Suriyeliler gelmeden önce biz, tiril tiril keten masa örtülerinin üzerinde yerdik yemeklerimizi. Kimse ağzını şapırdatmazdı.
Fonda daima Bach çalardı.
Ne zarif, ne nazik insanlardık!
Kimse şehirlerarası otobüslerde, sinemalarda ayakkabısını çıkarmaz, şakır şakır tespih çekmez, cart cart sakız çiğnemez, çatır çutur çekirdek çitlemezdı!
Kimse sokaklara tükürmez, sümüğünü, balgamını atmazdı.
Asla çöpümüzü balkondan bırakmaz, halımızı komşumuzun çamaşırlarının üzerine çırpmazdık.
Bütün park, bahçe, kaldırım, cadde gibi kamusal alanlarımız ve binalarımız engelli vatandaşlarımıza göre tasarlanmıştı
Bu pis Suriyeliler gelmeden önce sokaklarımız mis gibi arapsabunu kokardı; şimdi leş gibi Arap kokuyor!
Onlar gelmeden önce biz! Ah biz Suriyeliler gelmeden önce ne mutlu, ne âdil, ne merhametli, ne bariş içinde yaşayan sevgi dolu insanlardık!
Asla ırk, dil, din, cinsiyet, cinsel tercih ayrımı, türcülük yapmaz, kendi âdetlerimizden önce dostlarımızınkini öğrenir, kendimizin bayramlarından önce onlarınkini kutlardık.
Saygıdan, nezaketten kırılır, toplu taşıma araçlarında yanımızdakiler otursun diye ayakta dururduk. Koltuklar hep boş kalırdı metrobüslerde.
Asla kimse kimseye yan bakmaz, birbirine pandik atmaz, kadınları evlenilecek ve eğlenilecek kadın diye ikiye ayırıp, annesi ya da karısı olmayanlara orospu muamelesi yapmazdı.
Çocuk yaştaki kız çocukları asla elli yaşındaki kerhane artığı heriflere satılmazdı.
Taciz, tecavüz, hırsızlık, yolsuzluk vakaları yok denecek kadar azdı. Onları da münafık ateyizler yapardı.
Cahil Suriyeliler gelip aklımızı çelmeden önce biz müthiş bilinçli insanlardık. Oyumuzu asla değil bir paket makarnaya, trilyonlara satmazdık.
Hem niye satsaydık ki, hepimiz toktuk.
Memurlarımız, işçilerimiz izinlerini Miami’de geçirir, akşamlari Bred-Angelina ile barbekü yapar, kapı komşuları Sibel Can’ı çekiştirirlerdi.
Hele ki o emeklilerimiz! Vırt zırt dünya turlarına çıkar, aşk gemilerinde fink atardı hınzırlar.
O kadar toktuk yani ki milletçe biz, bu aç Suriyeliler gelmeden önce!..
Bizim bu tokluğumuz karşısında hiçbir şekilde yamuk yapma şansı bulamayan hükümetlerimiz bir ağacın kurumasına yol açsa istifa, bakanlarımız bir kedinin ölümüne neden olsa intihar ederdi. Hatta, geçen sene bizim bu ulaşılamaz onur mertebemiz karşısında komplekse kapılan Japonlar milletçe harakiri yapıp intihara kalkışmıştı da, barış elçimiz Cübbeli Ahmet Efendi’nin şifalı üfürüğüyle hayata dönmüşlerdi.
Eğitim ve okuma düzeyimiz ise duyanlara parmak ısırtırdı. Orta öğrenim döneminde klasikleri bitirmeyen, utancından sokağa çıkamazdı. Çoğumuzun Oblomov’la siesta yapmışlığımız, Raskolnikof’a nasihat çekmişliğimiz vardı örneğin.
Gelecek kaygımız sıfırdı.
İşsizlik sıfırdı.
İstesek de müreffeh medeniyetler seviyesinin altına düşemezdik.
Suriyeliler gelmeden önce, deneysel sinema yapan bir yönetmen çekmekte olduğu yarı belgesel film için birkaç evsiz, tinerci, dilenci ve sokak çocuğu aramıştı da, hiçbir yerde bulamamıştı.
Çocuklarımız son teknoloji okullarda okur, hepsi üniversiteye firesiz girerdi.
Hepsi hukuku, tıbbı kazanacak düzeyde yetişirdi de, bazıları sırf şımarıklığına su ürünlerinde sazan olurdu.
Suriyeliler gelmeden önce biz, birer bilim yuvası olan tıp fakültelerinde asla kadavraya don giydirmezdik.
Hepsi ve daha fazlası bu pis, cahil, yobaz Suriyeliler yüzünden oldu amca!
Hep onlar bozdu bizim meleklerden masum, Sokrates’ten bilge, hepsi hoşgörü abidesi güzel insanlarımızın huyunu ahlakını!
Hem zaten bu iktidar da onların oyuyla gelmişti başımıza, savaş tezkerelerinin, dokunulmazlıkların kaldırılması vs. bütün pisliklerin altına imzayı çakan da onlardı, şimdi referandumdan EVET çıkarsa da onların yüzünden olacak.
Bize ne! Bize ne! İstemiyoruz biz onları amca! Gitsinler onlar!
- Zübükler Her Yerdedir - 9 Mart 2024
- Hepimiz Dilberiz - 28 Ocak 2024
- Bu Kadar Şuursuzluk Akla Ziyan – Rabia Mine - 19 Ekim 2023