Gazi Katliamı’nın 27’nci yılında katledilenler anılıyor.
İstanbul’un Sultangazi ilçesinde bulunan Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995’te 22 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı katliam, 27’nci yıldönümünde anma etkinliği düzenleniyor. 12 Mart Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kitle, Gazi Cemevi’nde bir araya geldi. Anma cemevi önünden Eski Postane’ye doğru yürüyüşle başladı.
Ne olmuştu:
Gazi, sıvasız gecekonduları, çamurlu yollarıyla büyüyen İstanbul’un kenar mahallelerinden birisiydi. Daha çok ekmek kavgası için Sivas ve Tunceli’den İstanbul’a göçmüş, Alevi emekçi kesimin hayata tutunmaya çalıştığı bir mahalleydi. O güne kadar bırakın Türkiye’yi, İstanbul’da yaşayanların birçoğunun Gazi Mahallesi’nden haberi yoktu.
12 Mart 1995 akşamı şampiyonluk yarışındaki Galatasaray, Gaziantep deplasmanında 2-1 yenik durumdaydı. Mahallenin bütün kahveleri doluydu. Heyecanlı bağırışlar, tezahüratlar, şakalaşmalar, kahkahalar sokaklara taşıyordu.
Kimliği belirsiz katiller kurşun yağdırdı
Saat 20.30 sıralarında İsmetpaşa Caddesi’ne bir taksi girdi. Bugün bile içinde kimlerin olduğu bilinmeyen taksi; Öntaş, Yavuz ve Dostlar kahvehaneleri ile Sarıoğlu Pastanesi’nin önünden geçerken yavaşladı. Taksinin pencerelerinden otomatik silahlarla 4 mekanı da tarayan saldırganlar, olayın ardından hiç iz bırakmadan kayıplara karıştı.
Kahvehanelere sıkılan kurşunlardan birisi 67 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya’ya isabet etmişti. Kaya oturduğu sandalyede hayatını kaybetti. 5”i ağır 25 kişi de yaralandı.
Katillerin kullanıldığı taksi birkaç saat sonra terk edilmiş olarak bulundu. Saldırganlar taksi şoförünü de boğazını keserek katletmiş, cesedini aracın bagajına koymuşlardı.
Polise tepki büyüdü
Çoğunluğu Alevi ve sisteme muhalif kesimlerin yaşadığı mahallenin öteden beri polisle arası iyi değildi. Sorun gecekonduların yapılmaya başladığı 70’li yıllarda başlamış, polis mahalledeki arazi mafyasıyla yakın olmakla suçlanmıştı. Son yıllarda bir simitçinin karakolda öldürüldüğü iddiası mahallenin polise olan güvenini iyice zayıflatmıştı.
Zaten kendilerine değer verilmediğini düşünen mahalleliler arasında, “kahvehaneler tarandığı zaman bir ekip otosunun olay yerine geldiği, ancak müdahale etmeden saldırganların kaçtığı yönün aksi istikamete gittiği” iddiası kulaktan kulağa yayılıyordu.
Kahvehanelerin tarandığı ve bir Alevi dedesinin öldürüldüğü haberlerini televizyonlar da vermeye başlamıştı. Tepki büyüyordu. Cemevinin önünde toplanan kalabalık 2 bin kişiyi bulmuştu. Katillerin bulunmasını isteyen kalabalık karakola doğru yürümeye başlayınca polisle aralarında ilk temas yaşandı. Polis bu büyüklükte bir olayla başa çıkmaya hazırlıklı değildi.
Polisin ateş etmesi fitili ateşledi
Bölgeye takviye güçler sevk edildi. Polisle göstericilere arasında itişip kalkışma sabaha kadar sürdü. Taşlar, sopalar havada uçuşuyordu. Yokuşun üstünde konumlanan göstericiler buldukları her şeyle yola barikat kurmuşlardı. Barikatın ortasında ters çevrilmiş bir otomobil yanıyordu. Birçok dükkanın camları kırılmış, bazıları yakılmıştı.
Göstericiler de polis de zaman zaman geriye çekiliyor, arbede duruluyordu. Sabaha doğru polis panzerinin bulunduğu taraftan göstericilerin üzerine ateş edildi. Başından vurulan Mehmet Gündüz’ün hayatını kaybetmesi, günün ilk saatlerine daha yüksek bir tansiyonla girilmesine neden oldu.
Kalabalık gittikçe büyüyordu. Cenazeleri almak için cemevinin önündeki caddede toplanan kitle neredeyse 15 bin kişiye ulaşmıştı. Polisten alınan olumsuz yanıt üzerine kalabalık karakola doğru yeniden yürüyüşe geçti.
Önce, sloganlar, taşlar, sopalar, molotof kokteylleri sonra tüm gürültüyü bastıran silah sesleri.
Polis yürüyüşüne engel olamadığı grubu durdurmak için en akla gelmeyecek yöntemi tercih etmişti. Kameralar, uzun namlulu silahlarla ve tabancalarla halkın üzerine hedef gözeterek ateş eden polisleri kaydediyordu. Sokak gösterisi bir anda savaş meydanına dönmüştü.
Genç bir gazeteci olarak benim de bir kısmına tanık olduğum olaylarda iş iyice kontrolden çıkmıştı. Polis yakaladığı göstericilere çok sert davranıyordu. Polisin bu şiddetinden nasibini alanlardan birisi de mahalleliler tarafından kurulan komitenin üyelerinden Özlem Tunç oldu. İki polis öldü sandıkları genç kızın bedenini sürükleyerek bir çöp kutusunun arkasına attılar. Polisler cansız sandıkları Tunç’un başını tekmelerken kameralar çalışıyordu.
Öldü sanarak çöpe attılar
Tunç daha sonra o gün yaşadıklarını 4 yıl sonra Trabzon’da mahkeme salonunda gözyaşları içinde şöyle anlattı.
General Ergün Yurttaş bir panzerin üzerine çıkıp, şerefi üzerine söz verip, bir şey olmayacağını söyledi. Beni de panzerin üzerine çıkardı ve karakola gittik. Karakolda kimse yoktu. Sonra panzerin üzerine çıkıp bunu halka anlattım. Polisler beni tanımıştı. Ortalık karışınca Çevik Kuvvet’ten bir kişi beni alıp, kahveye soktu. Dilek Sevinç’in vurulduğunu gördüm. Dilek’in ölümünün ardından 50-60 polis kahveye girdi. Bana cinsel tacizde bulundular. Yere yatırdılar, üzerime çıkıp tepindiler, tekmelediler. Biri de kafama mermi sıktı. Müdahale etmek isteyen bir askeri de dövdüler. Beni öldü sanarak çöp bidonlarının yanına attılar. (Hürriyet 3.4.1999)
Tunç o gün öldü zannedilerek morga kaldırıldı. Kayıp yakınlarını arayan vatandaşlar morgda teşhis yapmaya çalışırken Tunç’un nefes aldığını fark etti. Hastaneye kaldırılan 17 yaşındaki kız hayata tutunmayı başardı.
Olaya asker müdahale etti
13 Mart’ta 15 insan hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Protesto gösterisi artık isyana dönüşmüştü. 14 Mart’ta bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yetersiz kalan polisin yerine ise asker ‘Vatan sana cana feda’ sloganıyla uygun adım Gazi Mahallesi sokaklarına inmişti.
22 kişi hayatını kaybetti
Gazi’de devam eden olaylar 14 Mart’ta Maltepe Gülsuyu ve Ümraniye 1 Mayıs mahallelerine (Mustafa Kemal Mahallesi) de sıçradı. Ümraniye’deki olaylarda da 5 kişi hayatını kaybetti. Ankara’da düzenlenen protesto gösterisinde 36 kişi yaralandı.
15 Mart’ta komitenin taleplerinin kabul edilmesi üzerine sona eren olaylarda 22 insan hayatını kaybetti. Yüzlerce gösterici yaralandı, yüzlercesi gözaltına alındı.
Öldürülenlerin yakınları Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve Emniyet Müdürü Necdet Menzir hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak mahkeme sekiz günlük incelemenin ardından takipsizlik kararı verdi.
AİHM Türkiye’yi suçlu buldu
Olayın ardından açılan ve 20 polisin sanık olduğu dava 2001 yılında sonuçlandı. Duruşmalar güvenlik nedeniyle Trabzon’da yapıldı. Aileler, tacizler ve tehditler arasında 31 kez Trabzon’a gidip gelmek zorunda bırakıldı.
22 kişiden 7’sinin polis kurşunuyla öldüğü otopsi raporu sonucunda kesinleşti. Yargılanan polislerden Adem Albayrak 6 yıl 8 ay, Mehmet Gündoğan ise 3 yıl 9 ay ay hapse mahkûm edildi. Ancak cezalar ertelendi. Diğer 18 sanık polis ise beraat etti. Yargıtay 2 polis hakkında verilen mahkûmiyet kararını bozdu.
Yeniden yargılama sırasında adalete güvenini kaybeden mağdur yakınları davadan çekildi. Polislerden Adem Albayrak 3 yıl 24 ay, Mehmet Gündoğan ise 1 yıl 8 ay hapis cezası aldı.
Mağdur ailelerin başvurusunu değerlendiren AİHM, Türkiye’yi 510 bin euro tazminat ödemeye mahkum etti.
Hanefi Avcı dinlenilsin talebi reddedildi
Duruşmalar sırasında avukatlar tarafından, Gazi’de kahvehanelerin taranması olayının Susurluk çetesiyle bağlantılarına dikkat çekildi. Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı’nın, MİT elemanı Tarık Ümit’in ortadan kaybolmasının üzerine gidilmesini engellemek için ‘Yeşil’in böyle bir provokasyon yaptığını anlatan ifadesini gündeme getirdiler.
Adaletin işletilmediğini iddia eden mağdur avukatlarından Remzi Kızmaz, duruşmalarda yaşananları 12 Mart 2020′ tarihinde Independent Türkçe’ye anlattı. Kızmaz şunları söylemişti:
Davada hiçbir yol alamadık. Net örnek verecek olursak; dava devam ederken, “Susurluk Çetesi” olarak adlandırılan olay meydana gelmiş, Başbakanlık tarafından yapılan soruşturmada Meclis Araştırma Komisyonu’na ifade veren Hanefi Avcı’nın tanık olarak dinlenilmesi talebi reddedildi, hukuk devleti açısından tarihi bir fırsat kaçırıldı. Eğer Hanefi Avcı’yı bu davada tanık olarak dinletebilseydik, Gazi Davası’nın karanlıkta kalan bütün yanları aydınlığa çıkabilirdi. Ama defalarca mahkemeye bu konuda birçok talebimiz oldu ancak her seferinde reddedildi.
Bu davanın kara kutusu, o dönemin Emniyet Müdür Yardımcısı Hanefi Avcı’dır. Çağırın dinleyin veya Susurluk Raporu’nun 20. sayfasındaki ifadelerine bir göz atın, gerçekler orada kısmen yazılı. Neden hala dinlenmiyor Hanefi Avcı? Eğer Gazi Katliamı ile ilgili gerçekler ortaya çıkarsa, bu ülkedeki diğer faili meçhullerin de teker teker ortaya çıkmasından korkan egemen ve karanlık güçler mi bu gidişatın önünü kesiyor?
“O kişi, ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’dı”
Yeşil adıyla bilinen Mahmut Yıldırım’ın o gün Gazi Mahallesinde olduğunu iddia eden başkaları da oldu. Olaylarda kızı Zeynep’i kaybeden Anne Menekşe Poyraz, 12 Mart 2020’de Birgün gazetesinden Eylem Nazlıer’e şunları söyledi:
Zeynep dışarı çıktı ve milleti topladı. Bana gelip, ‘Anne cemevinde insanları öldürmüşler. Biz de gidelim’ dedi. ‘Yok, gelmem kızım” dedim. ‘Anne Sivas’ta kaç ay oldu ateş yaktılar. Sıra bize de gelecek’ deyince hep beraber evden çıktık. Orada biri çocukları toplamış ve ‘Camı kırın, parçalayın’ diye talimat veriyordu. O kişi, ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’dı. Onlara ‘Neden buraları parçalıyorsunuz?’ diye sordum. Gözümle gördüm. Mahkemede de söyledim.
Dündar Kale
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024