Sağlıkta Çöküşün Öteki Öyküleri (4)

Vintage illustration of Satirical cartoon sketch on hell, punishment of the quack doctors. Gulping their own poison

Sumy ve Harkov

Birazcık coğrafya bilgilerimizi tazeleyelim! Harkov; Ukrayna’nın doğusunda, Rusya sınırına oldukça yakın bir şehir. Kuş uçuşu 30-40 km olsa gerek uzaklık… Sumy; Ukrayna’nın kuzey doğusunda, Harkov’a karayolu ile 200 km uzaklıkta ve daha küçük bir Ukrayna şehri. Rusya sınırına da diğeri gibi oldukça yakın. Her iki şehrinde bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok ortak özelliği var; bildiklerimizden bir tanesi her ikisinde de “eğitim veren” ya da diploma veren tıp fakültesi / tıp enstitüsü olması… 

Başlığa gönderme yaparak “ne alaka” diye soran olabilir ya da farklı bir hançere ve jargonla  “harbiden ne alagkha” diye de! Birkaç satırda anlatayım; yıl 2022, aylardan Mart olsa gerek; çünkü tahammül ötesi olduğu iddia edilen “soğuk” konumuza dekor oluşturuyor. Rusya’nın Ukrayna’ya operasyon düzenlediği / savaş açtığı günler. Muhalifmiş gibi yapan –pazarlama için sol!- tv’lerden birinde özellikle iki gazeteci canhıraş neonazi Zelenski güzellemesi yapıp CIA raporları okurcasına haber yaparlarken “Rus vahşetini” anlatmak için Ukrayna’nın bu şehirleri ile canlı bağlantı kurmayı ihmal etmiyorlar. Böylece varlığından haberdar olduğumuz söz konusu şehirlerin tıp fakültelerine “okumak” üzere ya da “doktor olmak” üzere gitmiş, şimdi “savaş mağduru” olan Türkiyeli gençlerin varlığından haberimiz oluyor. Sayıları belirsiz! Gazetecilerimiz ağlamaklı bir şekilde Türkiye’deki “yetkililere” çağrıda bulunuyor, sanki genç hekim adaylarından bazıları eş-dost yakini,  “bu gençlerin Türkiye’ye getirilip Türkiye’deki tıp fakültelerinde eğitimlerine devam etmesi” isteniyor. Sonra ne oldu bilmiyoruz?

Türkiye’de herhangi bir köydeki tıp fakültesine girecek kadar dahi sınavda başarılı olamamış ve cüzdanına/babasına güvenerek ismini dahi duymadığımız Ukrayna kasabalarındaki tıp fakültelerine kayıt yaptıranların akıbeti TTB’nin ilgi alanına girmiş mi ya da bu gençler giremedikleri “yerli” tıp fakültelerine savaş bahanesiyle tepeden inmiş, kapağı atmış ya da çökmüş olabilirler mi? Bu haksızlık tıpkı “daha öncekilerinde” olduğu gibi görmezden mi gelinmiş? 

“Daha öncekinde” kelimeleri tırnak içinde! 2 No’lu yazıda söz ettiğim gibi kimi Türkî Cumhuriyetlerden, Güney Asya ülkelerinden ve hatta Orta Avrupa ülkelerinden birkaç bin dolarlık bir kayıt karşılığı edinilen tıpta uzmanlık diplomaları… 

Yanıtsız kalan sorular; her yanıtsızlık hali ve zamanı bize mevzu hakkında daha fazla yorum yapma hakkını tanımaz mı? 

Ya “Suriyeli hekimler” Sorumuzu konu hakkında epeyce bilgi ve “pratik” sahibi olarak doğru bir şekilde sorayım: “ya ‘hekim’ olmayan Suriyeli hekimler”… Suriye’de çıkan/çıkarılan iç savaşın ardından milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye “göçtüğünü” biliyoruz ve bu göçenler içinde yüzlerce ya da binlerce (!) hekim olduğu “gerçeğini” öğrenmiş bulunuyoruz; bilmediğimiz gerçeğin ne kadarının gerçek olduğu ya da bildiğimizi sandığımızı bilip bilmediğimiz! 

Meslek yaşantımın sonlarına doğru projesini ve finansını küresel emperyalizmin edimlerini meşru kılma görevini yüklenmiş “uluslararası kuruluşların” –hepsi de dibine kadar hümanisttir!- yaptığı “ Suriyeli Sağlık Çalışanlarını Entegre” etme süreçlerine gözlemci olarak katılma “fırsatım” oldu. Hekim ve sağlık çalışanı olduğunu “beyan edenler”, evet yanlış okumadınız “beyan edenler”; çünkü “savaştan kaçtıkları” ve kaçarken diplomalarını alamadıkları/unuttukları ya da iki ülke arasında iletişim olmadığı için bu beyanlarını doğrulanamadığı için doğru kabul edilenler (!) birkaç günlük teorik birkaç haftalık pratik “eğitimin” ardında Suriyeli göçmenlere sağlık hizmeti vermek üzere görevlendirildi. Sonra ne mi oldu; bir kısmı T.C. vatandaşlığına geçti. Sonra ne olduğunu NGO’muz merak etti mi ya da soran oldu mu?  Gözlemlerim bu sürece katılanların bir kısmının hekim ve hatta sağlık çalışanı olmadığı, birçoğunun ise “yeterli” tıbbi bilgi ve birikimden yoksun olduğu şeklindeydi. Bu konuda ayrıntılı yazılarım (bir tanesi “Bir DSÖ Projesi” bağlığıyla bu sitede de yayınlandı, sanırım şimdi yok…) yayınlandı; ttbmiz ise soru ya da sorunu görmezden gelmeyi yeğledi! Şu an itibariyle en çok merak ettiğim şey aralarında TTB/oda üyesi olup olmadığı!

Çakralojiden Botoxbilime !

Bizim gibi ülkelerde eğitim “sınıf atlamanın” yollarından birisidir; hele ki tıp eğitimi. Son zamanlarda biraz zorlaşsa da durum, hekimlik bu bağlamda hala yeterli olanakları sunabilmekte; bununla beraber meslek olanaklarının kullanılarak yeni ufuklara da yelken açılabilmekte ve bu yelken açma meselesine gerici ideolojiler ve piyasacılıkla fiili bir meşruiyet kazandırmakta. 

Gözlemlerim “alternatif tıp” denilen şaklabanlığın sanılanın aksine oldukça yaygın olduğu şeklinde; hekimler arasında ciddi bir taraftar kitlesi ve uygulayıcısı var; göz ardı edilen, görmezliğe gelinen. “Alternatif tıp” uygulamaları bugün hemen her sağlık biriminde ek gelir aracı olarak uygulanmakta dersek yanılmış olmayız diye düşünüyorum; gözlemlerim / izlenimlerim. Bu uygulama sıklığından daha önemlisi “ona” inanan hekimlerin çokluğu. Bilim mi… O da ne! Kuşkusuz bunun nedeni pek farkında olunmadığı ya da olunmak istenmediği ölçüde hekimler arasında gerici/dinci/faşist kitlenin çoğunlukta oluşu; “apolitik” takılan “piyasaya bakan” hekimleri de bu nüfusa eklersen tıp mesleğinin ülkemizde varoluş nedenine dair çöküş sürecini neredeyse tamamlamak üzere olduğunu görüyoruz. 

Bu çöküşün nedenlerinden birisi de tıp fakültelerindeki rol model kurgulanması ve bu işleyişle verilen eğitim olamaz mı? Ya da eğitimin niteliği; tıbbi-mesleki var oluşa dair etik sorunların tartışılmamasının eksikliği, yokluğu… 

Mesleğimin son yıllarında “aile hekimlerine” yönelik bir eğitim programında çalıştım, sorumluluk aldım. Yüzlerce hatta binlerce “genç” hekimi ve onlara “eğitim veren” özellikle de sanki bolca intihal kokan vasat altı makalelerle kılıfına uydurulan akademik unvanlar dağıtmak üzere açıldığını/kurulduğunu düşündüğüm tıp fakültelerinde akademisyenlik yapan çok sayıda “orta yaşlı” eğitimci hekimi gözlemleme, izleme fırsatım oldu. Toplantıların kimi zamanlarda “menzilci hacamatçılar/sülükçüler bölge bayileri toplantısı” şeklinde geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Yeni bir şey mi bu? Hayır… Hekimliğin ilericiliğine/devrimciliğine dair masalların gerçeği görmemizin önüne set çektiğini söyleyebilir miyiz? 

Örnek olsun; Sağlıkta sömürünün indirgenmiş örneğini 50’li yıllardan 90’lara kadar özel muayenecilik oluştururken bugün yerini özel hastanecilik al(ma)dı(mı).  Daha öncede dile getirdiğim gibi bu ilericilik/devrimcilik hali (!) bireysel durumlarına etik meşruiyet kazandıracak bütün retorikleri (teorik açıklama (!) ) sahiplerine veriyor. 

Yeni bir şey mi bu? 1985’de meslek hayatına bir dinci/ırkçı faşizm halinin yoğun yaşandığı bir ilçenin köyünde başladığımda dini nedenlerle karşı cinsten çocuk muayene etmeyen pediatristlerle, dini nedenlerle pisuara işemeyen hekimlerle tanıştım. Ve kesinlikte tekil örnek değillerdi ve “diğerleriyle” birlikte çoğunluğu oluşturuyorlardı. 90’lı yıllarda özel muayenesinin kapısına “çakralog” yazan “mizaç terapisi yapılır” yazan hekimler tanıdım. Tekil örnekler değillerdi! 

Provokatif bir soru/yorum ile devam edelim: liberal/piyasacı/paragöz/sınıf atlamacı hekimlerin botox “dürtme” vs. süreçlerine katılımlarının niceliği/çokluğu/sıklığı konusunda bir gözleminiz var mı? Bunca yıllık tıp eğitiminin ardından bir hekimin tüm tıbbi eğitimin teori ve pratiğini bu yolda “harcaması” –kazanarak- sadece tıbbı etik çöküşü mü örnekler yoksa –çoklukla- kadınları “piyasada” daha rekabetçi yapma gibi pek de gizli olmayan amaca hizmet ederek toplumsal çöküşün bir başka örneğini mi verir?

Tıp “sektörü” ülkemizde dâhil olmak üzere koruyucu hekimliğe ayırdığı paranın kaç katını yalnızca “kozmetik” hekimliğine ayırıyor? Ve hekimler hangi ve ne türden meşru nedenlerle bu sektörün etkin çalışanı rolünü üstleniyor?

Bir sloganı anımsamak!

Yanlış olanı, doğru olmayanı görmezliğe duymazlığa gelmenin, müdahale etmemenin ya da “susmanın” nedeni acaba “sustukça sıra bana da gelir ve bende benzer edimlerle, benzer yolla köşe dönebilir, kazanabilirim” beklentisi olabilir mi?