geldiğini söylüyor. Havanda su döven, boşa laf çeviren insanlar için de kullanılır goygoycu; hatta “goygoy yapma” denir çok gereksiz konuşana. Ancak goygoycu ile yedekçisi İstanbul’a özel bir dilencilik işiymiş. İslam Ansiklopedisi şöyle anlatıyor evvel zaman goygoycularını:
Eski İstanbul hayatında, Şehzadebaşı’nda Tabhâne (Tavhâne) denilen vakıf binada oturan ve çoğunluğu Anadolu’dan gelmiş kör, topal ve sakatlardan meydana gelen topluluk, muharrem ayının girmesiyle birlikte önlerine gözleri gören bir rehber alarak şehir sokaklarına dağılırlardı. Birbirlerinin birer adım arkasında ve öndekinin sol omuzuna veya değneğine tutunarak altışar kişilik gruplar halinde dolaşan goygoycular, mahalle halkı tarafından yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak ve helva, aşure vb. yapmak üzere verilen erzakı, omuzlarında taşıdıkları ortasından bölünmüş iki taraflı ve iki ağızlı torbalara koyarlardı. Bu erzaklar torbaların gözlerine şu şekilde yerleştirilirdi: İlk iki göze yağ, üçüncü ve dördüncü gözlere pirinç, bulgur; beşinci ve altıncı gözlere un, irmik; yedinci ve sekizinci gözlere şeker, sabun; dokuzuncu ve onuncu gözlere fasulye, mercimek; son iki göze de tarhana, çay ve kahve konurdu. Goygoycular ayrıca sadaka olarak para da alırlardı; hatta içlerinden bazılarının fazla erzakı pazarlarda sattığı da görülürdü. Bunlar başlarındaki külâhlarına ince beyaz yemeni sarar, sırtlarına ince beyaz cübbe, ayaklarına sarı pabuç giyerek ellerine aldıkları uzun bir asâ ile gezerlerdi.
Goygoya çıkan bu engellilerin kollarına yedekçileri girer, kapı kapı dolaşarak mersiye, kaside ve ilâhiler olurlarmış. Ceyhan Tunçöz stinpoli isimli medyada yayınlanan (29.01.2020) Eski İstanbul’da Goygoycular başlıklı yazısına göre kapısına geldikleri evin önünde şöyle deyip erzak ve yardım dilenirlermiş:
Biz goygoycu dervişleriz, her birimiz ermiştir
Maksadımız lokma, aştır, zikrimiz de geviştir
Biz ne Şii, ne Sunniyiz, mezhebimiz geniştir
Böyle bir dava çıkarmak, meded Allah ne iştir?
Yâ hoy goy goy cânım!
Bulgur aşk et imanım!
Goygoycuların II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasından (1826) sonra ortaya çıktıkları sanılılıyor, 1909’da II. Meşrutiyet’in ilân edilmesiyle goygoyculuk yasaklanmış.
Esra Elönü ve Sevda Noyan isimli iki hanım ÜlkeTV adlı televizyonda goygoy yaparlarken Sevda Noyan’ın “15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık. Bizim aile 50 kişiyi götürür…Bizim sitede hâlâ 3-5 var, benim listem hazır.” dediğine sosyal medyada siz de rastlamışsınızdır. Bu sözler medyada yer aldıktan sonra Sevda Noyan’ın geçmişi didiklenmeye başladı. Kocası Engin Noyan ve eski eşi Eser Noyan, Noyan&Noyan adıyla müzik yaparlardı. En meşhur şarkıları da Hatırla Sevgili’ydi; o zaman da sevmezdim bu şarkıyı.
Eser Noyan yıllar önce kendisini aldattığı gerekçesiyle Engin Noyan’dan boşanmış, İslamcı bir yaşam tarzı benimseyerek Fethullah Gülen müridi olan Engin Noyan’da daha sonra Sevda Reggio ile evlenmiş. Fatih Altaylı Habertürk’te (09.05.2020) yayınlanan RTÜK Ne Yapar Bilmem Ama Sıkı Bir Rezil Komedi başlıklı yazısında oldukça gereksiz ve ahlakçı bir yazıyla sözüm ona Sevda Noyan’ı aşağılamaya çalışmış. Birisinin Fatih Altaylı’ya da hatırlatması gerekiyor ki “metres”, “aldatma”, ”boşanma”, “aldatma” kelimeleriyle dolu yatak odası hikayelerinden siyasi analiz çıkmaz. Sevda Noyan adlı FETÖ’cü goygoycunun özel hayatı, özel hayatıdır. Özel hayatı demişken Noyan ailesi adına bir bildiri kaleme alan Selma Türkis, Tevfik Emre , Davut Halit Eren, Murat, Güliz ve (Engin Noyan’ın ilk eşi) Eser Noyan “…önce insanlık ve sonra aile[leri] adına akıl ötesi, çirkin ve utandırıcı olan bu açıklamaların hiçbir şekilde NOYAN Ailesi’nin hiçbir bireyinin düşüncelerini” yansıtmadığını belirterek. “Noyan ailesi olarak bu şahısa aile ism[lerinin] saygınlığını kirlettiği için hakaret davası açarak hukuki süreci başlataca[klarını]” açıkladılar.
Engin Noyan’ın Gülen’in kanalı Samanyolu’nda bir zamanların meşhur şarkısı Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde şarkısının sözlerini değiştirip, “…tatlı bir kız okurmuş Boğaziçinde, işte bir sabah erken, olay böyle başlamış, kahramanımız genç kız, mühim bir karar almış, dininin gereğini, uygulamak istemiş, o gün çıkarken evden tesettüre bürünmüş.” güftesinde terennüm ettiği; karısı Sevda Noyan’ın da Erzurum Komünizmle Mücadele Derneği Eski Başkanı Fethullah Gülen için sosyal medyada “Hocaefendi bizim sadece geçmişimiz değil, hem bugünümüz hem yarınımız.” şeklinde paylaşımlar yaptığı günler geride kaldı. O günler geride kaldı ama tüm (kripto) FETÖ’cüler gibi Sevda Noyan’da 15 Temmuz’un en hararetli savunucuları arasında görünerek FETÖ’cü geçmişini örtbas etmeye çalışmaya devam ediyor.
Sevda Noyan’da bu kripto Fetöcülerden birisi. Onun rezilliği, ahlaksızlığı, ilkesizliği, dönekliği, goygoyculuğu… da burada gizli; özel hayatında değil. Arkadaş bir Gülen müridi de 15 Temmuz’dan sonra çıksın desin ki “Evet ben Fethullah Gülen’i destekledim, destekliyorum!” Gülen’i yere koya koyamayan, “hoca efendiden” aşağı ağız açmayan, onunla birlikte hüngür hüngür ağlayan, televizyonlarına konuk olan, Gülen’i öven rezilâne akademik tezler (-ki artık nedense onlara ULAKBİM’den erişilemiyor) makaleler yazan on binler artık ortada yoklar. Şimdi bu kripto-Fetöcü’ler 15 Temmuz edebiyatı yapmakla meşguller.
O kadar korkak, o kadar ilkesizler ki şimdi de ÜlkeTV’de tükürdüklerini yalamakla meşguller. Ama onlar, II Meşrutiyet öncesindeki meslek büyükleri, evvel zaman goygoycuları gibi o kadar “geviş getirmekten başka zikirleri olmayan” “mezhebi geniş” insanlar ki bu onlar için bir meslek ilkesi olmalı. Ülke TV “Sevda Noyan’ın ‘darbe ve darbecileri’ eleştirmenin ötesindeki söylemlerini Ülke TV ve Kanal 7 Medya Grubu olarak asla tasvip etmiyoruz. Tasvip etmediğimiz ve yayın ilkelerimize aykırı sözlerin Ülke TV ekranlarından sarfedilmesi nedeniyle kamuoyundan özür dileriz.” Demiş. Tüm Erdoğan/AKP muhaliflerine “ayaklarını denk alsınlar” diyerek tehdit eden Sevda Noyan’a “İki ayaklarını değil dört ayaklarını denk alsınlar” diyerek destek olan Esra Elönü de sıvandığı yerde duran balgamını yalamak için dört ayağı üzerine eğilerek şöyle demiş: “Konuğumun söylediklerinin haddi aşan ifadeler olduğu bir gerçek ve müdahale etmem gerekirdi. Gösterdiğim gafletin toplumsal barış ve birliktelik aleyhine yarattığı algıdan dolayı üzgünüm”
Sevda Hanım 3’ü 5’i neyle Öldüreceksin?
Hani komşuları arasında 3-5 tane olduğunu söylediği, 50 kişilik bir listesinin olduğunu ve 15 Temmuz’un tadının damağında söylüyordu, karşısındaki yedekçisi de “2 ayaklarını değil 4 ayaklarını denk alsınlar diyorlardı ya, sahi 50 kişiyi neyle öldürecekti Sevda Noyan? 15 Temmuz’un kayıp silahlarıyla mı? Bununla ilgili CHP milletvekillerinin tüm soruları cevapsız bırakıldı, tüm araştırma önergeleri reddedildi. Kayıp silahların üzeri örtüldü.
Cumhuriyet (10.02.2018) gazetesinin haberine göre, 15 Temumz’dan günler sonra dönemin Milli Savunma Bakanı Fikri Işık “Kayıp mermi ve silahlar” olabileceğini söylemişti dedi. Aynı günlerde Ankara’da işlenen bir cinayette kullanılan silah, sivillere satılmayan MP-5 cinsi olunca ve sanık “Bu tabancayı 15 Temmuz darbe gecesi Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün önünde dağıtmışlardı. Ben de orada almıştım.” savunmasını yapınca, Ankara Valiliği de İl Emniyet Müdürlüğü’nün talimatı ile silah depolarının kırıldığını, uzun namlulu silahların ve mühimmatın personele, kimlikleri kontrol edildikten sonra ama zimmet kaydı tutulmadan verildiğini açıklamıştı. Açıklamada “Hızlı ve etkin karşı koyulmasını sağlamak amacıyla, sorumluları beklenmeden, İl Emniyet Müdürlüğü’nün silah depolarının kapılarının kırılarak uzun namlulu silahların ve mühimmatının personele dağıtılması talimatını vermiştir” ifadeleri kullanılmıştı.
CHP 25.26. dönem milletvekili Mehmet Tüm de Sevda Noyan’ın açıklamalarından sonra bu soruyu sordu: Sahi Noyan ne ile öldürecek bu insanları 15 Temmuz’un kayıp silahlarıyla mı?
Sevda Noyan’ın bu açıklamalarını asla hafife almayın. Neden mi? Gelin, şimdi size 15 Temmuz’dan sonra KAYBOLAN tam 200 bin adet silahın hikayesini anlatayım. Hikaye bir cinayetle başlıyor. Ankara’da 2016 yılında Mustafa Maraş, bir traktör sürücüsünü öldürdü. Cinayette seri atış yapabilen MP5 kullanıldı. Katil savunmasında, “Silahı 15 Temmuz darbe gecesi Ankara Emniyeti’nin önünde dağıtmışlardı” dedi. Ben bu cinayetten sonra milletvekili olarak Ankara Valiliği ve Emniyet Müdürlüğünü aradığımda bana çelişki yanıtlar verildiği için konuyu derhal araştırmaya karar verdim. İçişlerinin Bakanlığının resmi raporlarında ve internet sitesinde 2014 yılında 14 bin 682 silahın kaybolduğu, 2016 yılı içinse tam 107 bin 628 silahın kaybolduğu yazıyordu. Bu rakamlar bizim değil, bakanlığın rakamları! Aradaki bu devasa farkı hemen İçişleri Bakanlığına sordum. Bakanlığın resmi twitter adresinde verdiği yanıt ise tam bir komediydi. “Madem bu silahlar 73 yıldır kayıp, o halde neden 2014 rakamlarına bu sayıyı yazmadınız” soruma ise tabi ki yanıt veremediler. Kayıp silah konusu yazılı ve görsel medyada onlarca kez haber oldu. Ancak hiçbir yetkili konuya ilişkin net bir şey söylemedi. Durun, daha bitmedi! Kayıp silahların bir şekilde legalleştirilmesi veya en azından “devlet envanterinden kaybolmamış” gibi gösterilmesi gerekiyordu. Bunun için de altın formül hazırdı: Ruhsatsız silah satışına göz yummak, hatta silahlanmayı teşvik etmek! Son 5 yılda, Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde ruhsatsız silah satışı yapıldı. Milyonlarca silah, hiçbir kısıtlama olmaksızın satıldı. Öyle ki, facebook gibi sitelerden bile (satışı yasak otomatik tüfek dahil) online silah satışı yapıldı! Bunlarla yüzlerce cinayet işlendi..
İlk işim İçişleri Bakanlığının silahlanma raporlarını okumak oldu. Hükûmet bireysel silahlanma, ruhsatsız silah, kayıp ve çalıntı silahlarla ilgili bugüne dek etkili hiçbir adım atmadı. CHP olarak verdiğimiz tüm araştırma önergeleri AKP’li vekillerin oylarıyla hızlıca reddedildi. Bu silahlarla binlerce kadın cinayeti işlendi, işlenmeye de devam ediyor. Ve şimdi de Sevda Noyan gibi yazar olduğu iddia edilen ne idüğü belirsiz tipler insanlık dışı şekilde tehditler savuruyor. Şimdi buradan tekrar ve defaten soruyorum: Sn. @suleymansoylu:
• Kayıp çalıntı silah sayısında %720’lik artışın sebebi nedir?
• Bu silahların nerede ve kimlerde bulunduğuna dair bir çalışmanız var mı?
• Noyan gibi kişiler bu silahları nereden temin etti?
Sahi nerede bu silahlar, Sadece Sevda Noyan’da yok ya bunlar, acaba akademisyenlerin “oluk oluk kanlarını akıtıp, kanlarında duş alacağını söyleyen” Turkish-style-godfatherlarda da var mı bu silahlardan?
Olabildiği kadar keyifli pazarlar