Unutmalı mı, unutmamalı mı?

Yazıya kendimle başlayayım ben “unutma özürlüyüm”…
Beni bile dehşete düşüren korkunç bir hafızam var… Ama olaylar, insanlar ve hisler konusunda… Ama kendi yazdığın yazılardan bir satırı ezbere söyle deseniz bilmem… Tek seferde ezbere okuduğum hiçbirşey yoktur. Ne sevdiğim şairlerden ne bir satır bilirim ezbere, ne de iki dua dışında bir duayı ezbere bilirim… Bunun sebebi kırklı yaşlarda fark edilmiş, “biz çocukken yoktu ki böyle şeyler fark edilsin” disleksi sıkıntımda olabilir elbette ama bu başka bir konu… Yani ben haddinden hızlı okuma, olandan farklı kelimeler görme, sayılarla olan sorunum, beni komik duruma düşüren hatalarımla baş etmek için geliştirdiğim aşırı dikkatle, kapasitemi zorlayarak iş yapma inadımın sebebinin bu olduğunu bilmeden okullar bitirdim. Tüm okul hayatım boyunca ezberleyemeyeceğimi bildiğim için kitapları okul başlamadan edinip okudum ve özetlerini not alarak çalıştım. Mantık okuyana kadar matematik benim için bir kâbustu. Hayatımda hiçbir formülü ezbere bilemedim… Hiçbir eğitmenim bunu fark etmedi mi bilmiyorum… O zaman bu konular yoktu… Ama ilkokul hocamın ne kadar iyi bir eğitmen olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Bana saati ve çarpım tablosunu öğretmek için bulduğu yöntemler gerçekten takdir edilesi… ( Çarpım tablosunu ezbere okuyamam, hatta alfabede bile şaşırırım, saat ise analog ise benim onu okumam hala imkânsızdır.) Önce babamla birlikte bana kartondan bir saat yaptırdı. Üstündeki akrep ve yelkovan hareket ediyordu… Onu sınıftaki dolabın üstüne koydu ders anlatırken arada dolaba gidip akrep ve yelkovanın yerini değiştirip “Emine, saat kaç?” diye sordu defalarca… Bunlar beni kötü bir öğrenci yapmadı çünkü bunların yerine çok okumayı ve unutmamayı koydum bir şekilde…

Belki de bunlardan sebep acayip bir hafızam vardır. Tek kayıp dönem babamın öldüğü senede… Ki onda bile birçok insandan fazlasını hatırlıyorum…

Unutmamak nasıl bir şey size anlatayım… Her şeyden önce yaşamınızı zorlaştırıyor. İyi ya da kötü ayrımsız bir unutmamak benim ki… Anlar, insanlar, kokular, hisler… Hatırlamak “saklamak” demek… Biriktirmek, zor ayrılmak, zor vazgeçmek ya da bazen unutmadığın için affedememek… Affetmeyi öğreneli çok zaman oldu… Çünkü kin duygusu geliştirmek, büyütmek ve böylesi bir yükle yaşamak en son isteyeceğim şey… Ben unutmamanın istem dışı halindeyim… Yani bile isteye aklımda tutmuyorum. Ordalar ve hep benimle birlikteler bütün anılar… Muhtemel gerekçelerle, istemsizce zihnimde yer tutan detaylar ve fikirler uçuşması benim için tüm anılar…
Dümdüz eden, yitip giden bir aşk, dost kazığı ya da babadan yenen okkalı bir tokat…

Her ne kadar izlerin her birinin derinliği farklı olsa da ve yaşanılanların hafızada eski canlılığıyla yer etmeyeceği belli olsa da benim için hepsi oradalar. Önceleri akla geldikçe içi acır insanın unutamadıklarından, zaman geçer, hayat akar, bir bakmışsın unutamadığın diyaloglar sadece isimlere, ayrıntılar tek bir cümleye dönüşmüş hafızanda…
Bence unutmamak unutmaktan daha zordur.

Şimdi burada verdiğim her sözü tuttuğumu iddia etmeyeceğim tabii ki; ama benim gibi hiçbir şeyi unutamıyorsanız insanlarla ilgili karar mekanizmanızda onların verdikleri sözleri tutup tutmaması da sizin için çok önemli oluyor…

Hayatımın çok önemli kısmını önce hiçbir şeyi hatırlamayan, kolayca unutan bir koca ile sonra sevgili ile geçirmiş bir kadın olarak diyebileceğim tek şey “unutmak” iyidir… Yükü azaltır, insanı hafifletir… Onlar kadar şanslı olamadığım bu konu nedeniyle belki de onlar bugün bana yaptıkları hiçbir şeyi hatırlamazken ben her şeyi hatırlıyorum. Ve onlar için geri dönmek hep mümkün iken benim için ruhumda derin uçurumlar yaratan bir konu oluyor…

Çünkü benim unutmamam ve hafızamdan silmiyor olmamın benim hayatımda başka bir yönü var… Hayatıma dokunmuş insanları ben unutmadığım için, ben silip atmadığım için onlar da benim hayatımdan bir türlü gitmiyorlar sanırım… Üzüntülü ve sıkıntılı anların vefakâr arkadaşı vasfımın sebebidir kendisi…

Unutmamak insanın sadece başkalarıyla ilişkisinde bir sıkıntı ya da avantaj değil, kendisiyle ilişkisinde de bir sıkıntı ve bazen avantajdır. Hatalarını bilmek, onları tekrarladığının farkında olmak… Yaptığın doğru şeyleri unutmayıp tekrarlamak… Bu belki de hiçbir alışkanlığımın olmama sebebidir. Ya da başka değişle tek alışkanlığımın sevdiğim insanlar olmasının sebebidir.
Unutmamak kimi zaman uğursuz bir lanet, kimi zaman üst üste yığılmış gereksiz ayrıntılardan oluşan bir zihin hurdalığı, kimi zamansa yol bittiğinde iz sürmek için yere serilip bakılacak bir haritadır benim için…

Her ne kadar beynimin içinde geçmişin izlerinden sıyrılmış hür bir ben yaratmaya çalışsam da çoğu zaman edimlerime ve hislerime yön verenler geçmişte yaşadıklarımdır.

Yani özetle zaman zaman bu bünyede B12 eksikliği ihtiyacı duymuyor değilim… Unutsam dediğim çok şey var…

Ya da bugün şimdi unutup tam bu noktada oluruna bırakmanın tam sırası dediğim bir yer var… Çünkü bazen mutlu olmak için, mutlu olmaya izin vermek için o ana kadar olanları unutmak ve geleni sevgiyle kucaklamak gerekiyor…
Bu yazıyı buraya bırakıyorum belki bir gün unuturum diye…
En sevdiğim kitaptır “Kolera Günlerinde Aşk”, şöyle başlar…

Yani…
“Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep.”
Yaşamı unutmamak üzerine kurulu olanlar anlarlar ne dediğimi…
Ama yine de şunu hatırlatmak gerekiyor bünyeye…
HAFIZA-İ BEŞER NİSYAN İLE MALULDÜR…
Yani ben de unuturum bir gün…

Emine AKI
Latest posts by Emine AKI (see all)