Genç İşçilik ve İş Cinayetleri: Türkiye’de Emek Rejiminin Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme (2013–2025)

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın kutlandığı bugün, Türkiye’nin genç nüfusu için giderek artan bir eşitsizlik ve güvencesizlik tablosu dikkat çekmektedir. Gençlik, resmi söylemlerde “yarının teminatı” olarak tanımlansa da, sosyoekonomik gerçeklikler bu tanımın içinin boşaltıldığını gözler önüne sermektedir. Özellikle AKP dönemi boyunca uygulanan neoliberal dönüşüm politikaları ve sosyal devlet mekanizmalarının tasfiyesi, gençleri düşük ücretli, güvencesiz ve tehlikeli işlere yönlendirmiştir. Bu çalışmada, 2013-2025 döneminde iş cinayetlerinde yaşamını yitiren genç işçilerin verileri üzerinden Türkiye’deki emek rejimi ve gençliğin bu rejim içindeki yeri analiz edilmektedir.

Kavramsal ve Hukuksal Çerçeve: Genç İşçi Kimdir?

Genç işçilerin tanımı ulusal ve uluslararası düzeyde farklılık göstermektedir. UNESCO ve ILO gibi kuruluşlar gençliği genellikle 15–24 yaş aralığında tanımlarken, Türkiye’de 4857 sayılı İş Kanunu’na göre “15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını doldurmamış bireyler” genç işçi olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu sınırlamalar, emek piyasasının gerçekliğini yansıtmakta yetersiz kalmaktadır. Eğitim süreçlerinin uzaması, istihdamın gecikmesi ve düşük ücretli çalışma koşulları gençliğin 25 yaş sonrasına kadar emeğe katılımını etkileyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır (Bkz. Erdoğdu, 2020; Buğra & Savaşkan, 2014). Bu nedenle çalışmada, 18–25 yaş aralığı “genç işçi” olarak kabul edilmekte; 25–29 yaş aralığı ise “geç gençlik” ya da “genç-yetişkin işçi” olarak ayrı bir değerlendirme altında ele alınmaktadır.

Sayılarla Genç İşçi Ölümleri: 2013–2025 Dönemi

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) raporlarına göre, 2013 ile 2025’in ilk dört ayı arasında en az 2728 genç işçi hayatını kaybetmiştir. Bu, her ay ortalama 18 ila 19 genç işçinin çalışırken yaşamını yitirdiği anlamına gelmektedir. Bu tablo, Türkiye’de iş cinayetlerinin yapısal bir sorun olduğunu ve gençlerin bu sistemin en savunmasız kesimini oluşturduğunu göstermektedir (İSİG, 2024).

Özellikle 2021 sonrası derinleşen ekonomik kriz ve döviz kurlarındaki dalgalanmanın neden olduğu yoksullaştırma politikaları, gençlerin daha güvencesiz işlerde çalışmasını zorunlu hâle getirmiştir. Genç işçi ölümlerinin sektörel dağılımı şu şekildedir:

  • Sanayi: %34 (metal, maden, enerji, gıda vb.)
  • İnşaat: %27 (yüksekten düşme, kalıpçılık, vinç operatörlüğü)
  • Hizmetler: %22 (moto kurye, konaklama, kafeterya, market vb.)
  • Tarım: %17 (mevsimlik işçilik, traktör kazaları, zehirlenmeler)

Kadın genç işçiler ise yoğunlukla mevsimlik tarım, tekstil, sağlık ve hizmet sektörlerinde çalışmakta, güvencesizliğin cinsiyetlendirilmiş biçimlerini yaşamaktadır (Toksöz, 2012).

Üniversiteli Gençlerin Görünmeyen Emek Mücadelesi

Veriler yalnızca mavi yaka gençleri değil, aynı zamanda üniversite öğrencilerini de kapsamaktadır. Eğitim sisteminin piyasalaşmasıyla birlikte birçok üniversiteli genç, akşamları veya hafta sonları çalışmak zorunda kalmakta; bu süreçte moto kurye, inşaat işçisi ya da otel çalışanı gibi yüksek riskli işlerde çalışmaktadır. Staj sırasında, ataması yapılmadığı için ya da geçim sıkıntısı nedeniyle çalışırken hayatını kaybeden üniversite mezunları bu sorunun görünmeyen boyutudur.

Bu durum, eğitimin toplumsal mobilite aracı olmaktan çıktığını ve gençliğin sınıfsal konumunu değiştiremediğini göstermektedir (Ayhan, 2021).

Göçmen Genç İşçiler: Çifte Kırılganlık

Genç işçiler arasında göçmenlerin oranı %10’dur. Bu oran, genel iş cinayetlerindeki göçmen işçi ölüm oranının yaklaşık iki katına denk gelmektedir. Özellikle Suriyeli çocuk işçiler ve Afgan genç erkekler başta olmak üzere, kayıt dışı ve sigortasız çalışan bu kesim en riskli işlerde çalıştırılmakta; ayrımcılık ve dışlanma nedeniyle sendikalara ya da denetim mekanizmalarına da erişememektedir (Yıldız, 2020).

Gençliği Yaşatmak, Geleceği Kurmaktır

Türkiye’de genç işçilerin maruz kaldığı ölümler, yalnızca bireysel trajediler değil; yapısal, politik ve sınıfsal bir sorunun yansımasıdır. Genç işçiler, kapitalist emek rejiminin “harcanabilir” unsurları hâline getirilmekte; yaşamlarını sürdürebilmek için bedenlerini riske atmaya zorlanmaktadırlar.

Bu çerçevede, gençliğin örgütlenme hakkının desteklenmesi, iş güvenliği politikalarının bağımsızlaştırılması ve kamu denetiminin güçlendirilmesi acil toplumsal talepler arasında yer almalıdır. 19 Mayıs’ı yalnızca bir anma günü olarak değil, aynı zamanda sınıf mücadelesinin gençlik ayağı için bir seferberlik çağrısı olarak görmek gerekmektedir.


Kaynakça

  • Ayhan, B. (2021). Gençliğin Yoksulluğu ve Eğitime Erişim Engelleri. Eğitim-Sen Yayınları.
  • Buğra, A., & Savaşkan, O. (2014). New Capitalism in Turkey: The Relationship Between Politics, Religion and Business. Edward Elgar Publishing.
  • Erdoğdu, S. (2020). “Türkiye’de Genç İşsizliği: Yapısal Dinamikler ve Politika Önerileri”, Sosyoekonomi Dergisi, 28(48), 115-140.
  • İSİG Meclisi (2024). Genç İşçiler Raporu: 2013–2025. https://www.guvenlicalisma.org
  • Toksöz, G. (2012). Kadın İşçiliği ve Kayıtdışılık. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
  • Yıldız, A. (2020). Göçmen İşçilerin Emek Rejimi İçindeki Konumu: Kayıtdışılık ve Ayrımcılık. Mülkiye Dergisi, 44(2), 67-89.