Kanallardan Çöllere Bir Keşfin Öyküsü

Görsel: Tinariwen - "Tiwàyyen" albüm kapağı.

Keşfetmek.  Aramak, merak etmek, sormak, sorgulamak, gözden geçirmek, ilişki kurmak, bir örtüyü/perdeyi aralamaktır keşif. Var olanın ardındakini merak etmek, onu görmeyi, ona varmayı arzulamaktır. Bilinmeyene vakıf olmak, bakılan o şeyde bir başka şeyi görmek ve illa ki bir bağ̆ kurmak, bağlantılar bulmak, ilişkiyi tespit etmektir. 

Hayret, keşfin gereği olduğu kadar onun büyük bir armağanıdır. Çünkü̈ keşif, hayata bağlar, kişiye taze nefes üfler ve ona hayat verir. Hayatın gücünü̈ artıran bir deneyim olup çıkar. Keşfettikçe hayretin artar.

Tüm yaşamı keşif duygusu ve hayretle yaşayanlardanım. İlk defa gittiğim ülkelere/yerlere mekanlara önden hazırlanırım. Okurum/ders çalışırım bir öğrenci gibi. Bir şehri keşfetmek niyet gerektirir. Niyet şehirdir. Adımlar nereye yöneleceğini bilir. Bastan sona kentin damarlarına, tenhalarına, kuytularına, izbelerine, meydanlarına, sırlarına, güzelliklerine, çirkinliklerine, cilalı boyalı ve pörsümüş yüzlerine doğrudur adımlar. Keşif, niyetle kendini perçinler. Kasıt, kentin tanınması, bilinmesi, anlaşılması ve yorumlanmasıdır. Bir kenti keşif niyetinin donattığı adımlar, kişiye, kentin kapılarını usul usul açar. Kişi kenti adımlaya adımlaya keşfe çıkar. 

Yürüyerek keşfedilir bir şehir. Yürümek, adımlamaktır. Mümkünse yavaş̧ yavaş̧, sürprizlere açık bir şekilde adımlamak; acelesiz, telaşsız ama illa merak ve hayret kanallarını açık tutarak. Adımlamak, kentin değişik yerleri, mekânları ve yüzleri arasında mekik dokumaktadır. Kişi adımlayarak an be an kentin ruhunu hisseder ve onu kaydeder. Algısı kentle dolar. Köşe bucak gezer. Adımlar onu bir yerden başka bir yere taşır. Adımlar özgürdür ve insanı kentin bütün karmaşasıyla buluşturmayı amaçlar. Yürümek, ilham verir. Düşüncenin devreye girmesidir. İnsan yürürken bakar, görür, tanık olur ve mutlaka düşünür. Gördükleri arasında bağlantılar kurmayı dener. 

Ve insan, yürüyerek keşfettiği bir şehirden değişerek, dönüşerek ve zenginleşerek döner.

Venedik’i keşfetmek

Mayıs ayı içerisinde yol arkadaşım, yoldaşım Ferda ile birlikte yeni bir keşif için yolumuzu/yönümüzü Venedik’e çevirdik. Her şehrin öyküsü farklı. Kuruluşu, başından geçenler, yaşadıkları. Zaman şehre sürekli yeni öyküler ekler. Venedik’te böyle şehirlerden biri. Muazzam. Gözümüzün görebildiği, elimizin dokunabildiği her noktayı keşfetmeye çalıştık. Kalabalık turist gruplarının ve fotoğraf çekme delisi Japonların arasından yalnızca o şehirde biz varmış, kanallar arasında sokaklarda yalnızca biz yürüyormuş gibi sıyrılarak, usulca adım adım ve mutlulukla yürüdük.

Bacaklarımızdaki son derman ile otel odasına kavuşarak geceyi bitirme telaşındayken, daracık sokaklar ve kanallarda yolumuzu şaşırıp kendimizi geniş bir meydanda bulduk. 

Meydana açılan sokağın sonundan yükselen bir müzik ile birlikte birbirimize bakakaldık. İkimizin de o zamana kadar ilk kez duyduğu bir parçaydı. Tüm yorgunluğumuz gitmiş, yerini müziğin verdiği haz ve merak duygusu kaplamıştı. Birbirimizle hiç konuşmadan anlaşarak, kafenin meydandaki yarısı toplanmış masalarından birine oturmuştuk bile. Çalışanlar toparlanıyordu. Ama yüzümüzdeki mutlu ifadeden etkilenmiş olacaklar ki son servislerini bize yapabileceklerini söylediler.

Bizi o masaya oturtan grup ve şarkı Tinariwen – “ Tiwàyyen”dı. Bu yazıyı yazarken de dinliyorum ve yine içimi kıpır kıpır ediyor. Venedik’te ki o gecenin tüm hissiyatını tekrar tekrar duyumsuyorum. Kuzey Afrikalı bu grup ile İtalya’da tanışmak mı? Yaşamı ve sürprizlerini seviyorum.

Çok ilginç bir grup. Tinariwen ismi Tuareg dili Tamasheq’te “çöl insanları” anlamına geliyor. Bu dili bilmediğim için sözlerini anlamıyorum. Ama insanı, tutku ile içine çekiyor. Aşk ve isyan var. Araştırınca görüyorum ki gerçekten bir isyan var. Batı Afrika’daki Tuareg halkı, Sahra Çölü boyunca kervanlarla seyahat eden göçebelerin soyundan geliyorlar. Onlarca yıldır bağımsız bir vatan için savaşıyorlar ve 80’lerde Tuaregler Mali ulusuna karşı isyan bayrağını açıyorlar. Mücadele çoğu zaman şiddetli ve acımasız. Çok kan dökülüyor. Ancak isyandan bir grup müzisyen çıkıyor. Kim bu Tuaregler? Binlerce yıldır kumullarda dolaşan göçebe bir halkın soyu.

Tinariwen’in öyküsü, kendi ülkelerinde ve ötesinde mit ve efsanelerle filizleniyor. Öyküleri efsanelerin malzemesi. Kurucu üye İbrahim Ag Alhabib, dört yaşındayken babasının ölümüne tanık olduğu Mali’nin ıssız çöllerin de büyüyor. Daha sonra, bir western filmi izledikten sonra, ilk gitarını bir bisiklet teli, çubuk ve teneke kutudan yapıyor.

Grup Alhabib öncülüğünde, 1980’lerde göçebe halkların Sahra’daki anavatanlarından uzakta iş ve yeni bir hayat bulmak için yerleştiği Libya’daki Tureg kamplarında kurulmuş. O dönemde Kaddafi’nin vaatlerinden hayal kırıklığına uğrayan Tuaregler tekrar mutsuzluk ve evlerinin özlemi içindeler. Ancak Libya’daki şehir hayatıyla etkileşimleri beklenmedik sonuçlar doğuruyor ve batı müziğine maruz kalıyorlar. Jimi Hendrix’in gitar soloları ve Amerikan Blues’undan etkileniyorlar. Bunları kamplarda ateşin başında pille çalışan amfilerle icra ettikleri kendi duygu dolu ağıtlarıyla karıştırıyorlar.

Mali’de devrim patlak verdiğinde, Libya’yı geride bırakıp, gitarlarını asıp ve Tuareg bağımsızlığı için savaşmak üzere silahlarını kuşanıyorlar. Çatışmalar sona erdiğinde, grup müziğe geri dönüyor ve artık şarkılarının güzelliğinin yanında, savaşın acıları da siniyor müziklerine. İsyancı grubun müzikleri de korsan olarak satılıyor ve bölge genelinde ticareti yapılıyor, bu da onlara kemikleşmiş bir takipçi kitlesi kazandırıyor. 1990’ların sonlarında, batılı müzisyenler tarafından keşfediliyor ve şarkıları ilk kez Sahra’dan ayrılıyor ve dünyaya tanıtılıyor. Ve 2024 yılının mayıs ayında da biz keşfediyoruz. Ve bu arkadaşları keşfetmek büyük bir mutluluk veriyor.

Tinariwen’in şarkılarının çoğu “arkadaşlarım” anlamına gelen “imidiwan” ile başlıyor. Çevreleriyle, kendileri gibi insanlarla konuşuyorlar. Bir şarkılarındaki mesaj ne kadar anlamlı:

 “Arkadaşlarım, uyanın, farkında olun. Çölde yanılıyoruz. Susadık. Geleceğimiz ne? Nereye gidiyoruz?”

Hepimizin keşfin kanatlarında hayretin açıldıkça açılan kapılarından girip çıkarak, son nefesimizi verinceye kadar sormamız gereken asıl soru bu değil mi?

Geleceğimiz ne? Nereye gidiyoruz?

Bu yazı vesilesi ilk defa bu grup ile tanışanlar için…

 

A. Semih İŞEVİ
Latest posts by A. Semih İŞEVİ (see all)