Narin’in Anısı İçin: Diyarbakır’da Bir Adalet ve Umut Anıtı İnşa Edelim   Arslan Özdemir

“Bir çocuÄŸun masumiyeti katledildiÄŸinde, tüm insanlık yaralanır. Narin’i unutmamak, geleceÄŸi korumaktır.”

Diyarbakır’ın Tavşantepe (Çuli) köyünde 8 yaşındaki Narin’in hunharca katledilmesi, toplumun derin yaralar aldığı, hafızalardan silinmeyecek bir trajedidir. Küçücük bir bedenin vahşice aramızdan koparılması, toplum olarak üzerimize büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Narin’in masumiyetini, yaşama hakkını, çocukluğunu elinden alan bu acı olay karşısında, sadece hukuk önünde adalet aramak yeterli olmayacaktır. Toplumsal vicdanın bu tür olayları unutmaması, unutturmaması için de kalıcı adımlar atılmalıdır. Bu noktada, Diyarbakır’daki yerel yönetimlerin, halkın ve sivil toplum örgütlerinin katkısıyla büyük bir Narin Anıtı yapılması, önemli bir sembolik değer taşıyacaktır.

Anıtlar, sadece fiziksel yapılar değil, aynı zamanda toplumların ortak belleğini simgeleyen, geçmişle yüzleşmeyi sağlayan ve geleceğe yönelik dersler çıkarılmasına yardımcı olan sembollerdir. Bir anıtın varlığı, toplumun belleğinde bir olayı canlı tutar, o olayın önemini her gün hatırlatır ve gelecek nesillere aktarır. Diyarbakır’a dikilecek Narin Anıtı, sadece bir çocuğun hatırasını yaşatmayacak, aynı zamanda tüm çocukların yaşam hakkının kutsal olduğunu sembolize edecek.

Narin Anıtı’nın sadece estetik bir yapı olması değil, toplumsal farkındalığı artıran bir sembol haline gelmesi önemlidir. Bu anıt, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin karşısında dikilen bir direniş anıtı olarak algılanmalı ve toplumsal bilinçlenmeye hizmet etmelidir. Kadınlar ve çocuklar, bu coğrafyada uzun yıllardır şiddet, ayrımcılık ve ihmalin en büyük kurbanları olmuştur. Narin’in anısına dikilecek bu anıt, kadınların ve çocukların yaşadığı acıları görünür kılacak bir platform olmalıdır.

Anıtın tasarımı da en az dikileceği yer kadar önemlidir. Bu anıt, Narin’in çocukluğunu, masumiyetini, hayallerini ve yarım kalan yaşamını simgeleyecek unsurlarla bezenmelidir. Belki bir oyun oynayan çocuğu andıran figürler, belki bir çiçek açmadan koparılmış bir fidan… Narin, sadece 8 yaşında bir çocuktu; onun yaşama sevinci ve neşesi, bu anıtta hep yaşatılmalı. Anıt, sadece bir çocuğun acı kaybını değil, aynı zamanda umut ve barış mesajını da taşımalı.

Anıtın yerleştirileceği mekan da dikkatlice seçilmelidir. Diyarbakır, kültürel zenginliği ve tarihi mirasıyla bilinen bir şehir. Böyle bir anıt, şehrin merkezi bir noktasında, herkesin görebileceği, ziyaret edebileceği bir alanda yer almalıdır. Herkesin her gün önünden geçerken bu anıtı görmesi, Narin’i ve onun şahsında şiddete kurban giden tüm çocukları hatırlaması gerekir. Bu anıt, aynı zamanda şehrin çeşitli yerlerinde düzenlenecek çocuk hakları etkinliklerine, farkındalık kampanyalarına ve toplumsal projelere ev sahipliği yapabilecek bir sembol haline gelmelidir.

Böylesi bir anıtın yapılması, yalnızca bir çocuğun anısını yaşatmakla sınırlı kalmamalıdır. Anıt, aynı zamanda toplumsal bir uyanışın ve çocuk hakları konusunda farkındalık yaratmanın bir vesilesi olmalıdır. Narin Anıtı çevresinde düzenlenecek paneller, konferanslar, atölye çalışmaları ve kültürel etkinlikler ile çocukların ve kadınların yaşadığı sorunlar gündeme getirilmeli; bu anıt, sadece bir sembol değil, bir hareketin başlangıcı olmalıdır.

Diyarbakır’daki belediyeler, sivil toplum örgütleri ve üniversiteler bu sürece aktif bir şekilde katılmalıdır. Narin’in adı, çocuk hakları savunuculuğunun bir simgesi haline gelmeli ve her yıl düzenlenecek etkinliklerle çocukların korunmasına yönelik adımlar atılmalıdır. Böylelikle, sadece Narin için değil, tüm çocuklar için bir adalet arayışı başlatılabilir.

Bu tür trajik olaylar, toplumlara ağır dersler verir. Narin’in kaybı, hepimizin omuzlarında bir sorumluluk yaratmaktadır: Çocukların güvende olmadığı bir dünya, biz yetişkinlerin hatasıdır. Bu nedenle, böylesi bir anıtla birlikte sadece anmak değil, aynı zamanda önleyici adımlar atmak da gereklidir. Çocuklara yönelik şiddeti önlemek, koruyucu yasaları güçlendirmek ve toplumsal bilinci yükseltmek için birlikte çalışmalıyız.

Anıtın yapılması, aynı zamanda adalet arayışının bir simgesi olacaktır. Narin’in katledilmesi, bir toplumun adalet arayışına olan inancını sarsmamalı; aksine, bu anıt, adaletin er ya da geç yerini bulacağına dair bir umudu temsil etmelidir. Toplumsal adaletin sağlanması için bireysel farkındalıkla birlikte kurumsal ve toplumsal adımlar da atılmalıdır. Her birey, Narin’in anısına sahip çıkarak, gelecekte benzer acıların yaşanmaması için elini taşın altına koymalıdır.

Narin Anıtı, geçmişi hatırlamak, acıları unutturmamak ve geleceği inşa etmek adına güçlü bir adım olacaktır. Bu anıt, sadece bir sembol değil, toplumsal bir hareketin başlangıcı olmalıdır. Kadınların ve çocukların güvende olduğu, adaletin sağlandığı bir toplum yaratmak için her birimize düşen görevler var. Narin’in kaybı, gelecekteki çocukların daha güvenli bir dünyada yaşayabilmesi adına bir dönüm noktası olmalıdır.

Anıtın her taşı, her detayı, toplumun bu acıyı asla unutmayacağını, unutturmayacağını ve adaleti her zaman savunacağını göstermelidir. Narin, sadece 8 yaşında bir çocuktu, ama onun anısı, toplumun adalet ve merhamet arayışında bir simge olarak ebediyen yaşayacaktır.

Arslan ÖZDEMİR