“Bırak yahu, sen yapma başkası yapsın”…
“Sen neden bu kadar işi üstleniyorsun”…
“İnsanlara da fırsat vermek lazım” diyenler için bir yazı…
Son yazımın ardından birileri inat konusunda, önce kendine bak uyarısı yapınca “ben gerçekten inatçı mıyım?” diye düşündüm…
Evet, ben inatçıyım…
Yani buna düşünmeden de cevap verirdim, düşün diyen uyarılarınızı da sevmiyorum… Ben inatçıyım…
Ama bir sorun ben neden inatçıyım… Biraz genetik belki ama biraz da zarurettir belki de… Kabul ediyorum bir şeyi yanlış bulduğumda (tabii kendime göre, fikrime göre, bana göre yanlış bulduğumda) damarlarımdaki Arnavut kanı daha hızlı akmaya başlıyor… Bu illaki başkasında olmak durumunda değil… Yani ben kendimle ilgili birçok şeyi de yanlış buluyorum. Ben kendimle de inatlaşabiliyorum… Hatta zaten benim inadım çoğu kez kendime…
Mesela biri bir şey dediğinde sırf inadımdan ona ters bir şey demem… Yani o ettiği lafı bana terslik olsun diye etmediyse… Kör inatla başka fikri dinlemeden ben haklıyım demem ama “ben ne dersem doğrudur” diyen biri varsa o vakit benim de damarım tutar… Çünkü hiç kimse, hiçbir konuda sandığı kadar haklı değildir… Her konunun bin bir çeşit açıklaması, farklı bakış açısı vardır. Bu aralığı bırakmayan insanlarla, birine bir şey söylerken kendini haşa huzurdan tek bilen kabul eden herkesle sıkıntım var benim… Fikrini bir fikri ezmek için değil yeni ufuklar açmak, belki de fark edilememişi hatırlatmak ya da farklı bir bakış açısı daha olabileceğini ifade etmek için beyan eden herkesi dinlerim…
Yani ben söz dinlerim… İnsanların her konuda eşit fırsatı olduğuna inanırım… Üstelikte kimseyi bir işi yapamaz olarak görmem… Biri bir şeyi yapıyorsa bir başkası da yapabilir… Çünkü her başarının arkasında o konuda emek sarf etmiş, çalışmış biri vardır. Ben bu saatten sonra yüksek atlama rekoru kıramam ama çalışırsam bir çıtanın üstünden bir şekilde atlarım. Yani “ben yapamam” cümlesi benim içim çok manasızdır. “Yapmaya üşeniyorum, yapmayı istemiyorum, bana ne bundan, bunla mı uğraşıcam şimdi” türevi tüm cümleleri kullanabilirsiniz hepsi hak dâhilinde… Ancak bu yapamam çoğu zaman sorumluluk savma ana kısa cümlesidir. Bir de sorumluluk olarak üstüne alıp yapmayanlar, siz yaptığınızda “ben yapsaydım” diyenler vardır ki o daha da efsanedir…
Çocukluğumdan beri “gereğinden fazla işin sorumluluğunu üstüne alıyorsun ve sürekli bu kadar çok sorumluluğu üstüne alma, bırak kardeşin yapsın, oğlun yapsın, kocan yapsın, iş arkadaşın yapsın, birlikte aynı yola çıktığın insanlar yapsın” deyip duruyorsunuz bana… Yani oğlumdan da, anamdan da duyarım bu lafı, beni azıcık tanıyıp çok bildiğini sananlardan da… Şikâyet etmeden de duyarım üstelik. Üstelik de fırsat bırakmamakla, kendimi öne çıkarmakla suçlandığımda olur…
Her seferinde “Hayır, demek yapmıyorsanız/ yapmıyorlarsa, ben yapmak zorunda kalıyorum, bir de öyle mi baksak…” diyesim gelir… Bütün evliliğim boyunca bizi tanıyan herkesten sen yapma kocan yapsın lafını duydum… Kocamın annesi dâhil de buna… Valla bu işin boyutu ciddi sıkıntılıdır. 3 gün içinde yeni taşınılan evin rengini beğenmeyen koca yüzünden, iki kez evin bütün duvarlarını boyamaya kadar varmıştır. İlk gün evi sarı boyadım, paşam sinek yapar bu dedi… Ertesi gün yeşil yaptım… O derece içimden konuşur bedenime acımam aslında. Beklerim ki karşımda ki yaptığı ayıbı anlasın… Anlamaz… Çünkü böylesi bir kabalığı her kim yapıyorsa zaten anlayacak insan değildir. Ama sen akıllanırsın zamanla… Yeni eve taşınırken… “Badanayı boyacı yapsın” dersin… Hatta bebeklerini yeni kaybettiğin halde evi aynı gün içinde paşa eve gelmeden taşıyıp, yerleştirip ona da iş kalsın diye resimleri duvarlara asmayıp sorumluluk delege edersin. Bu akıllanmış halindir. Sağolsun asla yapmam, olmaz demez oda… Yapmaz ama… Ve iki ay sonra pes eder resimleri kendin asarsın…
Bu özel durumu şundan anlattım. Mesele sadece benim ben yaparım diye ortaya atlamam filan değil. Bu karşılıklı oluşan bir durum… Ben tez canlıyım… Bu çok açık ve net… Ve benim gibi insanlar dolu ortalık… Ve onların çoğu benim yaşadığım sıkıntıyı yaşıyor. Eşleriyle, işleriyle, evlatlarıyla… Sorumluluk paylaştıklarında işin 2 ay olmaması sürecine dayanamıyorlar ve yapıp bitirmeyi tercih ediyorlar. Biliyorum ki bu ve benzer durumda yaşayan birçok insan bunu inadından, alkışlanma derdiyle ya da “Ben bir Süpermen’im” diye düşünerek yapmıyorlar…
Yaşamlarında “kendi sorumluluğunu taşımayan birilerini” taşıyor olduklarından bunu yapıyorlar… Ve işin tez olarak işin bitmesi gerekliliğine inanıyorlar… Her tez canlı, sorumluluk alabilen insana ona iş yaptıran sonra da “ben yapardım, sen az bekleseydin” diyen, “sen kendin yapmak istedin” diyen bir aklı evvel düşüyor bu yaşamda… Bunu yapacak herhangi birine, her an “hadi oradan sen önce kendi üstüne düşeni yap” diyebilecek bir durumda aslında hayatım…
Ya da ne bileyim bazen de siz it gibi çalışırken, birileri ortama prenses, çokopirenz edasıyla gelip sizin yaptığınız işin keyfini sürüyor ve size bir teşekkür bile etmeden esas kızı, esas oğlanı oynayanlar oluyor hayatınızda… Ben de var mesela hala ortalık da yaptığım işleri ben yaptım diyerek dolaşan şekilsizler… İnsanın oğlum herkes aslında kimin ne yaptığını biliyor demek lazım aslında…
Yani hem işini, üstüne düşeni yapmayıp hem de ahkâm kesenler kadar hayattan silinmesi gereken bir şey yok benim âcizane hayatımda… Bunun bu derece elzem olma sebebi de zamanında çok beklemekten gelen sabırsızlığımdır olsa olsa…
İşte ben bu noktada inatçı ve huysuz oluyorum…
Hem de çok… Ölesiye filan… Yani o noktada eğer benimle uğraşırsanız garanti veririm ben sizi gömerim… Bir yol bulur illa gömerim… Geçmişime gömülü çok hamili kart yakınımdır var neticesinde… Hak etmediğimiz hiçbir şey başımıza gelmez neticesinde değil mi?
Yani benim de bu gereksiz sorumlulukları yüklenip bir de eleştirilmek durumu, tez canlılığımdan başıma gelen hak ettiğim bir şeydir.
Ben bu durumun sadece bana ait bir sorun olmadığını biliyorum elbette…
“Onlar bizim hayatta ki sınavımız”
“ Sabırlı olacaksın hayatım, bırakacaksın herkes kendi sorumluluğunu yerine getirecek”
“Aman sende bırak sende yarım kalsın, eksik olsun. Herkes nasıl yapıyor”…
Tarzı kişisel gelişimime yönelik, katkı ve uyarılar ise beni benden alıyor bu durumda tabii… Biz düşünemiyoruz tabii bunları… Başkasının işini yapmak zorunda kalmanın en sıkıcı yanı şudur kanımca… İşi zaman ayırıp, vakit harcayıp canla başla yaptıktan sonra o aşamada dötünü yaymış bir arkadaşın çıkıp “sen kendi egonu beslemek için yapıyorsun” demesi… Sen benim bir işi senin yerine de yapmamdan utanmıyorsan, bana ne senin egondan, benim egomdan…
İşte inat budur benim için… Yapabilecekken, olabilecekken mücadeleden vazgeçmemek…
Bin kere de bunları söylemek zorunda kalsam söylerim…
Neticesinde “yaşamın da yazılı olmayan kuralları vardır”
O kurdun ensesi kalınsa neden diye sormayacaksınız…
Kendi işimi kendim yaparım, sizin yapmadıklarınızı da ben yaparım deyiverir size…
Kral çıplak mı ne…
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019