Darbe içinde darbe ritüeli

Devlet erkinin zorla ele geçirilerek rejiminin değiştirilmesi demek olan darbe, ordu tarafından yapılırsa askeri darbe, sivil bir siyasal hareket tarafından yapılırsa sivil darbe olur. Her başarılı darbe, kendi hukukunu ve toplumsal meşruiyetini oluşturur. Başarısız olan darbeler, sistem tarafından gayri meşru ilan edilir ve cezalandırılır. Türkiye’de “darbe” denilince akla, 27 Mayıs 1960’dan günümüze kadar devam eden başarılı ya da başarısız askeri darbeler gelir. Askeri darbeler, emir ve komuta zinciri içerisinde ordunun harekete geçirilmesi ile kısa zamanda yapılır. Sivil darbeler ise, anti-demokratik seçim sistemleri, anayasa ve yasa değişiklikleri ile rejim veya sistem değişikliğini amaçlayan iktidardaki partiler tarafından daha uzun bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilir. Bu bakımdan askeri darbeler için ordu, sivil darbeler içinse yargının ele geçirilmesi yeterli olur.

15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminden haberdar olduğu için kolayca engelleyerek, kendisine “durumdan vazife” çıkaran AKP, 5 gün sonra 20 Temmuz’da OHAL ilan ederek, Türkiye’yi KHK’lerle yönetmeye başladı. Daha doğrusu devleti tüm kurum ve kuruluşlarıyla ele geçirerek ve yeniden düzenleyerek, darbe içinde bir darbe gerçekleştirdi. 16 Nisan Referandumu’ndan sonra da Türkiye’nin yönetimini tek kişiye devrederek, bir rejim değişikliği başlattı. İç içe geçen bu iki darbe için sistemli bir algı yönetimi uygulayarak, bir yıldan beri kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye ve siyasal gerçekleri gizlemeye devam ediyor.
AKP, 15 Temmuz’u “Demokrasi ve Özgürlükleri Anma Günü” ve resmi tatil ilan ederek, yeni bir dönem başlattı. Bugünden başlayarak, 1 hafta boyunca 15 Temmuz darbe girişimi “lanetlenecek”, fakat 20 Temmuz darbesini “kutsayacak” tarzda şehitler ve gaziler söylemiyle ritüeller yapılacak. Mecliste ve Saray’da resmi törenler düzenlenecek, anıtlar açılacak, “milli birlik yürüyüşü” ve mitingleri yapılacak. Devletin tüm olanaklarının seferber edildiği bu süreç, 27 Mayıs’tan sonraki ideolojik, siyasal ve kültürel faaliyetlerle aynı niteliği taşıyor. 27 Mayıs’ın “Ak devrim” olarak nitelendirilerek, resmi bayram ve tatil ilan edilmesi, askerlere devlet ve toplum hayatında ayrıcalıklar sağlanması, darbe için anıtlar yapılması, darbenin okul kitaplarına girmesi, cadde ve sokaklara isimler verilmesi, bağış ve yardım adıyla halktan alyans, bilezik gibi ziynetlerin toplanması vb. faaliyetler, şimdi 20 Temmuz için yapılıyor.

Öte yandan Türkiye’de yapılan tüm darbeler, ABD’nin ve NATO’nun bilgisi ve desteği ile ABD’nin uluslararası güvenlik stratejilerine göre gerçekleşmektedir. 27 Mayıs Darbesi’nin Bildirisi’ndeki “NATO’ya ve CENTO’ya bağlıyız” açıklaması, 15 Temmuz darbe girişimini yapan Yurtta Sulh Konseyi Bildirisi’nde “NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükler yerine getirilecektir” şeklinde yinelendi. Ayrıca Türkiye’nin darbeler tarihi bakımından ele aldığımızda, 15 Temmuz darbe girişimi, ilk planda Genelkurmay’ı, yani ordunun emir-komuta kademesini ele geçirmeyi amaçlaması bakımından 27 Mayıs’ı, sokağa çıkarak fiiliyata geçmesi, askeri hiyerarşiyi bozarak ordu içinde bölünme yaratması ve başarısız olması bakımından da 21 Mayıs’ı hatırlatmaktadır.

AKP, rejim değişikliği atağını darbeden bir gün sonra MHP ve CHP ile “Yenikapı ruhu” doğrultusunda kutsal “müesses nizam” ittifakı kurarak başlattı. Darbeye cepheden karşı olan HDP’nin parlamentodan tasfiye edilmesi için CHP’nin, 16 Nisan Başkanlık Referandumu için de MHP’nin desteğini alan AKP, yoluna devam etti. Ancak mızrağın ucu kendisine dokunduğunda aklı başına gelen ve “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” misali yollara düşen Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı gibi, darbenin birincisi, “kontrollü darbe” veya “erken doğmuş darbe” girişimiydi. İkincisi ise, AKP’nin sivil siyasi darbesiydi.
Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, AKP’nin 1 yıldan beri uyguladığı yaptırımlar, aynen devam edecekti. Bu nedenle iki darbe arasındaki fark, sadece üniformadır.

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)