Cübbeli Ahmet’ten Gazetecilere Yönelik Tehdit Gibi Açıklama: İktidarın Gölgesinde Lince Davet

Gazeteci Fatih Altaylı’nın ‘Cumhurbaşkanına tehdit’ suçlamasıyla tutuklanmasının ardından, “Cübbeli Ahmet” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün açıklamaları kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Yıllarca beraber televizyon programı yaptığı Altaylı hakkında “müfteri” diyerek tutuklanmasını sevinçle karşılayan Cübbeli, yalnızca Altaylı’yı değil, aralarında gazeteciler ve siyasetçilerin de bulunduğu çok sayıda ismi hedef gösterdi.

Cübbeli’nin açıklamaları, yalnızca bir dini cemaat temsilcisinin bireysel yorumları olmaktan çıkarak, gazetecilere, siyasetçilere ve muhaliflere karşı iktidarın açık desteğiyle kurulan bir linç mekanizmasının nasıl işlediğini bir kez daha gözler önüne serdi.

“Camimizin Avlusuna İşeyenler Mezara ya da Hapse Giriyor”

Ahmet Mahmut Ünlü, yaptığı açıklamada “Ne hikmetse, başlarına bela gelecek ve hapse girecek olanlar önce bizim caminin avlusuna işiyorlar. Ondan sonra belayı buluyorlar” diyerek, hem açık tehditte bulundu hem de gazeteciler hakkında adeta “lanet listesi” oluşturdu.

Cübbeli’nin adlarını sıraladığı kişiler arasında şu isimler bulunuyor: Ekrem İmamoğlu, Merdan Yanardağ, İsmail Saymaz, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Ümit Özdağ, Tuncay Özkan, Hüsnü Mahalli, Ali Kalkancı, ve son olarak Fatih Altaylı. Bu isimlerin bazıları daha önce siyasi nedenlerle tutuklanmış, bazıları hakkında ise soruşturma veya karalama kampanyaları yürütülmüştü.

Din Tacirliğinden Siyasal Tehdide

Cübbeli’nin sözleri, hem ceza tehdidi içeriyor hem de gazetecilerin kaderiyle “ilahi adalet” arasında sahte bir bağ kurarak halkın adalet duygusunu istismar ediyor. Altaylı gibi yıllarca birlikte ekranları paylaştığı bir isme karşı “darısı diğer müfterilerin başına” diyerek yaptığı açıklama, yalnızca şahsi bir kin değil; aynı zamanda yargının tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğünü tehdit eden bir tavır olarak yorumlandı.

Üstelik Cübbeli’nin bu açıklamaları, doğrudan yargı kararlarını etkileme ve yargı süreçlerini dini bir kefaret zemini üzerinden meşrulaştırma çabası olarak okunuyor. Bu, hukuk devleti ilkeleriyle açıkça çelişiyor.

Gazetecileri Tehdit Eden Bu Dil Nereden Güç Alıyor?

Cübbeli Ahmet’in rahatça gazetecilere “müfteri”, siyasetçilere “iftiracı” deme cesareti göstermesi tesadüf değil. Bu tür açıklamaların ardında siyasal iktidarın yıllardır kurduğu cezasızlık kültürü, denetimsiz dinî otoriteleri meşrulaştırma politikaları ve yargı üzerindeki tahakküm yer alıyor.

Türkiye’de iktidar, özellikle son yıllarda tarikatlar ve cemaatler aracılığıyla dini meşruiyet alanları inşa ederken, bu aktörleri siyasi muhaliflere karşı birer ideolojik silaha dönüştürdü. Cübbeli Ahmet’in açıklamaları, tam da bu çerçevede değerlendirilmelidir: Gazetecilerin özgürlüklerini tehdit eden, düşünceyi kriminalize eden ve farklı sesleri “cezalandırılması gereken günahkârlar” olarak kodlayan bir dinî söylem.

Hukuka Açık Müdahale

Hukukçular, Cübbeli Ahmet’in açıklamalarının yalnızca düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini, bu tür ifadelerin hedef gösterme ve kin/nefret suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Kamuoyunda geniş yankı uyandıran bu açıklamalar hakkında henüz bir savcılık soruşturması başlatılmamış olması ise “çifte standartlı adalet” eleştirilerini gündeme getiriyor.

Basın meslek örgütleri, Cübbeli Ahmet’in açıklamalarının, düşünceyi bastırmaya yönelik bir tehdit olarak kayıtlara geçmesi gerektiğini belirtirken, özellikle yargı bağımsızlığının ve basın özgürlüğünün her geçen gün daha da zedelendiği bir ortamda bu tür dinî/siyasal açıklamalara karşı kamu otoritesinin sessiz kalmamasını talep ediyor.

Cübbeli Ahmet’in açıklamaları, yalnızca bireysel bir yorum değil; Türkiye’de gazetecilik yapmanın karşı karşıya kaldığı siyasal baskının, dini meşrulaştırmalarla nasıl birleştirildiğini gösteren çarpıcı bir örnek. Yargı bağımsızlığının, basın özgürlüğünün ve düşünce alanının daraldığı bu ortamda, dini figürlerin iktidarın sopasına dönüşmesi, Türkiye’nin laik hukuk devleti kimliğini doğrudan tehdit ediyor.