Çalışan Gazeteciler Günü

Her ne kadar anılan tarihin adının “çalışan”  gazeteciler günü olarak anılması tuhafsa da, 10 Ocak 1961 tarihi, Türkiye’de gazetecilik mesleği için bir milattır. Dönemin gazetecilik anlayışında, Habermas’ın vurguladığı türden “basın”dan “medya” ya geçişin ilk emarelerini bu olay vesilesiyle görmemiz mümkün. 27 Mayıs rüzgârının tüm şiddetiyle esmeye başladığı bir tarihte, Milli Birlik Komitesi’nin 4 Ocak’ta aldığı ve 10 Ocak 1961’te Resmi Gazete’de yayınlanan kanuna dair, gazete çalışan ve sahiplerinin gösterdikleri farklı tepkileri bu bağlamda değerlendirebiliriz. Türkiye’de gazeteciliğin -yine Habermas’tan ödünç bir kavramla,  bir nevi- “edebi kamu alanı” olmaktan çıkarak, piyasa koşullarında üretilip satılan herhangi bir “ticari mal” haline gelmeye ve bu yeni mantık çerçevesinde, artık, gazeteciliğin de gazete imalinde çalışan işçiler şeklinde ele alınmaya başlamasının miladıdır bu tarih. Söz konusu yasanın Resmi Gazete’de yayınlandığı tarih (10 Ocak 1961), gazete çalışanları için bir “bayram” patronlar içinse “matem” günüdür.  Yasa, gazete çalışanları için elverişli düzenlemeler getirir. Gazete patronları ise yasaya tepkilidir.

Kanun’un gazete çalışanları için getirdiği kazanımların eleştirilecek hiçbir yanı yok. Ancak bu, yasanın “öz”ünü gözden kaçırmamıza da engel olmamalı; Osmanlı/Türkiye gazetecilik pratiğinde 212 Sayılı Kanun’un, gazeteciliğin fikri tartışmalar yürütülen, haber verilen bir mecra olmaktan, satılarak kar elde edilen bir ekonomik faaliyet alanına dönüşümü ile ilgili bir işaret fişeği anlamına geldiğini de not etmek gerekiyor. Evet, yasa ile gazetecilik mesleğinde getirilmeye çalışılan yeni zeminde söz konusu kanun bir işaret fişeğidir; 1960’lı yıllarda gazetecilik mesleğinde tam anlamıyla bir ticarileşmeyi, basından medyaya geçişi gözlemleyemeyiz; bunun için 1980 sonrasını beklemek gerekecektir. Gazetecilik mesleğinde 1980lerdeki dönüşümü anlayabilmek için daha gerilere gitmek; gerilere gittiğimizde de 10-13 Ocak 1961 tarihleri üzerinde düşünmek bu açıdan zorunlu.

*

4 Ocak 1961 tarihinde, 27 Mayıs darbesinin “Executive Board”u Milli Birlik Komitesi’nde alınan ve 10 Ocak 1961 tarihli 10703 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki 5953 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun gazete patronları ile basın emekçilerini karşı karşıya getirir.  Söz konusu kanun, gazete çalışanlarının haklarını düzenler ve garanti altına alır. Yasanın ilk maddesi “…fikir ve sanat işlerinde  ücret karşılığı çalışanlar[ı]”  gazeteci olarak tanımlarken, gazete çalışanları ile işverenler arasındaki mukavelelerin yazılı olarak yapılmasını ve bu mukavelelerde işin türü, ücreti, çalışanın kıdemi (4. Madde) gibi hususların belirtilmesini zorunlu kılar. Yasaya göre, bu meslekte en az 5 yıl çalışan kişiler kıdem hakkı elde edeceklerdir ve iş akdinin feshedilmesi durumunda bu çalışanlara tazminat ödenecektir (6. Madde).  Hastalık vb. sebebiyle işini yerine getiremeyen çalışanın iş akdi feshedilemez (12. Madde) ve işveren, haftanın bir günü gazeteciye dinlenme izni vermek zorundadır (19. Madde) Ayrıca yılda dört hafta da ücretli yıllık izin verilmesi (21. Madde) gerekmektedir. Gazeteciler, bu kanuna dayanarak sendikalaşma hakkında da sahip olurlar (22. Madde)  Yasa, kanuna uymaması halinde işverenin para cezasına çarptırılacağını da hükme bağlar.

212 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği gün, gazete patronları da tepkilerini gösterirler ve Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazetelerinin patronları 10-13 Ocak 1961 tarihleri arasında gazetelerini yayınlamazlar. Gazete çalışanları da aynı gün eylem yaparak “Simitleri ve Hürriyetleri için” sokaklara iner; patronlara tepkilerini gösterirler. Ertesi gün basın emekçileri “Basın Gazetesi” isimli bir gazete çıkararak seslerini duyurmaya çalışırlar.

*

14 Ocak’ta çıkartılan gazetelerde patronlar kendilerini aklama; tepkilerine kılıf bulma peşindedirler.  Babası Ali Naci Karacan’ın 1955’de vefatının ardından gazetenin başına geçen Ercüment Karacan, o gün Milliyet’in ilk sayfasında yer alan “Benim Yönümden…” başlıklı yazısına, kapatma kararı vermekten üzüntü duyduklarını belirterek başlar. Ne de olsa Karacan, “Türk okuyucusunu üç gün gazetesiz bırakmak mesuliyetinin ağırlığını” biliyordur. 212 Sayılı Kanun ile 5953 Sayılı Kanun’da değişiklik yapılan hususlar arasında gazetelere verilen ilanlar ile ilgili düzenlemeler pek ağırlıklı değildir -212 Sayılı Yasa ile Basın İlan Kurumu’nun oluşturulmasıyla ilgili 195 sayılı yasa bu konuyu düzenleyecektir- ama Karacan’ın yazısı neredeyse sadece bu mevzû ile ilgilidir; ama yanlış anlaşılmasın (!) aslında Karacan’ın “En yakın arakadaş[ları] olan ve kendileriyle Milliyet ailesi içinde her gün beraber çalış[tığı] meslektaş[larının] sosyal güvenliğine karşı koymak için gazete kapatmak aklı[nın], hayali[nin]  köşesinden bile geçmez.” Zaten, gazetenin yayınının durdurulması “…doğrudan doğruya bu çalışmayı gerçekten çelmeyecek bir tutuma karşıdır… Dün çektikler[ini] yarın çekmemek için.” Yapılan bir eylemdir.

Cumhuriyet gazetesi de kapatma kararının sona erdiği tarihte -14 Ocak- çıkan nüshasında “10 Ocakta vardığımız müşterek karara bizi üzülerek sevkeden sebep, karşısında bulunduğumuz son müeyyidelerin Türk basınını tehlike karşısında bırakması olmuştur.”  diyerek kendisini savunur. Cumhuriyet, 11 Ocak’ta basın emekçilerinin çıkartmaya başladıkları Basın Gazetesi’nden devlet radyosunun Olaylar ve Yankıları” saatinde bahsedilmesinden de muzdariptir ve tıpkı Milliyet gazetesi gibi, Cumhuriyet gazetesi de çalışanların sosyal haklarına –zinhar- karşı değildir. Yine, yine, yine, Cumhuriyet de lafı ilan mevzûna getirmekte gecikmez: “Gazetelerimizin kapalı olduğu müddet içinde, hareketimizi tenkit edenler olmuştur. Aleyhimizde isnatlar yapılmış, hattâ 27 Mayıs devriminin ışığı ve zihniyeti altında tarafsız olması gereken devlet radyoları dahi bu isnatçıların sözcülüğünü [üstlenmişlerdir]… taraflı isnatlara rağmen hakkımızı teslim eden binlerce okuyucumuzun gönderdiği mektuplar, telgraflar ve bir çok fikir ve kol işçisi, dâvamızda yalnız kalmadığımızı  göstermiştir…. Bizler hiç bir zaman çalışanların emeğinin değerlendirilmesine karşı cephe almış ve onların sosyal güvenliğimizin zedelenmesini kabul etmiş kimseler değilizdir Bu yüzden. üç gündür, radyolarda…ve bir iki gazetede ortaya atılan iddialar  asılsızdır Bizim asıl itirazımız, kanunların tümüne değil mahiyeti itibariyle basını vesayet altına alabilecek bazı hükümlerinedir.”

*

Basın emekçilerine tanına haklar ile ilgili tartışmalar tabiî ki bu Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yer alanlarla sınırlı kalmaz.  Patronlara göre bu kanun – Yeni Sabah gazetesinde 26 Ocak 1963’te yer alan ifade ile- bir çırpıda topu topu 700 kişiye imtiyaz tanımaktadır. Aynı gün, Hürriyet gazetesinden muhabir Yüksel Kasapbaşı, foto muhabiri Abidin Behpur ve gazetenin şoförü Yüksel Öztürk, şiddetli kış ile ilgili bir haber için gittikleri Çatalca’da donarak vefat ederler.

*

Dün (10 Ocak), İstanbul Gazeteciler Cemiyeti, Divanyolu’ndaki Basın Müzesi’nde, Basın Müzesi Şiir ve Musiki Günleri etkinliği düzenmiş. Etkinlik kapsamında, 20. ölüm yılı nedeniyle Onat Kutlar, 25. ölüm yılı nedeniyle Cemal Süreya, 40. ölüm yılı nedeniyle Arif Nihat Asya ve 60. ölüm yılı nedeniyle Neyzen Tevfik’ten söz edilmiş. Süleyman Demirel’in “abesle iştigal” dediği böyle bir şey olsa gerek. Acaba dün Neyzen Tevfik’i anarken onun “Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!” şiirini de okudular mı?

*

Bazı mesleklerin emekliliği olmaz. Yazarlık, gazetecilik, sanatçılık…. gibi. “Emekli Heykeltraş” ya da “Emekli Şair” diye bir kavram duydunuz mu? Gazetecilikte bu tür mesleklerin başında gelir. Çalışan/çalışmayan gazeteci diye bir ayrım olabilir mi; tartışılır.  Olsun; adı ne olursa olsun. Ocak 1961, yazının başında da belirtmeye çalıştığım gibi, Türkiye’de gazeteciliğin dönüm noktalarından birini oluşturur.

Çalışan, çalışmayan, çalışamayan, çalıştırılmayan tüm basın emekçilerine…

Mete Kaan KAYNAR