Arızalı

Kısa yazsana diyorlar olmuyor… Yine uzun uzun yazdım… “Emir” demiri bir kesemedi bir türlü… Ben bu yaşıma geldim bir türlü söz dinlemeyi öğrenemedim… Ya da başka türlü ifade edeyim ben dinlemiyorum ama söz de bir türlü bitmedi… Sanırım kafam karışık… Yok, kafamı karıştıran şeyler olduğu kesin… Çünkü bu dünyanın sırrına eremiyorum ve “Anlayamadıklarım” var;
“Anlayamadıklarım”
“Anlamak istediklerimdir” aynı zamanda.
Lütfen birisi anlatsın, tatlı dille ve sabırla…
İnsanların arkasından konuştukları insanlarla sarmaş dolaş olmasını;
Nokta kadar menfaate virgül gibi eğilmesini,
Karşı olduklarını söyledikleri şeyin bir parçası olmak için gösterdikleri gönüllü katılımı,
Modern şehirlerde merdivenlere kadar taşan konuyu komşuyu rahatsız eden kapı önü terliklerini… / ki onlar yalnız evlerde yaşayanlara adeta nispettir…
Kadınlarla tavla oynamaya başladıklarında aslan kesilen tavla eğiticisi erkekleri…/ hep erkekler kazanmaz ya bu tavlada netice de tavla beyinle oynanır cinsel organınızla değil…
Çıtır çıtır çıtır çıtır çiğdem çitleyen delikanlıları… / ya da göbek atan ağır abileri…
Topluma açık alanlar da yüksek sesle erkek arkadaşına/ kocasına kapris yapan ablaları… / toplum içinde bağıra bağıra telefonla konuşmayı ve hatta sevgiliyle, eşle kavga etmeyi…
Benim öyle büyük… Evim / arabam/ teknem var’cılar ve onların küçük (!) yaşamlarını!
Pilavı çatalla yeme çabasını…
İnsanların siyasetçilere inanıp, üstüne de onları savunmasını…
İnsanlardaki bitmek bilmeyen para kazanma hırsını…
Bu hırs uğruna gözlerinin kör olmasını…
Hep daha fazlasını istemelerini…
Hep daha da fazlasını istemelerini…
Allah’ın tek affetmeyeceği günahın kul hakkı yemek olduğunun söylendiği bir dine mensup insanların nüfusun yüzde 99’unu oluşturduğu bir ülkede, küçüğünden büyüğüne herkesin birbirinin hakkını yemesini…
Aldatılan kadınların hepsinin anlayışsız, yetersiz ve yanlış olmasını…
Aldatan erkeklerin hepsinin haklı, mükemmel ve mağdur olmasını… / ya da tam tersi…
Her şeye sahip insanların eksiklik hissetme duygusunu…
Sen faturanı nasıl ödeyeceğinin kaygısındayken, bir yüksek model araba almak derdinde olanların gece uykularının hangisini alsam diye düşünerek kaçmasını…
Kocaman popolu çenesi düşük kadınları…/ adeta ben…
Sabah güneşinin çişliye, akşam güneşinin güzele vurmasını…
Hiç bir şey istediği gibi olmadığı için sürekli hayıflanıp sadece sorun çıkarmak için bir şey söylemeyi adet edinmiş insanları…
“Anlaşılması zor biriyim” diyen insanların hep birbirine benzemesini…
“- anlaşılması zor biriyim
+ bende.
– nassı yani?
+ miyirib roz ısamlışalna !!!! “
Ya da ne bileyim…
“- anlaşılması zor biriyim
+ gerek yok. Sevişiriz
– ?!”
İnsanlar ve ilişkilerle dolu anlaşılmaz bir dünya da insanları ve ilişkileri anlamaya çalışan insanları…
“yamuk yaparsam, bu sana olan saygısızlığımdan ya da benim cibilliyetsizliğimden değil senin beni anlama kabiliyetinden yoksun olmandandır” ön deyişini…
Yürürken camlardan kendine bakan ablaları, otobüslerde çalışılmış kollarına bakan delikanlıları, tango yaparken aynalardan kendini seyreden partnerleri…
Ben daha uçaklar ve gemilerle ilgili konuyu tam hazmedememişken, üç boyutlu yazıcılar olmasını,
İnsanların kendini canı istediği zaman dost hissetmesini, canı istediği zaman ortadan kaybolmasını, canı istediğinde “ah be neydi o günler” diye içlenmesini… Hem dost hem bencil olmayı aynı anda becerebileceğini sanmasını…
Her şeyin inanılmaz bir hızla değişebilme yetisini…
Annelerin askere alınmamasını… / Bedellinin asıl bedelinin annelere ödetilen bedel olmasını…
Bir şeyi yapmak zorunda olduğumda bir türlü başlayamamamı…
Her depremden sonra Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün çıkıp ayrı değerler verip, “beklenilen deprem” demesini ve insanları uyarmamış olmasını…
Memlekette özgürlükler elde giderken bir yandan herkesin buzlu badem modunda olmasını…
İnsanlara yaptıkları saçmalıkları söylediğinde üste çıkmak için seslerini yükseltmelerini…
Bağırarak konuşan herkesin neden saçmaladığını…
Gündemin nasıl olup sa bu kadar hızlı aktığını…
Bu adamlardan kurtulamıyor olmamızı…
Dünyanın yuvarlak olmasını…
Yaşamın sınırlılığı ve kısalığına rağmen insanların sıkılacak bol bol zaman bulmalarını…
Bazı insanların sevgi kelebeği olmalarını… Feng Shui’nin, Reiki’nin her derde deva olmasını…
İki kişisel gelişim kursu ile yaşamı çözmeyi…
Eski kocaların en kötü anda önümüze çıkmalarını…
Eski sevgililerin kötü günde aramalarını…
Bir türlü bitemeyen ve tekrar başlayan ilişkileri…
Bazılarının vurdumduymazlığını basbayağı kıskanıyor olmamı…
Anlayamıyorum…

“Anlayamadıklarım” anladıklarımdan fazladır…
Ve insansan bu durum normaldir! Belki kafam karışıktır… Kadınım ya… Kadınsan kafan karışıktır da erkeksen net midir?
Beni böyle delirtip de saçma sapan yazılar yazdıran tüm eş, ahbap, dost, yönetici, bok yedi başkanı, bilmem ne yardımcısı, arkadaş, sevgili, eski eş, apartman sakini, yoldaki insan, yan masadaki adam, kornayla sevişen şoför, alt kattaki gereksiz komşum, dolmuşta bacağını çek dediğimde “dokundu mu” diyen öküz, dolar, şarbon, partiler üstü bilmem ne, erken seçim, politikanın parlayıp sönen yıldızları, Trump, Metin Hara ve birkaç tane daha tahammül edemediğim adam…
Ve hayırlı Cuma akşamı…

Sizlere hisli hisli küfrediyorum ve bence kadınların kafası karışık değil… Sadece düz düşünemiyoruz…
2+2 illa ki 4 mü eder?
Çünkü ben toplayınca 5,5 çıkıyor zibidi…
“Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar…”
Buyurun uçurun kuşları…
Ben anlamamışım çok mu?
Şair anlamış…
“Kuş ölür, sen uçuşu hatırla” Füruğ Ferruzad

Emine AKI
Latest posts by Emine AKI (see all)