Tiyatro Ve Sosyal Hayat

Tiyatro, Yunanca theatron yani “görme yeri” sözcüğünden gelmektedir. Günümüzdeki anlamıyla çağdaş tiyatronun tarihi bağ bozumu tanrısı Dionysos adına yapılan dinsel törenlere dayanmaktadır.

Tiyatro, bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilenmesi amacıyla hazırlanmış gösterilerdir. Farklı bir şekilde duyguların ve olayların hareket (jest)ve konuşmalarla anlatılmasıdır. Genel olarak temsil edilen eser anlamında da kullanılır. Tiyatro, bir sahne sanatıdır. Tiyatro eseri, olayları oluş yoluyla gösterir. Bu yönüyle konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatı olarak da tanımlanabilir. Yaygın bir deyişle tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı olarak Shakespeare’in sözüyle de ifade edilir.

Tiyatro hayatı suni bir hayattır denilse sosyal hayatın da bu bakımdan hiç de tiyatrodan aşağı kalmayacağı ileri sürülebilir

Moreno, insan psikolojisinin tedavisinde ve insan ilişkilerinin incelenmesinde niçin tiyatro metoduna başvurmuştur? Çünkü toplum hayatıyla tiyatro oyunu arasında büyük bir benzerlik vardır. Gerçekten en küçüğünden en büyüğüne kadar her zümre, her toplum tiyatro sahnesine benzemez mi? Her birimiz bu geniş sahne içinde çeşitli rolleri üzerine alan, oynayan aktörler sayılmaz mıyız? Herhangi bir kimse aile içinde baba rolünde, otobüste, trende vapurda, dolmuşta yolcu rolünde, öğretmense öğretmen, tüccar ise tüccar rolünde, bir partiye, bir derneğe üye ise silik ya da gözde bir üye rolündedir. Her birimizin, hepimizin toplum denen bu sahnede böyle bin bir rolümüz yok mudur? Hangi rolü oynuyorsak o kılığa bürünmez miyiz? Mimiklerimizi, jestlerimizi, davranışlarımızı oynadığımız role göre ayarlamaz mıyız? Bu bakımdan toplum hayatı ile tiyatro hayatındaki benzerlik inkâr edilebilir mi? Biri tiyatro aktörü ise biri toplum aktörüdür. Toplum hayatı bir oyun ise tiyatro bu oyunun oyunu, onun bir yeniden tekrarıdır.

Oyuncuların özgürlük dereceleri bakımından da toplumla tiyatro arasında benzerlik vardır. Toplum hayatında oynanan rollerin nasıl farklı özgürlükleri varsa tiyatroda oynanan rollerin de özgürlük dereceleri vardır. Gerçekten toplum denen sahnede oynanan bin bir çeşit rolde geleneklerle, törelerle, adetlerle, kanunlarla, tüzüklerle, yönetmeliklerle katılaşmış bir hal alır. Toplum oyuncunun hareketlerini, davranışlarını, sözlerini, düşüncelerini son derece sınırlar. Bazen de oyuncuya sonsuz özgürlük verir. İşte bütün sosyal rolleri böyle en katılaşmışından en özgürüne kadar derecelendirerek sıralamak mümkündür.

Tiyatroda yüklenilen roller de böyle değil mi? Bir ucunda eserin metnine ve sahneye koyucunun tasarladığı hareketlere harfi harfine uyan aktörün son derece sınırlı rolü varsa, bir ucunda da sahnede tam bir özgürlük içinde oynayan Tuluatçının rolü vardır. Bu iki uç arasında da rollerin sonsuz dereceleri sıralanabilir. Tiyatro hayatı suni bir hayattır denilse sosyal hayatın da bu bakımdan hiç de tiyatrodan aşağı kalmayacağı ileri sürülebilir. Gerçekten sosyal hayatımız daha doğrusu insanlığımız hayvanlık temeli üzerine kurulmuş baştan aşağı yapma bir hayat değildir; Hayvanlık içgüdüleri gibi doğuştan değildir. Sonradan eğitimle kazanılmıştır. Eğitim yoluyla edindiğimiz her türlü alışkanlıkların, göreneklerin, dil gibi değerlerin durmadan tekrarlanması, tazelenmesi de bu yüzdendir. Bunlar devamlı şekilde işlenmez ise paslanır, bilinmez ise körleşir.

Demek ki toplum hayatı baştan aşağı yapma bir hayat, tiyatro da bu yapma hayatın yapması, onun geriden tekrarıdır. Öyle ise sosyal hayat ile tiyatro arasında bu bakımdan bir öz farkı yok, sadece bir derece farkı vardır. Moreno’nun tiyatro metodunu psikiyatride bir tedavi, sosyolojide de insan ilişkilerini incelemek için bir metot olarak ele almasını sosyal hayatla tiyatro arasındaki benzerlikte aramak elbette doğru olacaktır.

(Bu yazıyı 1987’de Üniversite öğrencisiyken yazmıştım. Yıllar sonra arşivlediğim okul yıllarımdaki ders notlarımı karıştırırken buldum.)

 

Arslan ÖZDEMİR