Eğilmeyip Kırılan Yoldaşım BABAM

Aramızda ayrılışının  27. Yılında Babama Dair Duygularım!

Yine bir 13 Ağustos tarihine geldik. Aslında, bu günü anmak hiç hoşuma gitmiyor. Çünkü, beni en çok sevdiğim, tek varlığım dediğim babamdan ayıran gündür. Ama, diğer taraftan, onun şahsında ölüm yıl dönümlerinin dışında, babamla bütünleşen siyasi arkadaşlarını da andığım bir gün haline geliyor.

Kendi kendime, doğaya, yaşama, yaşamın yaşattığı gerçekliğe inanmasam, acaba hayata farklı bakabilir miydim? Siyasal yaklaşımım, hayata bakış açım bu soruya olumlu yanıt veriyor. Çünkü, benim hayata bakışımdaki Kâbem babamdır. Onun sayesinde, bugün bu güzel değerlere sahibim. Gerek şahsım, gerekse çevremdeki insanların bir çoğu, örnek alınması gereken her doğruyu ondan öğrendik. Ve iyi ki babammış diyorum. Bugün de, ona layık olmak, aynı zamanda da sahip olduğum yüce değerlere uygun davranmak için azami çaba içindeyim. Çünkü, ondan bunu öğrendim. Ona layık olduğuma inanarak, o değerlere uygun davrandığım kanısındayım. O sadece babam gibi değil, bir arkadaş ve yoldaş gibi davranarak bana rehberlik etti. O siyasi çalkantı döneminde, elimde tutarak beni sınıf mücadelesi cephesine çekti. Bende buna uygun olarak, doğru bir duruş göstermeye ve düşüncelerimi yaşama geçirmeye çalışıyorum. Ondan öğrendiğim buydu. Sınıf mücadelesinde yakaladığım o doğru halkayı bırakmadan, geleceğe umutla yürümekti. Bana bu konuda rehberlik etmekten ve beni yanı başında görmekten sakınmadı. Birlikte yürümemde hiç tereddüt göstermemişti.

Belki biraz duygusalca, birazda sitemkarca bir söylem şeklinde gelebilir, bu söylediklerim. Doğrudur: Bundan on yıl önce izlediğimiz bir belgesel ve arkasından yaptığımız sohbet, beni çok etkilemişti. Belgesel, “12 Eylül Çocukları” idi. Ve o dönemde çocuklarından, siyasal çalışmaları uğruna ayrı kalmış ana ve babaları, onların ardı sıra sürüklenen çocukları ile 12 Eylül’ün neler yarattığını ve neler yaptığını anlatıyordu. Fakat, bu çocukların kendilerince haklılıkları vardı. Bir eğitimci olarak, oradaki eleştiri ve sitemleri tamamen destekliyorum. Ama eleştiriyorumda. Ve çok üzülerek; “babam kim hiç tanıyamadım. Ölmüş bir adam” diyor çocuk babası için. Bu beni çok üzmüştü. Geriye bir baktığımda, 12 Eylül çok acılar yaşattı, derin izler bıraktı. Ama biz ana ve babalar birazda rahat davrandık. “biz yandık, çocuklarımız yanmasın, aman başlarına bir şey gelmesin, rahat büyüsünler” diyerek, onları siyasetten uzaklaştırdık. Koruma adına, ama en büyük kötülüğü bizler yapmış olduk bu yeni kuşağa. Çünkü, siyaset hayatın kendisidir. Ve bundan uzak tuttuğumuz çocuklarımız, hayatın gerçekleri karşısında, sudan çıkmış balığa dönmüş oluyorlar. Ve öyle bir savrulma içine giriyorlar ki, bizde onları anlamakta ve tanımakta zorlanıyoruz. Ve belgeseldeki savrulan karakterdeki çocuğun durumuna düşmüş oluyorlar. Onların o söylemleri ise bugün beni üzüyor. İşte 12 Eylül’ün istediği olmuş, bizler bir kuşağı kaybetmiş ve sistemin istediği mevziye kendi ellerimizle itmişiz… Ama belgeselde farklı olup, ayakları üstünde duran olumlu örnekteki karakter de vardı. O süreçte doğru duruş gösteren, çocuklarıyla doğru ilişki kurabilen devrimci anne babalar da elbette vardı. İşte o doğru ilişkiyi sağlayabilen aileler, çocukları yönünde hiç bir sorun yaşamamışlardır. Örnek alınması gereken tutum da budur.

İşte sözümün başına dönerek, kâbem dediğim, kafamda, her şeyi bilen, her şeyi öğreten, hayatıma yön vermeme, siyasi yaşamımın şekillenmesinde rolü olan, yaşadığımız onca acı, baskı ve işkenceler deki direngenliği ile olumlu örnek oluşturan babama  minnet duyuyor, onu saygıyla anıyorum. Bu günkü sahip olduğum değerleri borçlu olduğum babam Kemal AKBULUT’u  saygıyla yaşamım boyunca anacağım. Ölümünün 27. yılında onu tekrar saygıyla anıyor, mücadelesini, yaşama bakışını, toplumsal ilişkilerini kendime rehber olarak alıyorum.

12 Mart ve 12 Eylül’ü sıcağı sıcağına yaşayan Kemal AKBULUT’un kızı  olarak, ondan dolayı yaşadıklarımdan hiçbir pişmanlık duymuyor, tam tersine onunla iftihar ediyor, onunla gurur duyuyorum. Türkiye siyasal tarihinin o karanlık her iki dönemini yaşayan biri olarak, yaşadığımız süreçten yüzü ak çıkmayı, babamın yaklaşımına ve rehberliğine borçluyum. Ona ve devrimci mücadele uğruna şehit düşen tüm yoldaşlarımızın mücadelesi karşısında saygıyla eğiliyor. Onların yürüdüğü yolda, yolumuza devam etme sözü vererek, onları mücadelemizde yaşatmaya devam edeceğiz.

Aramızdan ayrılışını 27. yılında babam, Yoldaşım Kemal AKBULUT’u saygıyla anıyor, mücadelesi mücadelemdir diyorum .  SAYGIYLA