Muhalefettin seçim ittifakına bakışı

AKP ve MHP tarafından verilen Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi, (2/1929) ilgili komisyonlarda görüşülmeye başlandı. Komisyon raporlarında yer alan muhalefet şerhleri de bu minvalde paylaşılmaya başlandı.

AKP-MHP cephesi için bu Kanun Teklifi hayati öneme sahip. Önümüzdeki iki yıla yayılmış ama eni sonu Erdoğan’ın tekrar seçtirilebilmesine kilitlenmiş bu çoklu seçim trafiğinde AKP,  ne teşkilat olarak kendi adayını –Tayyip Erdoğan’ı- seçtirebilecek güçte olduğunun, ne de Erdoğan, tek başına –yani parti örgütünden bağımsız olarak- yeniden seçilebilecek popülariteye sahip olduğunun farkında. Eğer öyle olmasaydı, Erdoğan’ın, kendisinden pek de hazzedemediğini düşündüğüm –ki Bahçeli’ye yönelik daha önceki sözleri için basit bir internet taraması bile yeterli olacaktır- MHP ve Bahçeli ile ittifaka gideceğini hayal etmek bile saçma olurdu.

İttifak, MHP için de mantıklı ve işlevseldir. Bir ittifaka dâhil olmadığında Meclis’e dahi giremeyeceğini çok iyi bilen MHP için bu ittifak, hiç değilse “İyi Parti’ye oy kaptırmadık” söyleminin meşrulaştırıcısı olarak kullanılacaktır. Bahçeli’nin (siyasi !) yaşam destek ünitesine bağlı olarak varlığını sürdüren (süründüren mi yazmalıydı?) siyasi liderliği de zaten bu ittifaka damarlarından ve akciğerlerinden bağlı.

İttifak’ın başarısı CHP-HDP’nin izleyeceği politikalara bağlı gibi görünse de kaderi sadece Saadet Partisi ve İyi Parti’nin ellerinde. Çünkü bu ittifak ancak bir Milliyetçi Cephe görünümü sergileyebileceği ölçüde gerçek bir “İttifak/cephe” karakteri kazanabilecek; bu haliyle değil.

İİttifakın kaderinin “milliyetçi cephe”leşebilmesine (İyi ve Saadet partilerini de kapsayabilmesine) bağlı olması, CHP ve HDP’nin bu ittifaka karşı ne tür stratejiler ortaya koyacaklarının önemsiz bir ayrıntıdan ibaret olduğu anlamına gelmez.  Aksine CHP ve HDP çevreleri, ittifakın karşısındaki en geniş kamuoyunu da temsil etmekteler.  İttifaka karşı bir toplumsal hareketi örgütleyecek olanlar da yine, İyi ve Saadet partileri değil CHP ve HDP olacaktır.

Henüz CHP ve HDP’den, ittifaka yönelik basit açıklamaların, eleştirilerin ötesinde; bu ittifaka karşı yürütecekleri stratejilerin altını çizen kapsamlı bir siyasi hamleler görmüş değiliz. CHP, kongreleriyle (Tüzük Kongresi’ni geçtiğimiz günlerde tamamladı) hemhal.  HDP ise bir var olma mücadelesi sürdürüyor. Eski Eş Genel Başkanları ve birçok milletvekili ve belediye başkanı tutuklanan HDP de kongresini yeni tamamladı. Parti,  Şubat ayı ortasındaki 3.  Olağan Kongre’sinde Eş Genel Başkanlıklara Pervin Buldan ve Sezai Temelli’yi seçti. Hem yeni seçilen Eş Genel Başkanlara hem de kongreye yönelik soruşturmalar da ardı ardına gelmeye başladı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kongre’de yapılan konuşmalarda geçen Zeytindalı Harekatı’na yönelik muhalif ifadeler nedeniyle soruşturma açmakta gecikmedi.

CHP ve HDP’nin AKP-MHP ittifakına karşı henüz bir strateji belirlememiş olmaları, belirlemiş olsalar da bunların henüz -benim gibi- bu partilerin dışında yer alan insanlar tarafından dahi bilinir, eleştirilir/desteklenir hale gelmemesi, bu türden stratejilerin ilerleyen günlerde de olmayacağı anlamına gelmiyor.

AKP-MHP ittifakının sözleşme metni, Sened-i İttifak’ı kabilindeki Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’ne yönelik muhalif komisyon üyeleri tarafından eklenen şerhler, hiç değilse CHP ve HDP’nin bu ittifakı nasıl algıladığı ile ilgili bilgi vermesi açısından önemli izler taşımakta.  Komisyonun CHP’li üyeleri Murat Emir, Uğur Bayraktutan, Fatma Kaplan Hürriyet, Akın Üstündağ, Muharrem Erkek ve Tufan Köse’den oluşmakta. HDP ise komisyonda   Mizgin Irgat, Mehmet Emin Adıyaman veErol Dora ile temsil edilmekte.

AKP-MHP ittifakının, İttihat Terakki’nin 1912 seçimlerindeki baskılarını özetleyen bir darbı meselle,  Sopalı Seçimler’le özdeştirilmeye çalışılarak “kirli ittifak” olarak adlandırılması da, önümüzdeki seçimlerin, şüpheli/sopalı seçimler tarihimizle ilgili zengin anekdotlarla süslenerek tartışılacağının bir göstergesidir.  Muhalefet şerhlerinde ittifakın oyları artırmadan milletvekili sayısını artırmaya yönelik bir proje olduğunun da altı çizilmekte ve bir siyasi fırsatçılık güdüldüğü belirtilmektedir.

CHP’li komisyon üyeleri bu ittifakın %10 barajını geçemeyecek MHP’yi TBMM’ye taşıma amacı güttüğü de dile getirilmektedirler. CHP bu eleştirileri doğrultusunda – milletvekilleri Engin Altay, Engin Özkoç ve Özgür Özelaracılığıyla-  2839 Sayılı Milletvekili Seçim Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni (2/2154) TBMM’ye sunarak, %10 barajının kaldırılmasını teklif etti bile.  AKP-MHP’nin Sened-i İttifak’ına yönelik bir diğer tepki ise bu değişikliklerin seçmende psikolojik bir baskı yaratarak, iradesini şekillendirmeye çalıştığı yönünde.

HDP’li üyelerin şerhlerinde de benzer noktalar yer alıyor. Bu düzenlemelerin, seçmenin, sandık üzerindeki denetim hakkının elinden aldığı; sandıkların taşınması ya da birleştirilmesinin seçmenlerin sandığa ulaşımını zorlaşacağı; yasama ve yürütme organlarına ait iki ayrı seçim pusulasının aynı zarfa konulacak olmasının yasa dışılığı; sandık kurulu başkanı dışındakilerin de güvenlik gerekçesiyle sandığa pois çağırabilmelerinin de sandık güvencesini tehlikeye sokacağı gibi hususar da HDP’li üyelerin eleştirileri arasında yer alıyor.

Bir yasa teklifine yönelik komisyon raporuna konulan muhalefet şerhlerinden hareketle, ittifakın karşı cephesindeki en kitlesel iki partinin, CHP ve HDP’nin, genel stratejilerini okuyabilmek gayet zor. Henüz bir genel stratejileri var mı yok mu onu kestirebilmek de zor. Hele hele CHP ve HDP’nin ortak bir strateji belirleyerek bir karşı ittifaka yöneleceklerini düşünmek sadece CHP’nin iç dinamikleri değil, HDP’nin iç dinamikleri açısından da çok zor.

AKP-MHP ittifakının en önemli kozu da zaten, bir yandan CHP-HDP karşı ittifakının imkânsızlığı/kırılganlığı üzerine oynamak, diğer yandan da kendi ittifakını AKP-MHP ittifakı olmaktan çıkararak bir Milliyetçi Cephe İttifakı haline getirmek üzerine kurulu.

 

Mete Kaan KAYNAR