Türkiye’deki mülteci sorunu üzerine…

Suriye’li mülteciler üzerine yapılan tartışmalar, sosyal medyada ırkçılık ve cinsiyetçilik zehirine bulanırken, asıl tartışılması gereken konular arada kaynıyor. Son yıllarda, Türkiye siyasetindeki bu tarz ve üslup nedeniyle herhangi bir sorunu tartışmak imkansız hale geliyor. Bu ÅŸekilde sabote edilen tartışmalarda zaten çetrefilli olan Suriye’li ve Afgan mülteciler meselesi, hangi uçtan tutsanız elinizde kalır. Ama her zaman baÅŸka bir çözüm vardır, bunu da unutmamak gerek.

Son günlerde yaygınlaÅŸan Suriye’li kadınlar ile Ukrayna’lı kadınları karşılaÅŸtıran twitler ve yorumlardan vıcık vıcık ırkçılık ve cinsiyetçilik akıyor. Suriye ya da Ukrayna, ikisi de aynı acının rengi… SavaÅŸtan canını zor kurtaran insanların üzerine böyle yorumlar yapmak, hatta kendilerince ÅŸaka yapmak her ÅŸeyi geçelim insani etiÄŸe sığmaz. Ukrayna savaşının görüntülerini izlerken hafızamda Suriye iç savaşının ilk yılları canlanıyor. OrtadoÄŸu ya da Avrupa, aynı insani trajedi. Böyle zamanlar adeta turnusol kağıdı gibi, toplumun içindeki o canavar açığa çıkıyor. Amerika ile Rusya’nın bu kanlı satranç oyununda bazen insanlar kendini fanatizmin tehlikeli sularına kaptırıyor. Böylesi süreçlerde siyasetçilere çok iÅŸ düşüyor lakin ara ki bulasın. Akl-i selime ihtiyaç var oysa. Tabi ki bu yangını körükleyenler olacaktır her daim ama siz hangi tarafta duracaksınız? Ortalık toz duman olsa dahi akl-i selim davranmakta ve tartışmakta fayda var.

Türkiye’deki mülteci sorununda insanların rahatsızlığının temel nedeni ekonominin ötesinde yaÅŸam tarzı ve kültürel uyuÅŸma sorunu gibi görünüyor. Yine Ukrayna’lı mülteciler için Avrupa’ya yapılan haklı eleÅŸtiriler var. Burada devletlerin politikaları ile toplumların yaklaşımı ayrıştırılmalı diye düşünüyorum. Mesele Ukrayna’lıların sarı saçlı, mavi gözlü, hristiyan olmalarının ötesinde yaÅŸam tarzı gibi görünüyor.

Yaklaşık sekiz yıldır politik mülteci olarak Fransa’da yaşıyorum. Yani pratikte epey deneyim edindim diyebilirim. Farklı bir ülke, farklı bir dil, farklı bir kültür ile tanışıyorsunuz. Bir yanda ise geride bıraktığınız ülkeniz.. Elbette bu süreç oldukça sancılı bir süreç… Içinde bulunduÄŸunuz topluma adapte olmanız gerekiyor. Tabi toplumunda size adapte olması lazım. Yani şöyle özetleyebilirim, siz gittiÄŸiniz yeni ülkenin toplumunu tanımaya, anlamaya çalışırken, o ülkenin toplumu da sizi tanımaya, anlamaya çalışıyor. Karşılıklı geliÅŸen bir süreç yani. Bunun için en önemli iletiÅŸim aracı tartışmasız dil. Önce dil öğrenmeniz gerekiyor. Tabi dil öğrenmek, ögrendiÄŸiniz dili geliÅŸtirmek ise zahmetli ve emek gerektiren bir süreç… Fakat kırık dökük bir fransızcayla da konuÅŸsanız bir ÅŸekilde kendinizi ifade edebilmeniz ve karşınızdakini anlamaya çalışmak önemli. Bunu karşılıklı kabüllenme süreci diye ifade edebilirim. Kültürel, dinsel (semavi dinler yahut ateist veya deist olmak), eÄŸitim, yaÅŸam tarzı gibi etkenler bu sürecin uzamasını ya da daha hızlı olmasını saÄŸlar. Bazen de toplumların birbirine karşı önyargıları olabiliyor, bu da ayrı bir sorun.

Avrupa’da ülkeden ülkeye göre deÄŸiÅŸse de her ülkenin bir entegrasyon planı mevcut. Plansız ve kontrolsüz bir ÅŸekilde hareket edilmiyor. Türkiye’deki sorun tam da bu noktada baÅŸlıyor. Türkiye’de yaklaşık 4 milyon Suriye’li var. Peki, bu insanları ülkeye kabül ettikten sonra bir mülteci politikası oluÅŸturuldu mu? Entegrasyon için kurum ve koÅŸullar oluÅŸturuldu mu? Yani bir entegrasyon planı var mı? Mültecilerin Türkçe öğrenebilmesi için ücretsiz dil kursları… Meslek edindirme ve istihdam politikası… Ãœniversite okumak isteyen mültecilere, eÄŸitim için destek sunma… Kültürel olarak, laik bir ülkenin yaÅŸam tarzına entegre olmalarını saÄŸlamak ve baÅŸkaca baÅŸlıklar altında bir plan oluÅŸturulabilir.

Ä°kinci büyük sorun, AKP hükümetinin Suriye politikası. ErdoÄŸan hükümetinin ihvancı, selefist ideoloji ve politikalara yakınlığı. Zaten, Türkiye’deki asıl sorun ağırlıklı olarak selefist mültecilerin bulunması. DAIÅž ve diÄŸer radikal islamcı örgütlere katılanlarla veya sempati duyanlarla diÄŸer Suriye’lileri aynı kefe koymamak gerek. Emniyet güçleri ve istihbarat, bir solcu aktivistin peÅŸine bile onlarca elemanını seferber ediyor. Ki ÅŸayet iki solcu biraraya gelirse bir süre sonra operasyon yemeleri büyük ihtimal. Fakat, kafa kesen, kadınlara tecavüz eden bu radikal islamcı militanlar, Suriye iç savaşında insanlık suçu iÅŸleyen cihadistler sokakta rahatça gezebiliyor. 2015’te Suruç ve Ankara Garı patlamaları Türkiye toplumunun hafızasına büyük bir travma olarak kazındı.

Bu arada belirtmeliyim ki 2015 yılı sadece Türkiye için deÄŸil Fransa için de travmatik bir yıldı. Charlie Hebdo katliamında onbir yazar ve çizer öldürüldü. Bataclan katliamında yüzden fazla kiÅŸi öldü. Anayasası’nda laiklik olan dört ülkeden ikisi Fransa ve Türkiye. Aynı tarihte radikal islamcı gruplar tarafından gerçekleÅŸtirilen eÅŸ zamanlı saldırılar insanı düşündürüyor.

Türkiye’deki mülteci sorununa dönecek olursak, en çok tartışılan konulardan biri sosyal yardım meselesi. Birincisi sosyal yardımlar öyle büyük meblalar deÄŸil, bir insanın yaÅŸamını sürdürebileceÄŸi kadar. Ä°kincisi, mülteciler için BM fonundan bütçe ayrılıyor. Bu insanların yeni bir yaÅŸam inÅŸa etmesi için yeterli bir miktar bile deÄŸil. Garibanın, yoksulun iki kuruÅŸuna göz dikip, laf etmek yerine sorunun merkezine bakılsa daha iyi olacak.

Suriye’li diye yaygara koparıp, ırkçılığa benzin taşımak yerine çözüm üzerine kafa yormalı. Unutmayın her insan bir gün savaÅŸ nedeniyle yahut politik düşünceleri nedeniyle mülteci pozisyonuna düşebilir. Yaklaşık yedi sekiz yıldır bu insanlar Türkiye’de yaşıyor. Kendilerine bir yaÅŸam kurmuÅŸlar, çocukları Türkiye eÄŸitim sisteminde okuyor. Bir jenerasyon sonra bu çocuklar kendini Türkiye’ye ait hissedecek. Almanya’daki dördüncü, beÅŸinci kuÅŸak Türkleri düşünün.

Türkiye’deki mülteci sorununda tartışmalar uç yaklaşımlara sıkışmış olsa da, hatta velev ki Suriye ile anlaÅŸma yapılsa da bu sorun hep olacak. Bu konuda Avrupa’nın entegrasyon politikaları örnek alınabilir. Birebir aynı olmak zorunda deÄŸil. Demokratik kitle örgütleriyle birlikte bir yol hattı çizilebilir. Türkiye bu konuda kendini geliÅŸtirip, iyi örnekler yaratarak da ilerleyebilir.