En büyük günahım alışmak ve sonraya bırakmak oldu

“ Biz her gün tekrar ettiğimiz şeyiz”
Aristoteles

İnsan önce alışıyor, alışmaya bağlanıyor ve hayatı bir “sonralar toplamı” olarak yaşıyor.
İnsan alıştıkça kendi ruhunu öldürüyor.
İnsan alıştıkça her şey normalleşiyor.
İnsan alıştıkça her şey meşrulaşıyor.
İnsan alışmaya karşı direnirse, düzen “ben seni alıştırırım merak etme” diyerek sinsi bir göz kırpıyor.
Sevgilinden ayrıldığında “hiç alışamadım” dediğinde, “aman ne olacak alışıverirsin, bunu mu taktın kafana” diyerek yaşadığın yok sayılıyor.
İnsan kötü ilişkilere alışıyor.
Kötü evliliklere alışıyor.
Onlarla hayatlarını sürdürmeye alışıyor.
Kötü sevişmelere alışıyor.
Bir bedenden bir diğerine geçmeye alışıyor.
Yalanla yaşamaya alışıyor.
Bazen birini sadece alıştığı için seviyor.
Alışmıştım ona diyor.
Yaşadığın hayat seni sistemin baş köşesine oturtuyor, ona da alışıyor.
Alışa alışa kendinin ne olduğunu unutuyor, ruhunu kaybediyor.
Hatırlamak ise çoğu zaman uzak bir düş sanki.
Bir yanıyla “zaman”ın kendisini düşünüyorum. “Zaman” aynı zamanda hafızayı silip, çoğu şeyi hatırlayamadıklarımızla dolu.
Alışınca unutmak ne kolay.
“Berlioz”un o harikulade cümlesi çoğu zaman kulaklarımda geziniyor.
“Zaman en iyi öğretmendir ve ne yazık ki tüm öğrencilerini öldürür…”
Ne alışmak ne de unutmak istiyorum.
Alışmak, hatırlamak, unutmak arasında sürüp giden bir hayat var…
“Hayat her koşulda devam ediyor” diye öğrettiler bize.
Çünkü hayat ancak alışınca dayanılır hale geliyor.
Ben oğlumun büyümesine dahi alışamadım.

Resimler: Gerhard Richter

İnsan önce uyum gösteriyor, sonra alışkanlık ediniyor, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir belki de sadece, bilmem ki…
Ya da söylenildiği gibi; “Yıllarca anahtarı arıyoruz ve kapı açık mı gerçekten?
Bir gün birçok şeye alışmamak için;
Vardır ya bir söz;
“Florebo cuocumque ferar”
“Taşındığım her yerde çiçek açacağım.”
“Taşınabilir miyim acaba…”
Ya taşınırsam “sonralar” ayağıma dolanır mı?
İnsan ‘sonra’yı icat etti ve hiç nazik olmadı.
Bunun hesabını kendine veremedi.
İhanet etti.
Öteledi, erteledi.
Kaçtı.
Onların yerine yaptıklarına “sorumluluk” dedi.
Sevişmedi, “sonra” dedi.
“Âşk” için doğru zaman değil, “sonra” dedi.
Çocuğunun çok istediği dondurma için bile doğru mevsimi bekledi.
Hep bir şey bekledi.
O “bir şey” gerçekleştiğinde hayatındaki tüm eksik parçalar bir araya gelecek zannetti.
Parçalar eksikken yaşayacağı her şeyi “sonra”ya bıraktı.
Hep mutluluğun peşinden koştu.
Ama mutluluk hiçbir zaman peşinden koşanların olmadı.
Bugün güneş varken ve hava sıcaklığı baharın gelişini hissettirirken aklıma başka hiçbir şey gelmiyor…
Belki de sadece aklıma gelenleri kucaklamak istiyorum…
Tüm “sonralara” bir ağız dolusu “küfretmek” geliyor içimden.
Çok mu ayıp!

*Meraklısına: “ Yıllarca anahtarı aradım, kapı açıkmış” cümlesi “Beyaz Kaplan” isimli Hint filminde geçmektedir.

Arzu BURSA