Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’nun Nisan 2025 raporuna göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 26 bin 178 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 79 bin 413 TL’ye yükseldi. Bu rakamlar, yalnızca birer ekonomik gösterge değil; bu ülkenin milyonlarca insanının içine itildiği çaresizliğin ve terk edilmişliğin belgeleridir. Çünkü açlık artık bir istatistik değil, fiili bir yaşam koşuludur.
Bugün Türkiye’de asgari ücret 22.204 TL. Yani iktidarın “en az yaşam” standardı olarak tanımladığı bu ücret, bir ailenin yalnızca karnını doyurabilmesi için gereken miktarın neredeyse 4 bin lira altında. Bu fark, yalnızca sayıların değil, hayatta kalma ile açlık arasında sıkışan milyonların gerçeğinin özetidir.
Açlık Sınırı: Asgari Geçim Yok, Zorunlu Yoksulluk Var
Açlık sınırının üstüne çıkamayan bir ücretle çalışan işçiye “asgari ücretli” değil, “zorunlu yoksul” demek daha doğru olur. Devletin belirlediği ücretle yaşamaya mahkûm edilen milyonlar, aslında açlıkla sınanan bir hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Gıda fiyatlarının her gün zamlandığı, kira ve faturaların gelirden büyük olduğu bir düzende, bu insanlar neyle geçiniyor? Hangi mucizeyle çocuk okutuyor, hangi sabırla yaşamı sürdürüyor? Bu soruların cevabı, ne TÜİK tablolarında ne de hükümetin büyüme söylemlerinde var.
Yoksulluk Sınırı: Orta Sınıfın Yok Oluşu
Yoksulluk sınırının 80 bine dayanması, Türkiye’de sadece yoksulların sayısının artmadığını, aynı zamanda orta sınıfın da büyük oranda çöktüğünü gösteriyor. Artık devlet memurları, öğretmenler, hemşireler bile borçla, ek işlerle ayakta durabiliyor. “Bir ev, bir araba” ideali yerini “bir ayı nasıl çıkarırız” sorusuna bıraktı.
Bugün tek maaşla geçinmek yalnızca zor değil, neredeyse imkânsız. Bu durum bir tercihin sonucudur: Sosyal devletten çekilmenin, kamusal hizmetlerin tasfiyesinin ve emeğin değerini yok sayan bir ekonomik anlayışın sonucu.
Enflasyon: Sessiz ve Sürekli Bir Soygun
Rapora göre, yalnızca gıdada değil; barınmadan ulaştırmaya, eğitimden sağlığa kadar her alanda yüksek oranlı zamlar var. Bu, yurttaşın tüm yaşam alanlarında adım adım yoksullaştırıldığını gösteriyor. Enflasyon, artık yalnızca bir ekonomik göstergeden ibaret değil; sistematik bir gelir transferi mekanizması, yoksuldan zengine akan bir servet makinesi haline geldi.
Gelir artışıyla gider arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Asgari ücret yılda bir kez güncellenirken, zamlar haftalık yaşanıyor. Halkın sabrı tükeniyor, umudu eriyor, sesi ise bastırılıyor.
Açlık Politiktir
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için gereken miktar 26 bin liraysa, bu ülkenin en yaygın ücreti olan 22.204 TL ile geçinmeye çalışan milyonların ne durumda olduğu çok açıktır. Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, siyasi bir tercihin ürünüdür. Ve bu tercih, toplumun büyük kesimini açlığa, daha geniş bir kesimini ise derin yoksulluğa mahkûm etmiştir.
Bugün yaşadığımız şey geçici bir kriz değil, yapısal bir çöküştür. Bu çöküş, emeği değersizleştiren, sosyal harcamaları kısan, servet sahiplerini koruyan bir düzenin sonucudur.
Unutmayalım: Açlık, fıtrat değil; politikadır. Ve bu politikanın karşısına dikilmedikçe, yoksulluk bu ülkenin kaderi olmaya devam edecektir.
- Açlık, Artık Bir İstatistik Değil: 26 Bin Liralık Hayatta Kalma Mücadelesi - 29 Nisan 2025
- Trump’ın 5.000 Dolarlık Bebek Bonusu Nüfus Artışını Sağlamaz — Doğum Oranlarını Yükseltmek İçin Daha İyi Yöntemler Var - 27 Nisan 2025
- Türkiye’nin Aktif Yaşlanma Karnesi Açıklandı: Yaşlılar Toplumdan Uzak, Kadınlar Geri Planda - 26 Nisan 2025