Faşizm, Tekelci sermayenin diktatörlüğü (IV)

Adolf Hitler’in, şansölye olarak atanmasının ardından 22 Şubat 1933 tarihinde Nazi partisi olan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)’ne bağlı yardımcı polis olarak görev yapmalarını emretti. Önceleri Hitler’in muhafızı olarak görev yapan “SS” ve bu partinin sokak savaşçılarına karşı Fırtına Birlikleri’ni kuran “SA”, kurumsallaştırıldı. Bu uygulamayla Nazi Partisi olan Nasyonal Sosyalistlerin Alman İşçi Partisi’nin toplumu üzerindeki gücü ve nüfuzu artmış oldu. Hafızamızı tazelersek 27 Şubat 1933 gecesi Alman faşizminin resmen yürürlüğe girmesi için Alman Parlamentosu yakıldı. Hitler hükümeti bu tarihlerde henüz azınlıktı. Ancak önünde 5 Mart seçimleri vardı. Tek başına iktidar olmak için elinden geleni yapıyordu. Bunların arasında meşru ya da gayri meşru, yasal olsun, olmasın fark etmezdi. Yangın, Hitler’e sadece tek başına ve anlık değil, uzunca bir süreliğine güç verecekti.

Bir önceki bölümde “5 Mart 1933 yapılan ve 1945 yılına kadar süren son federal seçimlerde Nasyonal sosyalistler (NSDAP), oyların % 43.9’unu aldı ve iktidarda kalması kesinleşti,” diye bir madde eklemiştik. Adolf Hitler, 31 Temmuz 1932 seçimlerinde ancak % 24,53 oranında oy almıştı. Alman Sosyal Demokrat Partisi % 18,25, Alman Komünist Partisi de %14,32 ile üçüncü sırada yer almıştı.

30 Ocak 1933 tarihinde Hitler’in şansölye olmasıyla Alman İmparatorluğu, “Nasyonal Sosyalist Führer devleti” sistemine geçiş yaptı [12]. Hitler, her ne kadar şansölye unvanıyla hükümet kurduysa da bu bir azınlık hükümetiydi. Dolayısıyla fazla bir yaptırım gücü yoktu. Oysa, güçlü bir hükümet kurmak istiyordu. Alman burjuvazisi de aynı görüşteydi. Bunun için bir erken seçim yapılmalıydı. 27 Şubat 1933 tarihinde çıkartılan meşhur Alman Parlamentosu yangını, Hitlerin bir provokasyonuydu [13]. Yangının hemen ardındın OHAL ilan edildi ve hemen ardından erken seçim kararı alındı. Seçim, 5 Mart 1933 tarihinde yapıldı. 5 Mart seçimleri Hitler ile birlikte asker-sivil elit kadro ile politikacıların seçime hile karıştırması, mükerrer oy kullanılması, mühürsüz ve zarfsız sandığa atılan seçim kağıtları ve benzeri hileler sonucu oyların % 43,9’unu aldı. Bu seçim aynı zamanda Almanya’nın 8 Mayıs 1945 yılına kadar olan süre içinde Hitler’in iktidarını pekiştiriyordu.

Parlamento binası yangınına gelince; Berlin’de Parlamento yangını için günah keçisi aranmalıydı. Bunun için Alman ırkından olmayan birinin bu olayı üstlenmesi gerekiyordu. Hollandalı 24 yaşındaki inşaat işçisi Marinus van Lubbe adında bir genç olay yerinde yakalandığı açıklandı. (Polis zoruyla) Komünist olduğunu söyleyen Marinus kundaklama olayını tek başına işlediğini itiraf etmişti. Reichstag yangını binanın çeşitli yerlerinde ve aynı anda çıkmıştı. Oysa Marinus adlı genç ne binayı tanıyordu, ne de aynı anda birkaç yerde olabilecek durumda eğildi. Bu genç Berlin’de de yaşamıyor ve hiç kimseyi de tanımıyordu [14]. Bu yangın sonrasında polisin yetkileri artırılması amacıyla alelacele bir kararname çıkartılmış ve neredeyse polise sınırsız yetkiler verilmişti. Bu yetki “koruyucu gözaltı” olarak biliniyordu. Bu gözaltı ile muhaliflerin, Yahudi ve azınlıkların mahkemeye çıkartılmadan tutuklanması anlamına geliyordu. Gözaltı kararnamesi ile insanlar normal cezaevlerine değil, toplama kamplarına gönderiliyordu. Bu kamplar her ne kadar “SA” örgütü tarafından oluşturulduysa da “SS” teşkilatının yetkisi altındaydı. Polis devletinin etkinliği 1939 yılına kadar devam etti.

Keyfi tutuklamalar, gece yarısı evlere baskınlar, dur ihtarına uymayanların öldürülmesi, insanların birbirini ihbar etmeleri, sorgusuz, sualsiz adam öldürmeler, kundaklamalar, özellikle Yahudi ve çingene kadınlarına tecavüzler, işkence sonucu öldürmeler, kamplarda ağır koşullarda mahkûmların çalıştırılması, aç bırakmalar, çalışamaz durumda olan yaşlı ve hastaların fırınlarda ve gaz odalarında öldürülmeleri ““SS”” teşkilatı için olağan günlük işlemler haline gelmişti. Tüm bu uygulamalar Nazi Partisi olan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) bilgisi dâhilinde yapılıyordu.

Nasyonal Sosyalizm doktrinini ilk kez 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransız Maurice Barres tarafından ortaya atıldı. Sosyalist bir milliyetçilik görüşü temel alınmıştı. Türkçe karşılığı milli sosyalizm ya da milliyetçi sosyalizmdir. Türkçe sözlükte “Hitlercilik” diye geçer. Barres’e göre Sovyetlerden tüm dünyaya yayılan sosyalizm “liberal bir zehir”dir. Ülkeyi kurtaracak tek doktrin “kolektif milliyetçilik”tir. Ulusal sosyalizm, ancak kolektif milliyetçiliği geliştirmenin bir aracıdır. Diğer bir deyişle faşizm ile örtüşecek bu doktrin ileride aşırı milliyetçiliği ve ırkçılığı beraberinde getirecekti. Barres’e göre işçiler, kendi milliyeti olan işverenlere karşı değil, yabancı işverene ve Yahudi sermayesine karşı mücadele etmeliydi. Hitler, bu düşünceden ilham almıştı. Bu ilham ileride katliamlara yol açacak, bahane arayan diğer emperyalist güçlerin savaş çığırtkanlıkları sonucunda resmi rakamlara göre dünyada 73.000.000 insanın, Almanya’da ise 7.500.000 sivilin (6.000.000 Yahudi olmak üzere) kamplarda, fırınlarda ve sokak ortasında ölümüne yol açacaktı.

Nasyonal sosyalizm hareketinin öncülü, Freikorps denen ve Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda terhis edilen Alman Askerleri oluşturuyordu. Freikorps, Almanya’da 18. Yüzyıldan sonra genelde kırsal kesimde oluşan düzensiz silahlı birliklere verilen addır. Paylaşım Savaşı’ndan sonra özellikle komünistlere karşı devlet eliyle örgütlenen düzensiz silahlı birliklerdir. Bunlara ücret ödendiği için de bir yerde paramiliter ve kontra birlikler diye de anılıyordu. Nasyonal sosyalist (Nazi) anlayışa göre kapitalizm bir Yahudi sistemidir. Naziler sosyalisttir, ancak Marksist değillerdir. Sosyalizm, Marksizm’den ibaret değilmiş. Kapitalizm ile sosyalizm aynıdır ve Yahudilere hizmet ediyormuş. Nasyonal sosyalizm ise salt Alman Irkı’na hizmet ediyormuş. Nasyonal sosyalizm, parlamenter sistemi tamamen reddetmiş, komünizme ve sosyal demokrasiye karşı çıkmıştır. Hitler, “Kavgam” adlı kitabında Nasyonal sosyalizmde parlamento hiçbir zaman bir oylama yeri olamayacağını, merkezi bir çalışma organı niteliğinde çalışması gerektiğini vurgulamıştır.

Nasyonal sosyalist ideolojisinin öngördüğü aile yapısı ataerkil yapıya dayalıydı. Kadınların sorumluluğu Alman çocuklarını doğurmak ve onları iyi birer nasyonal sosyalist birey olarak yetiştirmekti.

Alman Nasyonal Sosyalizm irredantist (yayılmacı milliyetçiliğe dayalı) bir ideolojidir ve dünya üzerindeki Alman kanını taşıyan tüm toplumların Büyük Alman İmparatorluğu şemsiyesi altında birleşmesi gerektiğini savunan bir ideolojidir. Saf Alman kanını taşıyan toplumların başında Avusturya gelmektedir. Hitler “Kavgam” adlı kitabında Avusturya’nın Almanya’ya katılması çağrısında bulunmuştur.

Geçen bölümde 1933 tarihinin belli başlı bazı kronolojik bilgileri vermiştim. Bu bölümde de 1934 tarihinde önemli bazı tarihsel gelişmeleri açıklamak istiyorum.

Önemli olaylar

  • 20 Ocak 1934 tarihinde “Milli Çalışma Disiplini Yasası” kabul edildi. Bu yasanın kabul edilmesiyle birlikte “Alman Çalışma Cephesi” meşru bir zemine oturtuldu ve Ekim 1934’te resmen Nazi Partisi olan Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP)’ne bağlandı.
  • 26 Ocak 1934 tarihinde Almanya ile Polonya arasında saldırmazlık paktı imzalandı. Bu anlaşma ile Almanya hiçbir şekilde Polonya’ya karşı sınırı ihlal edecek girişimde bulunmayacak.
  • 29 Mart 1934 tarihinde Versay Antlaşması hiçe sayılarak askeri bütçe yaklaşık 3 katına çıkartılarak 78.000.000 Mark’tan 210.000.000 Mark’a, Reishwehr (Transfer) harcamaları ise 345.000.000 Mark’tan 574.500.000 Mark’a yükseltildi. İngiltere bu bütçenin Versay Antlaşması’na aykırı olduğunu açıkladı. Ancak Belçika bu itiraza karşı çıktı.
  • 17 Nisan 1934 tarihinde de Fransa, Almanya’nın bu tutumunun kendilerinin güvenlik sorununu tehdit ettiğini İngiltere’ye bildirdi.
  • 29 Mayıs 1934 tarihinde Silahsızlanma Konferansı Genel Komisyonu’nu yeni bir oturum düzenleyerek Doğu Avrupa ülkeleri arasında karşılıklı yardım paktının gerçekleştirilmesi ele alındı. Pakta göre Sovyetler Birliği, Almanya, Baltık ülkeleri ve Çekoslovakya herhangi bir savaş durumunda birbirlerine yardımda bulunacaklardı.
  • Adolf Hitler, 30 Haziran 1934 gecesini 1 Temmuz 1934 gününe bağlayan gecede üst düzey “SA” mensubu yetkililerin öldürülmesini emretti. 1 Temmuz tarihinde 85 yetkilinin daha öldürülmesi ile bu sayının yüzü aştığı anlaşıldı. Cinayetler, Gestapo subayları tarafından gerçekleştirilmişti. Nazilerin vurucu gücü olan “SA” örgütü başlangıçta serseri ve lümpen takımından oluşuyordu. İlerleyen zaman içinde küçük burjuva sınıfı işçi sınıfına, yani bir alt sınıfa düşmekten korkuyordu. “SA” örgütü bu ara sınıfın adeta sığınağı olmuştu. Küçük burjuvazinin çıkarları tekelci burjuvazi ile çelişiyordu. Bu kriz hiç şüphesiz ki büyük sermayenin lehine çözümlenmeliydi. Naziler, işçi örgütlerini dağıtarak işçi sınıfını örgütsüz bıraktılar. Bu müdahale büyük sermayenin işine gelmişti. Ücretler düşürülmüş, her işletmenin kendisi işçilere vereceği ücreti tespit etmişti. Bu uygulama da tekelci sermayeye dizginsiz sömürünün önünü açmıştı. 1933 yılından başlayarak savaş yıllarına kadar büyük sermaye şirketlerinin kârları % 450 gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştı. Bunlar arasında Bosch, Siemens, AEG, Krupp, Deutsche Bank gibi bilindik büyük sermaye ile finans kuruluşları vardı. Bu büyük sermaye şirketleri çalışanlarına Yahudileri düşman olarak gösteriyor ve onların sermaye düşmanı olduğunu lanse ediyordu. Giderek bu dalga bir anti Semitizme dönüşecekti.

“SA” örgütünün bağımsızlaşması ve “SA” üyelerinin sokakta şiddet eylemleri gerçekleştirmeye olan yatkınlıkları, Hitler’in gücünü tehdit eder vaziyetteydi. Bu durum hiç şüphesiz ki Hitler’i rahatsız ediyordu. Ayrıca Hitler, disiplinsiz uygulamalarından dolayı “SA”dan rahatsız olan generallerin güvenini ve sadakatini kazanmak istiyordu. Hitler aslında gelir dağılımı ile ilgili Birinci Paylaşım Savaşı’ının bitiminden sonra Almanya’da başlayan ve bazılarınca “ikinci devrim” olarak bilinen işçi hareketleri, Alman Komünist Partisi, Bavyera Sovyet Cumhuriyeti, Bağımsız İşçi Sendikası ve Spartaküs Birliğinin başlattığı ve Rusya’nın desteklediği ayaklanmanın ardından Röhm’ün tutumunu pek beğenmemişti.

1934 tarihinde “SA” örgütü başkanı Ernst Röhm burjuvazi isteklerini çözmekten rahatsızlık duyduğunu dile getirmişti. 2 Temmuz günü Stadelheim Hapishanesi’ne göğsünden vurularak öldürüldü.

Bu temizlik hareketi ayrıca, Alman mahkemelerinin Nazilere olan bağlılığını göstermek adına yargısız infaz yasağını kaldırmasına yol açmış, bu da Nazi yönetimine yasal dayanak sağlamıştı. Uzun Bıçaklar Gecesi Alman hükümeti için bir dönüm noktasıydı. Hitler 13 Temmuz 1934’te Reichstag (Alman parlamentosu)’ta yaptığı konuşmada kendini “Alman halkının yüce yargıcı” sıfatıyla seslenmiştir [15]. Uzun Bıçaklar Gecesi (intikam gecesi) diye bilinen bu operasyonda Hitler, yerini sağlamlaştırmak ve sayıları 2 milyonu aşan “SA” militanlarının düzenli ordunun yerini almasını istemişti. Sınıfsal açıdan bakıldığı zaman da faşist hareket ile gerek ordu içinde ve gerekse Nasyonal Sosyalist hareket içinde orta sınıf etkisinin tasfiye edilmesi ile ilgilidir.

  • 02 Ağustos 1934 tarihinde Alman Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg ölümü ile Hitlerin önündeki tüm engeller tamamen kalkmış oldu.
  • 19 Ağustos 1934 tarihinde yapılan halk oylamasında 4.300.370 Hayır oyuna karşılık 38.394.848 evet oyunu alan Hitler, Şansölye’nin yetkilerini Führer ve Şansölye Adolf Hitler’de toplandı. Evet, oyu %89,93 idi.
  • 24 Ekim 1934 tarihinde işçi ve işverenler uzlaşarak korporatif Alman Emek Cephesi’ni kurdular. Bu uzlaşma ile Alman halkının ekonomik durumu zaman ilerledikçe düzeliyordu. Tabii ki bundan Yahudiler ve diğer azınlıklar pay alamıyordu. Faşist parti toplum üzerindeki etkinliği ile Yahudiler, Bolşevik ve azınlıklar düşman gösterilerek hedef haline getirildi (Korporatizm, aynı zamanda tüketici olan üreticiler tarafından, bütün tüketiciler için düzenli üretim anlamındadır).

< Bir önceki bölüme dön                                                    Bir sonraki bölüm >


[12] Michael Kotulla: Deutsche Verfassungsgeschichte: Vom Alten Reich bis Weimar (1495-1934), Springer, Berlin 2008 (wikipedia).

[13] T24 Gazetesi, 23 Temmuz 2013, Hitler seçimle işbaşına gelmedi (Prof. Dr. Taner Akçam)

[14] Selami İnce, BirGün Gazetesi (28.02.2016; erişim tarihi 17.0B.2018).

[15] https://tr.wikipedia.org/wiki/Uzun_B%C4%B1%C3%A7aklar_Gecesi.

Mazhar ÖZSARUHAN
Latest posts by Mazhar ÖZSARUHAN (see all)