2024 ABD Başkanlık Seçimleri, yalnızca Donald Trump’ın Kamala Harris’e karşı kazandığı zaferle değil, aynı zamanda ülkede kadın düşmanlığının (mizojini) yeniden yükselişini simgelemesiyle de dikkat çekti. The Atlantic yazarı Megan Garber, Trump’ın seçim sürecinde kullandığı cinsiyetçi söylemlerin ve kadınların toplumsal rollerini kısıtlamaya yönelik politikalarının, Amerika’da kadın haklarına yönelik uzun süredir devam eden mücadeleyi nasıl tehlikeye attığını analiz ediyor. Trump iki seçim zaferini de ilginç bir şekilde, Amerika’da en üst makamlara kadar gelmeyi başarmış iki kadına karşı kazandı.
Kadınların “Özgürlüğüne Karşı” Bir Seçim
Megan Garber, makalesinde Trump’ın kadınlar üzerindeki denetimi ve kontrolü teşvik eden bir liderlik anlayışı sunduğunu belirtiyor. Trump’ın seçim kampanyası boyunca kadınların kamusal yaşamdan dışlanarak geleneksel “ev içi” rollere itilmesini savunduğunu ifade eden Garber, bu tutumun, kadınların özerkliğini tehdit eden bir mizojini dalgasına işaret ettiğini vurguluyor. Trump, bir miting sırasında yaptığı konuşmada “kadınların istese de istemese de korunmaya ihtiyaç duyduğunu” söyleyerek kadınları pasif bir koruma objesi olarak gördüğünü açıkça dile getirdi.
Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve Kadın Karşıtı Söylemler
Trump’ın kampanyasında yalnız değildi; yeni Başkan Yardımcısı J.D. Vance, kadın düşmanı söylemleriyle gündeme geldi. Vance, çocuksuz kadınları “kedi kadınları” ve “sosyopat” olarak nitelendirirken, menopoz sonrası kadınların topluma tek katkısının “torun bakmak” olduğunu savundu. Bu ifadeler, Trump-Vance yönetiminin yalnızca bireysel değil, kurumsal düzeyde kadın düşmanlığını pekiştirdiği yönünde endişelere yol açtı.
Seçim Gecesi Mizojini ve Sosyal Medya
Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından, Trump’ın destekçileri sosyal medyada kadın karşıtı söylemleri yaymaya devam etti. Beyaz üstünlükçü influencer Nick Fuentes, kadınların hak taleplerini küçümseyerek, “Vücudun benim seçimim. Sonsuza dek.” şeklinde alaycı bir paylaşım yaptı. Sağcı trol Jon Miller ise kadınların cinsel grev tehditlerini küçümseyen bir mesajla, “Sanki bir söz hakkınız varmış gibi” ifadelerini kullandı.
Mizojini Dalgası ve Politik Sonuçları
Garber, Trump’ın seçim zaferinin, kadın haklarına yönelik tehditlerin yalnızca kültürel düzeyde kalmadığını, aynı zamanda kurumsal bir mizojiniyi de güçlendirdiğini belirtiyor. Bu durum, kadınların kamusal alanda eşitlik mücadelesine karşı yeni ve daha sert bir dirençle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. The Atlantic’teki makalede, kadınların toplumdaki rollerine yönelik bu gerilemenin, cinsiyet eşitliği adına kaydedilen ilerlemeleri nasıl geri çevirebileceğine dair ciddi uyarılarda bulunuluyor.
Garber, ABD’de kadınların hak ve eşitlik mücadelesinin henüz tamamlanmadığını, aksine Trump’ın başkanlığıyla yeni bir zorluk aşamasına girdiğini ifade ediyor. Kadınların kamusal yaşamdan dışlanmaya çalışıldığı bir yönetim anlayışı karşısında, feminist hareketlerin ve cinsiyet eşitliği savunucularının daha kararlı bir şekilde mücadele etmesi gerektiği vurgulanıyor.
Kaynakça:
•Garber, Megan. “America Needs a Leader, Not a Salesman.” The Atlantic, Ocak 2025. Makale Bağlantısı
- Trump’ın Seçim Zaferi: Mizojini ve Cinsiyet Politikasının Yükselişi - 18 Aralık 2024
- Gazze’deki Çocukların Sessiz Çığlığı ve Travmanın Derin İzleri - 13 Aralık 2024
- 2100’e Doğru: İnsanın Doğaya Etkisi ve Altıncı Büyük Yok Oluş - 11 Aralık 2024