İBB soruşturmasının kamuoyuna açıklanmasının ardından, üstelik sürecin takvimi önceden duyurulmuşken, farklı başlıklarda eş zamanlı yargı hamlelerinin devreye girmesi ister istemez bazı soruları beraberinde getiriyor. Uyuşturucu, kara para, yasa dışı bahis ve organize suç dosyalarının aynı zaman aralığında gündeme taşınması, yalnızca adli bir yoğunluk mu yoksa daha geniş bir siyasal bağlamın parçası mı sorusunu akla getiriyor.
Burada altı çizilmesi gereken nokta şu: Bu dosyaların her biri, elbette kendi başına hukuki incelemeye tabidir. Ancak zamanlama, eşzamanlılık ve siyasal atmosfer birlikte okunduğunda, yargı süreçlerinin kamuoyundaki algı yönetimi açısından nasıl bir işlev gördüğü tartışmaya açılıyor.
Bu tablo, yargının yalnızca adalet üretme kapasitesiyle değil, aynı zamanda siyasal gündemle kurduğu ilişki üzerinden de değerlendirilmesi gerektiğini düşündürüyor.
Gündemin Dağıtılması İhtimali
Türkiye’de bugün en yakıcı başlıklardan biri, asgari ücretin açlık sınırının altında kalması ve derinleşen geçim krizi. Buna ek olarak muhalefetin, özellikle CHP’nin, meydanlarda son dönemde yakaladığı politik ivme ve İBB soruşturmasına ilişkin hukuki tartışmaların genişlemesi, iktidar açısından yönetilmesi gereken bir kamuoyu tablosu yaratıyor olabilir.
Tam da bu noktada, çok sayıda farklı soruşturmanın aynı anda gündeme gelmesinin, kamuoyunun dikkatini belirli başlıklardan uzaklaştırma işlevi görüp görmediği sorusu önem kazanıyor. Bu durum, bilinçli bir tercihten ziyade, siyasal reflekslerin doğal bir sonucu da olabilir. Ancak sonuç itibarıyla ortaya çıkan tablo, tartışmaların derinleşmek yerine parçalanması riskini barındırıyor.
Gündem çoğaldıkça, başlıklar hızla değişiyor; asgari ücret, yoksulluk ve yerel yönetimlere dönük hukuki tartışmalar arka plana itilebiliyor. Bu da kamusal tartışmanın yüzeyselleşmesine yol açabiliyor.
Dağınık Dosyalar, Ortak Etki
Birbirinden farklı alanlara yayılan soruşturmaların aynı dönemde konuşulması, kamuoyunda güçlü bir “hareketlilik” algısı yaratıyor. Ancak bu hareketliliğin, hakikatin daha net görülmesini mi yoksa belirsizliğin artmasını mı sağladığı tartışmalı.
Bu tür dönemlerde, yalnızca iktidara yakın medya değil, bağımsız ve muhalif kanallar da bu başlıkları tartışmak durumunda kalıyor. Hukuki değerlendirme amacıyla yapılan yayınlar dahi, farkında olmadan mevcut gündem çerçevesinin yeniden üretilmesine katkı sunabiliyor. Böylece asıl tartışılması gereken yapısal sorunlar, tali başlıkların gölgesinde kalabiliyor.
Bu durum, bir “gündem mühendisliği”nden ziyade, siyasetin yargı süreçleriyle kurduğu gerilimli ilişkinin doğal bir yansıması olarak da okunabilir.
Yargının Siyasetle Kurduğu İlişki Üzerine
Son yıllarda yargının siyasetle ilişkisi, istisnai örnekler üzerinden değil, daha yapısal bir düzlemde tartışılıyor. Yargı süreçlerinin zamanlaması, kapsamı ve kamuoyuna sunuluş biçimi, hukukun özerkliği tartışmalarını yeniden gündeme getiriyor.
Bu çerçevede önümüzdeki günlerde yeni dosyaların gündeme gelmesi olasılık dışı görünmüyor. Özellikle seçim atmosferine yaklaşıldıkça, hukuki süreçlerin siyasal tartışmalarla daha fazla iç içe geçmesi ihtimali üzerinde duruluyor. Bu, doğrudan bir niyet okuması değil; son yıllardaki pratiklere bakılarak yapılan bir öngörü.
“Terörsüz Türkiye” Söylemi ve Sınırlı Etkisi
Öte yandan, iktidarın “Terörsüz Türkiye” başlığı altında kurmaya çalıştığı söylemin, toplumsal karşılık üretme kapasitesinin sınırlı kaldığı da gözlemleniyor. Ne güvenlik politikalarında ne de toplumsal barış tartışmalarında bu söylemin güçlü bir dönüştürücü etki yarattığı söylenebilir.
Bu tıkanıklık, iktidarın farklı alanlarda daha sert veya daha görünür hamlelere yönelmesine neden oluyor olabilir. Yargı süreçlerinin bu bağlamda daha merkezi bir konumda değerlendirilmesi, bu yüzden anlamlı hale geliyor.
Israr Edilmesi Gereken Yer
Bütün bu tablo, kesin hükümlerden çok temkinli değerlendirmeleri zorunlu kılıyor. Ancak şu öngörü yapılabilir: Gündem ne kadar dağılırsa dağılsın, ekonomik kriz, adalet sorunu ve demokratik gerileme başlıkları toplumun hayatındaki ağırlığını koruyacak.
Bu nedenle yapılması gereken, her yeni yargı sürecinde “neden şimdi?” sorusunu sormak, ama bunu kesinlik iddiasıyla değil; kamusal aklı diri tutan bir sorgulama diliyle yapmak. Yargının siyasallaşmasına dair tartışmalar da ancak bu temkinli, ama ısrarlı hat üzerinden anlam kazanabilir.
Bugün asıl mesele, hüküm vermek değil; gündemin nasıl kurulduğunu, nasıl değiştirildiğini ve bunun kime ne kazandırdığını dikkatle izlemek. Çünkü hakikat, çoğu zaman yüksek sesle değil, sabırlı bir ısrarla görünür hale gelir.
- Yargı Bir Soruşturma Alanı Değil, Bir Gündem Yönetimi Aracı Olarak mı Konumlanıyor? - 27 Aralık 2025
- Güvenlik, Ekonomi Ve Görmezden Gelinen Riskler - 26 Aralık 2025
- “İki Ayda 40 İntihar” Sessiz Bir Halk Sağlığı Krizi - 14 Aralık 2025











