Türkiye’nin enkazının ortasında Erdoğan’ın siyasi kaderi yatıyor

“Bizi gücüne, kudretine, büyüklüğüne inandırmaya çalışan bir şeyin yokluğuyla gece gündüz imtihan ediliyoruz. (Hayır, Tanrı değil).”

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Fatih Yaşlı’nın ifade ettiği bu sözler, 6 Şubat 2023’te ülkenin güney bölgelerini ve komşu Suriye’yi kasıp kavuran yıkıcı depremin şokunu yaşayan pek çok Türk’ün duygularını anlatıyor.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerini vuran 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem, sadece mahalleleri yerle bir etmekle kalmadı, 24 saat içinde Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yarattığı sözde “her şeye gücü yeten devlet” algısını da yerle bir etti.

Devletin başarısızlığı

“Yardım nerede , devlet nerede?” Bir zamanlar Erdoğan yönetiminin gururu olan ülkenin altyapısı harabeye dönerken onlar enkaz altında çaresizce beklerken. Uygun yardım kampanyalarının olmaması ve olumsuz hava koşulları nedeniyle erişilemeyen şehirler, etkilenen nüfusun çektiği acıyı artırdı.

Gaziantep-Adana karayolu harabe halindeydi. Malatya’da yeni açılan köprü çöktü, terminal çatısı hasar gören havalimanı sivil uçuşlara kapatıldı. Hatay’a (Antakya) bilim adamlarının uyarılarına rağmen Amik Ovası üzerine inşa edilen havalimanının pisti ağır hasar aldığı için hava yolu ile ulaşılamadı. Hatay’da yaralıların gittiği hastanelerin çoğu çöktü. Belediye binaları artık yoktu.

Türkiye’de 10 ili etkileyen depremin yarattığı travma çok büyüktü. Bu, devletten gelen yardımın ihtiyaç duydukları zamanda ortaya çıkmadığının anlaşılmasıyla daha da arttı.

Depremden 24 saat sonra Elbistan’a ulaşan Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın çektiği video, hayatta kalanların hala yardım bekleyen çılgın halini gözler önüne serdi. Yerle bir olan şehir beyaz bir kar örtüsüyle kaplanırken, Özcan var olan birkaç yardım görevlisinin hiçbir şey yapamadıklarını anlattı. Enkaza işaret ederek, “Burada canlı insanlar var,” dedi.

1999’da İstanbul’u vuran 7,4 büyüklüğündeki Gölcük depremi de enkaz altında kalanların çaresiz çığlıklarıyla ülkeyi sarsmış ve sonrasında ulusal siyaseti sonsuza dek değiştirmişti.

1999 felaketi sırasında yetkililere yönelik tepkiyi hatırlayan pek çok kişi, o dönemde gerçekten işleyen bir devlet olduğunu fark edince şok oldu. Bu son felakete yanıt verilmemesi, hükümetin kriz zamanlarında yardım sağlama konusundaki hazırlığı ve yeteneği hakkında soru işaretleri uyandırdı.

Yetersiz afet müdahalesi

Türkiye’nin İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), ulusal afet ve acil durumların ele alınmasından sorumludur. Afet müdahale yöneticilerinin askeri uzman olduğu diğer birçok ülkenin aksine, Türkiye’deki AFAD yöneticilerinin çoğu şüpheli niteliklere sahip İmam-Hatip mezunlarından oluşuyor. Teşkilat ayrıca personel yetersizliği ve büyük koordinasyon sorunları yaşamakla eleştirildi.

Depremin ardından ilk kritik saatlerde AFAD görevlileri enkaza ya hiç gelmedi ya da sadece not almaya geldi. Vinç ve inşaat ekipmanı gibi mevcut ekipmanların olmaması, etkilenen bölgelere ulaşmayı zorlaştırdı.

Karadeniz bölgesindeki deneyimli madenciler, depremin üzerinden 48 saat geçmeden sevk edilmedi. Buna karşılık Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 1999 Gölcük depreminde kısa bir süre içinde konuşlandırıldı, ancak bu sefer ilk 24 saatte sadece 3.500 asker konuşlandırıldı.

Sivil seferberlik ve sosyal medya yasakları

7 Şubat’ta Türk hükümeti afet bölgesinde olağanüstü hal (OHAL) ve bir haftalık yas ilan etti. Muhalefet belediyelerinden ve sivil toplumdan taşan desteğe rağmen, hükümet yavaş tepki vermesi ve hazırlıksız olması nedeniyle eleştirilere maruz kaldı. Ayrıca Türk Kızılayı yerde fiilen yoktu.

Erdoğan, yönetimine yöneltilen “yalanlara” ve “çarpıtmalara” zamanı gelince cevap vereceğini iddia ederek eleştirilere sert bir şekilde yanıt verdi. Ancak hemen ertesi gün sivil toplum tarafından arama kurtarma noktaları aracılığıyla hayat kurtarmak için kullanılan sosyal medyanın kapatılması büyük infiale neden oldu.

Erişim, ancak hayır işleriyle tanınan ünlü Türk şarkıcı Haluk Levent’in yetkililere seslenmesi ve sosyal medya yasağını “cinayetle eşdeğer” olarak nitelendirmesinin ardından yeniden sağlandı.

Türk ordusunun rolü

Belki de en çok tartışılan konu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) faciaya verdiği tepki oldu. Suriye’de 50 bin Türk askeri bulunmasına rağmen depremin ardından ilk 24 saatte sadece 3500 asker konuşlandırıldı.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türk birliklerinin hava şartlarından dolayı geciktiğini ve kara yollarının bozulduğunu açıklarken haklıydı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TSK’yı etkin bir şekilde harekete geçirememesi dikkatlerden kaçmadı.

1999 Gölcük depremi için yapılan yardım çalışmalarında görev alan emekli polisler, bu ayki depremin erken saatlerinde uyarılarda bulundu. Emekli Tuğamiral Cem Gürdeniz, Hatay’a yardım için amfibi gemilerin İskenderun Körfezi’ne gönderilmesi çağrısında bulundu. Bu arada Rusya, İspanya, İsrail gibi ülkelerden gelen ekipler çoktan sahra hastaneleri kurmuştu.

Uzmanlar, TSK’nın bu tür afetlere müdahale kabiliyetinin ve kapasitesinin 2016 darbe girişiminden sonra ve hatta öncesinde önemli ölçüde azaldığına dikkat çekti. Prestijli Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) kapatılması buna örnek olarak gösterildi.

Eski Karadeniz Komutanı Emekli Oramiral Türker Ertürk, hem doğal afetlere hem de dış tehditlere müdahalede ordunun rolünün önemine vurgu yaparak şunları kaydetti:

“Hükümet, Türk ordusunun sağlık tesislerini ve kabiliyetlerini ve sahra hastanelerini yok etti. TSK’nın bu tür işlere karışmaması için de kanun çıkardılar. TSK’nın EMASYA adlı güvenlik, asayiş ve yardım planları ile DAFYAR adlı Doğal Afet Yardım Planı vardı. Erdoğan kanunlar yaptı ve onları yok etti. Ordunun halkın yardımına koşmasını engelledi.”

Seçimler ve Erdoğan’ın AKP’sinin kaderi

Erdoğan’ın Türkiye’nin başındaki 20 yıllık dönemi, 1999 Gölcük depreminin açtığı yaralar üzerine inşa edildi. İronik bir şekilde, siyasi düşüşü artık 2023’te gerçekleşebilir.

9 Şubat’ta bir Türk yetkili Reuters’e “14 Mayıs’ta seçimlerin yapılmasının önünde ciddi zorluklar olduğunu” bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev süresi, ona yalnızca muhalefetinin onayını gerektiren bir savaş durumunda seçimleri erteleme olanağı tanıyor. Ancak şimdiden OHAL’i bir oyalama taktiği olarak kullanabileceği yönünde öneriler var.

Erdoğan, seçimlere doğrudan değinmeden bunun ipucunu vermiş olabilir: “Yüzbinlerce konutun alt ve üst yapısıyla yapılması anlamına gelen bu süreci kısa sürede tamamlayacağımıza inanıyoruz. Senden bir yıl istiyorum.”

Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Orhan Bursalı, Erdoğan’ın planlandığı gibi devam etmesi durumunda önemli kayıplardan korktuğuna inandığı için bu görüşte. Bursalı, bu hesaplamaya gerekçe olarak Türkiye’nin kötü ekonomik koşulları ve yolsuzluğu gösteriyor.

“Şimdi bu büyük deprem, seçimin ertelenmesi için doğal koşulları oluşturdu. Bu fırsat Saray’ın cebinde” dedi.

Dr. Fatih Yaşlı ise Erdoğan’ın seçimleri erteleme yetkisinin, cumhurbaşkanı muhalefetle uzlaşmayı başarsa bile uzak bir ihtimal olarak gördüğü “savaş durumunda” söz konusu olduğunu iddia ediyor.

Yaşlı, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 20 yıldır sürdürdüğü imar odaklı ekonomi ve rant dağıtımına dayalı siyasetin bu depremle çöktüğünü öne sürüyor. Türkiye’nin öfkesinin sadece deprem bölgeleriyle sınırlı olmadığını, ülke geneline yayıldığını ve Cumhurbaşkanı’nın özenle hazırladığı planları bozduğunu belirtiyor:

Deprem, zaten zor günler geçiren ve sandalyesi sallanan Erdoğan’ın işini zorlaştırdı. Normal yollarla yapılan bir seçimde kazanma ihtimalinin de zayıf olduğunu görüyor. Bu nedenle -eğer seçimi süresiz erteleme çılgınlığına girişmezse- önümüzdeki günlerde daha sert bir politika izlemekten, muhalefet üzerindeki baskıyı artırmaktan ve 2018’de ülkeyi seçime götürmekten başka çaresi yok. devletin tüm imkanlarını kullanacağı bir olağanüstü hal ortamı.”

Dış politikadaki sonuçlar

Dış politika analisti ve siyaset bilimci Aydın Sezer, Erdoğan’ın AKP’sinin zor bir durumla karşı karşıya olduğu ve depremin büyüklüğünün arkasına saklanarak ya da yıkımı “kader ve dine” bağlayarak ve halkı yatıştırmak için nakit dağıtarak sorunlardan kaçamayacağı konusunda uyarıyor. geçmişte.

Sezer, “seçim sadece iktidar devri değil, AKP için bir beka meselesidir” diyor. Bu, Erdoğan’ı Suriye’de “savaş” olarak yorumlanabilecek acil ve vahim bir durum yaratmaya zorlayabilir.

Bu koşullar ışığında, Türkiye’nin Batılı NATO müttefikleriyle, özellikle Suriye ile ilgili olarak, hassas ilişkilerini anlamak çok önemlidir.

Deprem, Türkiye ile Suriye’nin kaderini dakikalar içinde buluştururken, Ankara’nın Türkiye müttefiki ve El Kaide bağlantılı bölgelerin dışında yardım için sınırlarını açma ve hava koridoru oluşturma çağrılarına yanıt vermemesi manidardır. Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ).

Türkiye, depremden önce Rusya’nın arabuluculuğuyla Şam’la temas kurmuş, zaten Washington’un öfkesini çekmişti. Joe Biden yönetimi, Ankara ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında olası bir uzlaşmaya açıkça karşı çıktı.

Türkiye’de son deprem ve devam eden seçim gündemi, ülkenin nereye gittiği konusunda hararetli bir tartışmayı ateşledi. Biden yönetiminin Ankara’nın Suriye politikasına itiraz etmesi ve depremin mali yüküyle birlikte, artık çok büyük bir siyasi ve ekonomik baskı var. Türklerin Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılması konusunda.

Halihazırda yüksek enflasyon, yüksek döviz kurları ve düşen yaşam standartları ile boğuşan Türkiye ekonomisinin deprem nedeniyle 100 milyar doları aşkın mali kayba uğradığı tahmin ediliyor. Etkilenen bölge, 19,76 milyar dolar değerinde ülke ihracatının yüzde 8,7’sini oluşturuyor ve bölgeden yeni bir göç dalgasının yanı sıra üretim ve ihracatta azalma riski var.

Deprem sonrası Türkiye?

Bu kapsamda Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve AB’den uzun vadeli krediler tartışılıyor. ABD ve AB’nin hala NATO üyesi Türkiye’ye ihtiyacı var, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ittifakta güvenilir bir ortak olarak görmüyorlar.

Bu felaketin Türkiye’deki siyasi ve ekonomik dengeleri etkilemesi muhtemeldir ve yurt içinde sonucu belirsizdir. Erdoğan’ın depremden sonraki ilk hamlesi, ana muhalefet partisi sosyal demokrat Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) lideri hariç olmak üzere, Türkiye muhalefet bloğundaki sağcı partilerin liderlerini telefonla aramak oldu ve sağcı bir parti olasılığını artırdı. “milli birlik hükümeti”

Bu senaryo, Türkiye’nin Batı ve ABD ile yeniden hizalanması anlamına gelir. Seçimlerin muhalefetle uzlaşarak sonbahara ertelenmesi, batı ile doğu arasındaki denge politikasını sürdürürken, süresiz olarak ertelenmesi de doğuya dönme fikrini pekiştirecektir.

Türkiye karmaşık bir siyasi ve ekonomik durumla karşı karşıya ve ülkenin kısa vadede hangi yöne gideceği belli değil. Bu arada Türk halkı bu belirsizliğin, “kutsal devlet”in yokluğunun travmasını yaşıyor.

Bu makalede ifade edilen görüşler The Cradle’ın görüşlerini yansıtmayabilir.