AKP’li yıllarda en az 787 çocuk işçi hayatını kaybetti

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü… Sayısı milyonu aşan çalışan çocuklar da Türkiye işçi sınıfının en güvencesiz, korunmasız, sömürülen ve şiddete uğrayan kesimini oluşturuyor. AKP’nin hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Diğer yandan ise sanki “çocuk işçilik” yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldı. Oysa iş cinayetlerinde hayatını kaybeden kimya işçisi Ahmet Yıldız, gıda işçisi Ula Kerem, metal işçisi Süleyman Yörük, otel işçisi Muhammet İsa Soysal ve yüzlerce çocuk “Avrupa’nın Bangladeş’i” haline getirilen Türkiye kapitalizminin en gerçek yüzünü göstermektedir. İşte AKP’nin çalışan çocuklara yönelik politikasının özeti de budur…

Ne söylerseniz söyleyin, birbiriyle çelişen açıklamalar yapın, güneş balçıkla sıvanmaz. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri iş cinayetlerinde en az 787 çocuk işçi hayatını kaybetti…

2002 yılında en az 1 çocuk, 2003 yılında en az 18 çocuk, 2004 yılında en az 29 çocuk, 2005 yılında en az 27 çocuk, 2006 yılında en az 29 çocuk, 2007 yılında en az 28 çocuk, 2008 yılında en az 29 çocuk, 2009 yılında en az 12 çocuk, 2010 yılında en az 24 çocuk, 2011 yılında en az 24 çocuk, 2012 yılında en az 15 çocuk, 2013 yılında en az 59 çocuk, 2014 yılında en az 54 çocuk, 2015 yılında en az 63 çocuk, 2016 yılında en az 56 çocuk, 2017 yılında en az 60 çocuk, 2018 yılında en az 67 çocuk, 2019 yılında en az 67 çocuk, 2020 yılında en az 68 çocuk ve 2021 yılında şu ana kadar en az 57 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir…

*2002-2012 dönemi verileri Çalışma Bakanlığı, 2013-2021 dönemi verileri İSİG Meclisi tespitidir. Açıklamamızın sonunda yer vereceğimiz ek bölümde resmi verilerdeki çelişkileri ve gizlenen çocuk işçi ölümlerini ele alacağız.

1- Türkiye, ILO’nun 138 sayılı İstihdama Kabulde Asgari Yaş Sözleşmesi’ni 1998 yılında, 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’ni ise 2001 yılında onayladı. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, 2017-2023 dönemini kapsayacak şekilde güncellenmiş Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı (2017-2023) hazırlandı. Ne var ki, siyasi iktidar çocuk işçiliği engellemek yerine, halkla ilişkiler stratejisinin bir parçası olarak meşrulaştırma yolunu tercih etmektedir.

2- Türkiye’de çocuk işçilik, üretimi ayakta tutan bir olgu olarak varlığını korumaktadır. TÜİK verilerine göre yüzde 70,6’sı erkek ve yüzde 29,4’ü kız çocuğu olmak üzere 720 bin çocuk işçi bulunmaktadır. Türkiye’de çocuk işçiliğin gerçek boyutları ise verilerde perdeleniyor. Çocuk işçiliğin azaldığına dayanak gösterilen istatistiklerde sayısı 1,5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrenci olmak üzere çocuk işçiliğin ana gövdeleri eksik. Öte yandan çocuk işgücü anketleri, Türkiye’de mevsimsel olarak, çocuk işçiliğin en az olduğu Ekim ila Aralık aylarında yapılıyor, bu da çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını gizliyor. Bunlar göz önüne alındığında, bugün Türkiye’de en az 2 milyon (yaz aylarında 4 milyon civarı) çocuk işçi olduğu görülmektedir.

3- Bu duruma ek olarak yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afganistanlı mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte altı milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını oluşturan göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil oluyor. Bu da patronlar açısından, ücret pazarlığı imkânı olmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir.

4- Tam da bu yüzden çocuk işçilik azalmak yerine giderek daha da artmakta ve çok ağır ve tehlikeli işlere doğru kaymaktadır. Türkiye’de çocuk işçilerin yüzde 30,8’i tarım, yüzde 23,7’si sanayi, yüzde 45,5’i ise hizmet sektöründe çalışıyor. Çocuk emeği, çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında kabul edilen sokakta çalışma, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalışma, aile işleri dışında, ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işlerinde çalışma alanlarında yoğunlaşmaktadır.

5- Çalışan çocukların ise sadece yüzde 65,7’si eğitimine devam edebilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okulda olması gerekirken çalıştığını tespit ettiği ancak “ulaşamadığı” çocuk sayısını yaklaşık 440 bin olarak açıkladı. Salgın döneminde çocuk işçilerin çoğunluğu ücretsiz internet, gerekli ekipman ve donanımın olmaması nedeniyle uzaktan eğitimine devam edemedi. Çocuk işçiliği besleyen politikalar sonucu Covid-19 salgını sürecinde çocuk işçilik daha da arttı. Bu süreçte bir yandan çocuk işçi sayısı artarken, çocuk emeği sömürüsü daha da derinleşti, kuralsızlaştı.

6- Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım, Türkiye’de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu işkolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Tarım işçisi çocukların yüzde 64’ü 5–14 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Yani tarımda çocuk emeğinin yoğun olmasının iki yönü bulunuyor: Bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz’…

7- Çocuk işçiliğin diğer biçimini ise çırak ve stajyerlik oluşturmuştur. MEB ile sermayenin işbirliği çerçevesinde çocuklar organize sanayide ve fabrikalarda uzun çalışma saatlerinde, çok düşük ücretlerle çalıştırılmaktalar. Çalışma sürelerinin bir kısmı teorik eğitime ayrılan çıraklar öğrenci sayılmakta, MEB’in belirlediği işkollarında çıraklık sözleşmesi yapılarak çalışmaktadır. Stajyer çocuk işçilerin notunun yarısını patron vermektedir. Bu koşulları yüzünden çok ve ucuza çalıştırılırlar. Hatta meslek okulları sanayinin fason işletmeleri haline gelmiştir. Çünkü Koç’un da dediği gibi “Meslek lisesi memleket meselesi”dir.

8- Mesleki ve teknik eğitim vasıtasıyla çocukların işçileşmesinde bir ivme de 4+4+4 eğitim sistemi olmuştur. Eğitim-Sen’in hazırladığı “Çatışmaların Eğitim-Öğretim ve Öğretmenler Üzerindeki Etkisi Anketi”ne göre bu uygulamanın başlatıldığı 2011-2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken son üç yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı yaklaşık 10 kat, özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise 17,5 kat gibi astronomik bir artış göstermiştir.

9- Yukarıdaki grafikten de göründüğü gibi yasalar, uluslararası sözleşmeler, ulusal programlar çocuk işçilerin sağlığını koruyamamıştır. İş cinayetleri sonrası adaletsizlik, cezasızlık bir kural haline gelmiştir. Örneğin 13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can verdi, hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirildi ve işverenine açılan davada 30 bin 40 TL ceza verildi ve bu 24 taksite bölündü. Örneğin 16 yaşındaki otel işçisi Muhammet İsa Soysal’ın ailesinin açtığı davada mahkeme, “65 yaşına kadar yaşar, asgari ücretle çalışırdı. Hayatı boyunca da 47 bin lira kazanırdı” diyerek tazminat kararını verdi. İşte bu ve verebileceğimiz onlarca karar da durumu özetlemektedir.

10- Hal böyle iken 2014 yılında yapılan Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 103. oturumunda konuşan dönemin Çalışma Bakanı Yardımcısı Halil Etyemez, özellikle çocuk işçiliği ile mücadele çerçevesinde alınan önlemler sayesinde, bu sorunun artık Türkiye’nin gündeminden çıktığını söylemiştir. Yine dönemin AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Türkiye’nin çocuk işçi çalıştırmayla mücadelede başarılı olduğunu belirmiş ve “Türkiye’nin 2014 itibarıyla çocuk işçi çalıştırmayı bitirmeyi taahhüt ettiğini ve ILO’nun Türkiye’yi 2006 yılında çocuk işçilikle mücadelede başarı sağlayan üç ülkeden biri seçmesine neden olduğunu” ifade etmişti. İktidar ve uluslararası kurum-kuruluşlar Türkiye’deki çocuk işçiliğini görmezden gelme konusunda hemfikirdir.

Dönem dönem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yoksulluğun gün be gün derinleştiği Türkiye’de “gençlerimize en az 3 çocuk, mümkünse daha fazlasını tavsiye ediyorum” sözleri esasen güvencesiz emeğin çoğalması isteğinden başka birşey değildir. Bu emek sömürüsünün de önemli bir kaynağını çocuk işçiler oluşturmaktadır ve oluşturacaktır. Ancak bizler de çocuklarımızın bugününe ve geleceğine dair mücadele edeceğimize söz veriyoruz.

Çocuklarımızın İş Cinayetlerinde Ölümüne Sessiz Kalmayacağız!

Ek: Çalışma Bakanlığı ve SGK’nın çocuk işçi ölümleri verilerindeki tutarsızlıklar
Türkiye’de çocuklar için çıkarılan yasalara dahi uyulmuyor, çalışan çocuklar korunmuyor ve çalışması yasak olan işkollarında çalışmanın yanında 15 yaşın altında da çocuklar çalışıyor. Ayrıca çocuk işçi sağlığı ile ilgili bir çalışma yapılmıyor ve hatta Çalışma Bakanlığı ve SGK, çocuk işçi ölümlerine dair çelişkili ve eksik açıklamalarda dahi bulunuyor.

Örneğin eski Çalışma Bakanı Faruk Çelik, CHP eski İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in verdiği 2002-2014 yılları arasında hayatını kaybeden çocuk işçilere ilişkin soru önergesine Nisan 2015’te cevaben; 2002’de 1, 2003’te 4, 2004’te 4, 2005’te 3, 2006’da 10, 2007’de 7, 2008’de 11, 2009’da 13, 2010’da 10, 2011’de 22, 2012’de 5, 2013’te 21 ve 2014’te ise 16 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiği belirtmiştir.

Oysa CHP eski İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin aynı içerikteki soru önergesine Ekim 2014’te cevaben; 2003’te 18, 2004’te 29, 2005’te 27, 2006’da 29, 2007’de 28, 2008’de 29, 2009’da 12, 2010’da 24, 2011’de 24, 2012’de 15 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiği belirtmişti.

SGK kayıtlarına göre ise 2007 yılında 4, 2008 yılında 4, 2009 yılında 1, 2010 yılında 17, 2011 yılında 7, 2012 yılında 3, 2013 yılında 18, 2014 yılında 15, 2015 yılında 12, 2016 yılında 12, 2017 yılında 14, 2018 yılında 14, 2019 yılında 5 ve 2020 yılında 6 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir. Bu veriler Çalışma Bakanlığı verileri ile çelişki içinde ve daha azdır. Sosyal medya hesaplarında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocukların isim, işkolu, yaş, şehir gibi bilgilerini de paylaşan bizlerin, İSİG Meclisi’nin bilgilerine kıyasla ise çok azdır. Yani resmi veriler çelişkilidir ve çocuk işçi ölümlerini saklamaktadır. Bu yüzden 2002-2012 yıllarında çok daha fazla çocuk işçinin hayatını kaybettiğini ancak İSİG Meclisi’nin raporlarının yayınlanmaya başlandığı 2013 yılı itibarı ile bu durumun saklanamadığını söylemeliyiz.

Yine tartışmalı bir husus da 18 yaşında ölen işçilere dair olan bilgilerdir. İSİG Meclisi olarak bizler tespit ettiğimiz 18 yaşında iş cinayetinden ölen işçilerin tamamının “18 yaşını doldurup doldurmadığından” emin değiliz. Yani hayatını kaybeden çocuk işçi sayısı daha da bizim kayıtlarımızdan da fazla olabilir. Bu noktada gerek SGK gerekse İSİG Meclisi’nin 18 yaşında çalışırken hayatını kaybeden işçi verilerini de (2013-2021 yılları) paylaşıyoruz.

SGK’ya göre 2013’te 28, 2014’te 21, 2015’te 17, 2016’da 15, 2017’de 14, 2018’de 17, 2019’da 8 ve 2020’de 7 on sekiz yaşındaki işçi hayatını kaybetmiştir. İSİG Meclisi olarak bizler de 2013’te 18, 2014’te 20, 2015’te 20, 2016’da 19, 2017’de 18, 2018’de 27, 2019’da 14, 2020’de 13 ve 2021’de şu ana kadar 10 on sekiz yaşındaki işçinin hayatını kaybettiğini tespit ettik.

Son olarak SGK verilerine göre 2016, 2017 ve 2018 yıllarında birer olmak üzere 14 yaş ve altında ölen sadece 3 çocuk işçi vardır. Oysa İSİG Meclisi olarak bizler her yıl hazırladığımız infografiklerde yaş oranlarını da açıklamaktayız. Hatta tabloda da görüldüğü üzere iş cinayetlerinde ölen çocuk işçilerin yaşlarını da tek tek paylaşıyoruz. 2013-2021 yılları arasında:

4 yaşında 2 çocuk, 5 yaşında 4 çocuk, 6 yaşında, 4 çocuk, 7 yaşında 4 çocuk, 8 yaşında 12 çocuk, 9 yaşında 11 çocuk, 10 yaşında 21 çocuk, 11 yaşında 10 çocuk, 12 yaşında 27 çocuk, 13 yaşında 35 çocuk, 14 yaşında 52 çocuk, 15 yaşında 77 çocuk, 16 yaşında 118 çocuk ve 17 yaşında 174 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir…

Kaynak: İşçi Meclisi