30 Ocak’ta Ortak Politikalar Mutabakat Metnini ilan etti Millet İttifakı. Böylelikle daha önce duyurulan bir dizi ilke, program ve vaadin son hali metinleşmiş oldu. Bu çalışma bir hükümet programı taslağı aslında. Metne bakarak Millet İttifakı partileri iktidara gelirse ülkeyi nasıl bir geleceğin beklediğini de kestirebiliyorsunuz.
Önce genel bir tespitle başlayalım. İlan edilen metindeki “politika” kelimesi bence biraz ağır. Çünkü Millet İttifakının önümüze koyduğu öneriler şaşırtıcı derecede apolitik. Karşımızdaki şey politikadan çok, siyasa (policy) var. Nereden mi anlıyoruz bunu? Mutabakat metni Türkiye’nin kadim meselelerini ele alıp çözen bir bakış açısıyla yazılmamış. 240 sayfa içinde din-siyaset ilişkisi, siyasi partiler içinde demokrasi, Kürt sorunu, Alevi sorunu, aşırı merkeziyetçilik ve devletçiliğin yarattığı arızlar gibi Türk siyasetini derinden etkileyen hiçbir önemli meseleye değinilmemiş. Bu vasat şüphesiz ki basit bir unutkanlığın değil, bilinçli bir tercihin sonucu.
Metnin kabaca yarısı ekonomi politik meselelere ayrılmış. Tarım, sanayi, enerji, madencilik, turizm, ulaştırma esnaf ve küçük işletmeler ile ilgili bölümler ayrıntılı ve içerik olarak da ciddi önerilerle dolu. Diğer bölümlere baktığımızda ise üslubun yumuşadığı, somutluğun yerini temenni ve soyut ifadelere bıraktığını görüyoruz. Ekonominin tartışılmasını istiyor Millet İttifakı. Ekonomi indirgemeci bir bakış var. Sosyoloji ve siyasetten kaynaklanan ağır meseleler ise sonraya bırakılmış. Belki aralarında anlaşamadılar. Belki de zaten anlaşmaları mümkün değil. Kürt meselesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve din-siyaset ilişkileri gibi hususlarda ortak bir kararı yok İttifak mensuplarının. Bu arada ekonomi bölümüne dair ufak bir hatırlatma. Millet İttifakı kurmayları enflasyonu düşürüp istihdamı arttıracaklarını söylüyor. Peki, bu nasıl mümkün olacak? Muhalefetin temel iddiası AKP’nin ekonomiyi batırdığı yönünde. Bu iddia gerçekten de doğruysa bir acı reçete olmaksızın bozulan makroekonomik dengeleri yerli yerine oturtmak ve ülkeyi hızla düzlüğe çıkarmak mümkün mü? Bu arada Ali Babacan çizgisinin takip ettiği küresel ekonomiyle uyumlu neo-liberal bakışla, CHP ve bir ölçüde İyi Partide karşılığı olan daha kamucu ekonomi perspektifi arasında belirgin bir gerilim var. Tabii politika hiç konuşulmayınca ekonomi politikası da konuşulmuyor. Bu nedenle Millet İttifakının Türkiye’deki sermaye-emek ilişkilerine bakışışını tam kestiremiyoruz.
Rejimin niteliği ihtimal ki İttifak bileşenlerinin üzerinde en çok mutabık kaldığı hususlardan biri. Kısaca şöyle bir izlek var karşımızda: Yasama güçlendirilip yürütme aygıtı eskiden olduğu üzere iki başlı hale getiriyor. Ayrıca cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bürokrasi üzerinde yarattığı tahribata karşı devlet ciddiyeti ve liyakate dönüş vaat ediliyor. Cumhurbaşkanlığı ofisleri, varlık fonu ve bakan yardımcılıkları kaldırılıp bakanlık ve müsteşarlık temelli güçlü merkez bürokrasi geleneğine geri dönülüyor. Bu planda iki tane boşluk var: İlki cumhurbaşkanının konumuyla ilgili. Millet İttifakı cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmeye devam edileceğini söylemişti daha önce. Bu halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının sınırlı veya sembolik yetkileri olacağı öngörülüyor. Ayrıca bu kişinin bir daha aktif siyasete dönmemesi istenmekte. Aktif siyasete dönme yasağı tam olarak ne anlama geliyor? Bu nokta biraz kapalı. Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin daha sonra milletvekili veya bakan/başbakan olması nasıl önlenecek mesela? Cumhurbaşkanına seçilme yasağı ve siyasi parti yasağı mı getirilecek? Seçme-seçilme hakkı temel insan hakları arasında. Bu nedenle insan haklarına zarar vermeden cumhurbaşkanının görev süresi bittikten sonra başka bir siyasi pozisyona aday olmasını engellemek hukuken imkansız. Bir diğer mesele ise yerelleşme. Metinde kayyım gibi mekanizmalara son verileceği vaat edilmiş. Bu vaat olumlu elbette. Ama Türk devlet örgütlenmesindeki asıl sorun, yani merkeziyetçilikle ilgili her hangi ciddi bir tasarı ortaya konulmamış. Bu haliyle merkezi yeniden restore eden bir çalışma ortak politikalar metni. Ama kesinlikle merkez-yerel eşitsizliğinde merkezi yapıda birikmiş devasa yetkiyi yerele devretmiyor.
Hükümet programı işlevi de görecek taslağın yolsuzluk, asker-sivil ilişkileri, dış politika ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi önemli sorun başlıklarına dair söylediklerinin toplumsal muhalefetin beklentilerini tam olarak karşılayamadığını da not etmek gerek. Yolsuzlukları önleme vaadi açıkça dile getiriliyor. Ama siyasetin şeffaflaşması ile devlet-sermaye ilişkileri için köklü tedbirler öngörülmediği için bu sonuca nasıl ulaşılacağı çok da açık değil. Türkiye’de temel ekonomi politik norm patronaj üzerine kurulu. Burjuva sınıfı devlete bağlı. Zenginlik devlet veya hükümet aracılığıyla dağıtılıyor. Osmanlı’dan devraldığımız ve ufak tefek değişikliklerle devam ettirdiğimiz yapı bu. Patronaj çözülmeden mecliste yolsuzluk komisyonu kurma gibi yüzeysel tedbirlerle yolsuzluk ekonomisiyle mücadele etmek mümkün değil. Toplumsal cinsiyet konusunda da buruk bir içerik var. 8 Mart’ta kadınların idari izinli sayılmasını önemsemek gerekir. Ama bu öneri sadece bir jest. Mesela İstanbul Sözleşmesine dönme kararının neden metinde olmadığının doğru dürüst bir izahı yok. Üstelik İstanbul Sözleşmesi meseleyi minumumda ele alan bir metin. Toplumsal cinsiyet eşitliğini onun ötesinde bir bakışla düşünmek pekala mümkün. Ama Millet İttifakı bileşenleri sözleşmeye dönüşü bile tam anlamıyla taahhüt edemiyor.
Sonuç olarak karşımızda bir ehvenişer metni var. Daha iyisi olabilir miydi? Şüphesiz ki evet. Ama siyasal muhalefetin ufku bu düzeyle sınırlı. Tabii bitirirken şu tespiti yapalım yine de. Ortada çok ciddi bir çaba var. Mutabakat metninin eksik gördüğümüz bu halinin bile devlet örgütlenmesi bakımından ciddi bir değişim potansiyelini içinde barındırdığı açık.
- Siyasi Depresyon - 18 Mayıs 2023
- Kentlerde Başıboş Köpek Sorunu - 24 Nisan 2023
- Müzakere Hukuku ve Yoldaşlık - 9 Mart 2023