Bir sonbaharın kırk yıl hatırı var…

Emin olmak hızlandırır insanı, kaybetmenin zamanı yavaşlatması gibi…

Sonbahar Eylül’de değil Ekim’de gelmeyi uygun görecek gibi bu sene… Eylül’le başlayan sonbahar ayları yavaş yavaş kaydılar adeta… Şu artık 70’inde bile genç olmak gibi… 40- 50 yaşlarında yaşlanılan zamanların geçmesi gibi… Zaman izafi demekte ne kadar da haklıymış üstat…

Yıllar öncesi evlatla yaşamın ilkbaharına denk gelen bir mutluluk yaşamıştım… Dünya güzeli torun yaşamın sonbaharına denk düşüyor… Yani eğer bahar ise illa bulunur bir mutluluk sebebi…

Ama sonbahar bana bambaşka şeylerde düşündürüyor…

Nelere ve kimlere değer veriyoruz yaşam boyu, yüreğimizin ve evimizin kapılarını kimlere açıyoruz diye düşünüyorum mesela… Kalıcılığı olmayan ne çok duygu ile yoruyoruz kendimizi…

Yaşamayı göze alabilen insanlardan isek hüznümüzü ilikleyip de yürümüyor muyuz rüzgâra karşı!

En çok değer verdiklerimiz, en çok kırmıyorlar mı bizi?
En sert rüzgârlar sevdiklerimizden esmiyor mu?
En kırıcı cümleleri onlar kurmuyor mu bize?
En çok onlarla birlikteyken yorulup, incinmiyor muyuz?
En çok onlarla yalnız hissetmiyor muyuz kendimizi?

Sonbahar ‘hava güneşli ama serin gibi de sanki bulutlar da var, kapanacak yağmur yağacak gibi’ cümleleri kurup yanınıza şemsiyenizi almaya başladığınız andır.
Sonbahar herşeye ve herkese temkinle yaklaşmaya başladığınız, önlemlerinizi almayı öğrendiğiniz yaşlardır. Geçmiş tecrübelerinizin sizi yeni hatalardan korumaya başladığı mevsimdir…
Sonbahar; yeni mevsimler bulmak gerek eldekiler kâfi değil dediğin mevsimdir…

Her sonbahar gelen yepyeni şeylerle geçmişteki eskimiş duygulara yaprak döktürür… Hep ilkbaharda olacak değil ya temizlik… Sonbahar temizliği en esaslısı temizliktir… İnsan ilkbaharlarda beklentiler içinde gelen herşeyi sabırsızlıkla kabulleniyorken, sonbaharda sabırla yanlışlara yol verecek cesarette olur… Neticesinde yaprak ağaçta kalmaya meraklı değilse illaki dökülecektir…

Ne çok şey var yaşamda gereksiz yükünü taşıdığımız…
Yalancı dostluklar, samimiyetsiz arkadaşlıklar…
Gerçek olmayan beraberlikler, içinde kaybolduğumuz yalnızlıklar…

O halde bu sonbahar ev ödevi olarak çalışıyoruz bu konuyu…
100 kere yazıcaz bir kâğıda…

“gereksiz ise at gitsin”…

Yüklenmeyeceğiz insanların samimiyetsiz duygularını… Çünkü dostlar ve arkadaşlar “gerçekliklerini” durdukları yer ve size verdikleri değer ile gösterirler.

Benim için öncelikler dünyasında sıralamaların büyük önemi var…
Hala “gülüp geçmeyi” öğrenmeye çalışıyorum ben…

Yüreğime kırılmamayı, anlayışla karşılamayı öğretmeye çalışıyorum…
Kendime ayna karşısına geçip arkadaşlıklar için gösterilen çaba suya yazı yazmaktır diyorum… Unutma sende bazen birileri için çaba gösterirken başka birilerini görmemiş olabilirsin diyorum…

Benim henüz anlamaya vakıf olamadığım çok şey var yaşamda… Üstelikte bu yaşam onları anlamama yetmeyecek biliyorum…

Ama çok net anladığım bir şey var

“gereksiz ise at gitsin”

Büyük mutluluklar ve mutsuzlukların ardından insanların temizlendiği doğrudur… Çünkü yaşamdaki gerçeklikleriyle bir kez daha yüzleşirler…

“Sandıkları”nı görürler… Hiç de fena olmaz üstelik insanın gerçekle yüzleşmesi, hafifler, rahatlar… Nerden ezbere alınmışsa gerçek hep acıtır gibi gelir insana… Oysa bazen öyle olmaz gördüğün gerçek mutluluğun kapısıdır…

O zaman ne yapıcaz… Payımıza düşenlerle devam edip safralarımızı atıcaz…

Abdülhak Şinasi demiş ki;

“En evvel, başkalarının sandıkları gibi olmadığını göstermeye çalış!
Fakat bil ki buna hiç muvaffak olamazsın!
Sonra, kendini olduğun gibi göstermeye alış!
Fakat bil ki buna büsbütün muvaffak olamazsın!”

Ve bir lafı daha var ki; demir leblebi…

“Başkalarının sana yapmayacakları iyilikleri sen ne diye onlara göstermeğe kalkarsın? Gönlümüzü kıran nankörlükler hep kendi yetiştirmelerimizdir!”

Her kime çaba ve emek sarf ettiysen, önce o yaralar yüreğini demek sanırım…

Eylül şarkıları bittiyse, Ekim yağmurları başlıyor demektir…

 

Emine AKI
Latest posts by Emine AKI (see all)