Avrupa’nın Sessizliği ve İsrail’in Savaş Suçları Üzerine Josep Borrell’in İtirafları

Josep Borrell’den Tarihe Geçecek İtiraf: “Avrupa, İsrail’in Savaş Suçlarına Göz Yumuyor”

1 Aralık 2024’te Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilciliği görevinden ayrılan İspanyol diplomat Josep Borrell, görevi bıraktıktan sonra ilk kez sesini bu kadar açık yükseltti. Le Monde gazetesine yazdığı çarpıcı yazıda Borrell, Avrupa Birliği’nin İsrail’e yönelik “koşulsuz desteğinin” Gazze’de işlenen suçlarda Avrupa’yı “insanlığa karşı suçlara ortak” hâline getirme riski taşıdığını söyledi.

Yazı, sadece geç kalmış bir özeleştiri değil; aynı zamanda Avrupa’nın ahlaki ve siyasi çöküşünün belgesi niteliğinde.

“Rusya’ya Yaptırım, İsrail’e Hoşgörü: Bu İkili Standart Kabul Edilemez”

Borrell, AB’nin Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya’ya uyguladığı yaptırımların benzerini, tüm çağrılarına rağmen, İsrail’e uygulayamadığını belirtiyor. Bunun “ikiyüzlü bir dış politika” olduğunu vurgulayan Borrell, görevi boyunca Avrupa Konseyi ve Komisyon üyelerini İsrail’e yaptırım uygulama konusunda ikna edemediğini, bu başarısızlığın ise hayatının en büyük siyasi hayal kırıklıklarından biri olduğunu ifade ediyor.

“Bu, sadece siyasi bir zaaf değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküştür” diyen Borrell, Avrupa’nın uluslararası hukuku ancak çıkarlarına uygun olduğunda hatırladığını açıkça dile getiriyor.

400 Kişi, Bir Günde: Netanyahu’nun Siyasi Hesabı

Tribünde dikkat çeken bir başka gerçek ise Gazze’deki yeni bombardıman dalgasının tarihi: 18 Mart 2025. Borrell’in iddiasına göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’de Donald Trump’ın göreve başlamasından sadece birkaç gün önce, kısa süreli ateşkesi bozarak yeni bir katliam dalgası başlattı. Sadece birkaç saat içinde 400’den fazla Filistinli öldürüldü.

Bu saldırının arkasındaki motivasyon ise vahim: Koalisyon ortağı aşırı sağcı Bezalel Smotrich’in desteğini kaybetmemek. Netanyahu’nun siyasi ikbali için, binlerce kadın ve çocuğun ölümü göz göre göre göze alındı.

“Gazzeliler İçin Artık Sadece Ölüm Var”

Borrell’in yazısında Birleşmiş Milletler’e ve sivil toplum kuruluşlarına da yer veriliyor. BM, Gazze’deki durumun savaşın başından bu yana en kötü noktaya ulaştığını bildirdi. Médecins Sans Frontières (Sınır Tanımayan Doktorlar) ise bölgeyi açıkça bir “toplu mezar” olarak tanımladı: “Hem ölenler hem de yardım etmeye çalışanlar için.”

Gazze’deki son tuzdan arındırma tesisinin de çalışmaz hâle geldiği bilgisi, insani felaketin ulaştığı noktayı ortaya koyuyor. Açlık ve susuzluk, artık savaşın değil doğrudan siyasetin silahı hâline gelmiş durumda.

Yardım Çağrısı Boşlukta Yankılanıyor

Aralarında Oxfam, Save the Children, Norwegian Refugee Council gibi önde gelen kuruluşların da bulunduğu 12 büyük uluslararası STK, dünyaya ortak bir yardım çağrısı yaptı. Ancak bu çağrı, tıpkı önceki onlarcası gibi siyasi duvarlara çarpıp geri döndü.

Borrell bu sessizliği, “Avrupa’nın en derin ahlaki sınavlarından biri” olarak tanımlıyor. “Yardım isteyenlerin çığlıkları karşısında susmak, insanlık onurunu da sessizce yitirmektir” diyor.

Avrupa’nın Vicdanı mı, Suskunluğu mu Konuşuyor?

Josep Borrell’in sözleri geç kalmış bir özeleştiriden ibaret değil. Bu sözler, Avrupa’nın artık insan hakları ve uluslararası hukuk ilkeleriyle değil, çıkar grupları ve siyasi hesaplarla yönetildiğinin açık ilanıdır.

Bir yanda Ukrayna için açılan sınırlar, seferber edilen kaynaklar, uygulanan yaptırımlar; diğer yanda Gazze’de susuzluktan ölen çocuklara çevrilen başlar…

Tarihin en büyük sorularından biri şudur: Zulüm karşısında kim sustu, kim ses verdi?

Bugün Avrupa, Gazze karşısında sessiz kalırsa, yarın neye güvenerek “medeniyet”, “insan hakları” ve “hukuk devleti” söylemlerini sürdürecek?