23 Nisan, Egemenlik ve Kanal İstanbul: Bir Bayramın Gölgesindeki Tehdit

Türkiye bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarken, egemenliğin temel ilkesi olan “kayıtsız şartsız milletin” iradesi, hem sembolik hem de pratik düzeyde ciddi bir sınavdan geçiyor. T24 yazarı Çiğdem Toker’in kaleme aldığı son köşe yazısında, Kanal İstanbul projesi üzerinden egemenlik tartışması yeniden alevlendi. Yazı, projeye dair teknik, ekonomik ve siyasal eleştirileri bir araya getirerek 23 Nisan’ın anlamı çerçevesinde dikkat çekici bir analiz sunuyor.

Çiğdem Toker’e göre Kanal İstanbul projesi, yalnızca bir altyapı yatırımı değil, doğrudan Türkiye’nin ulusal egemenliğine ilişkin kritik bir mesele. Projenin en önemli sorunlarından biri, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni devre dışı bırakma riski taşıması. Bu yönüyle, projenin ulusal egemenliği zayıflatabileceği iddiası, sadece çevresel değil aynı zamanda stratejik ve siyasal bir endişe kaynağına dönüşüyor.

Gemi Trafiği Azalıyor, Gemi Garantisi Veriliyor

Hükümet, İstanbul Boğazı’ndaki yoğun deniz trafiğini gerekçe göstererek Kanal İstanbul’u savunmuştu. Ancak Toker, son yıllarda Boğaz’daki gemi geçiş trafiğinin düştüğünü gösteren verilere rağmen bu durumun kamuoyuyla paylaşılmadığını vurguluyor.

Dahası, Kanal İstanbul’dan geçecek gemilere ilişkin, türlerine ve büyüklüklerine göre döviz cinsinden geçiş garantileri verilmesinin planlandığı aktarılıyor. Bu da tıpkı yap-işlet-devret projelerinde olduğu gibi, uzun vadeli kamu yükümlülükleri ve bütçe riskleri yaratıyor.

Sazlıdere Barajı ve Konut İhaleleri

Yazının çarpıcı başka bir noktası da, İstanbul’un önemli içme suyu kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı çevresinde, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) görüşü alınmadan gerçekleştirilen konut ihaleleri. Toplam 55 milyar lira değerindeki bu ihaleler, Toker’e göre hükümetin “seyir güvenliği” gerekçesinin samimiyetine gölge düşürüyor. Zira barajın korunması gerekirken, çevresine büyük inşaat projeleri yapılması ekolojik tahribatı kaçınılmaz hale getiriyor.

İnşaat Süresi ve Siyasi Gerçeklik

Toker, 1500 sayfalık fizibilite raporuna atıfla, proje koridorunun inşaatının 84 ay (7 yıl) süreceğini, hafriyat ve inşaat faaliyetlerinin ise 48 ay (4 yıl) devam edeceğini aktarıyor. Bu sürelerin, siyasal belirsizlik ve ekonomik kriz ortamında projeyi daha da riskli hale getirdiğini belirtiyor. “AKP iktidarının siyasal ömrü bu projeye yetecek mi?” sorusunu ortaya atıyor.

Sembolik Bir 23 Nisan: İmamoğlu ve Egemenlik

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna tepki olarak TBMM’deki 23 Nisan resepsiyonuna katılmayacağını duyurdu. Ulus’taki ilk Meclis binası önünde halka seslenecek olan Özel’in bu kararı, egemenliğin “milletin” olduğuna dair anayasal ilkeleri hatırlatma çabası olarak yorumlandı.

Özel ayrıca, Silivri Cezaevi’nden kamuoyuna seslenen İmamoğlu’nun Kanal İstanbul konusundaki uyarılarını TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme taşıdı. Böylece, ulusal egemenlik tartışması, yalnızca semboller düzeyinde değil, büyük altyapı projeleri ekseninde somut siyasal mücadelelere dönüşmüş oldu.

Bayramın Gölgesinde Gerçekler

Toker’in yazısı, 23 Nisan gibi anlamlı bir günde egemenlik kavramının içinin nasıl boşaltıldığına dair güçlü bir hatırlatma niteliği taşıyor. Kanal İstanbul, yalnızca çevresel değil, siyasal, ekonomik ve hukuki anlamda Türkiye’nin geleceğini doğrudan etkileyecek bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Bu yönüyle, “kayıtsız şartsız milletin” olan egemenliğin nasıl şekilleneceği, yalnızca seçim sonuçlarıyla değil, kamu politikaları üzerindeki demokratik denetimle de doğrudan ilişkili.


Kaynak: Çiğdem Toker, “23 Nisan, egemenlik ve Kanal İstanbul”, T24, 22 Nisan 2024.