Dünya çapında henüz aşısı veya ilacı geliştirilememiş bir pandemi yaşanıyor demek, bugün malumun ilanı. Ancak özellikle Almanya’da politik olarak giderek güçlenen bir grup, durumu farklı anlıyor ve anlatıyor. Sayıları epey artan bu karmaşık grupta temel fikir korona mikrobunun bir nevi grip virüsü olduğu. Onlara göre, pandemi bir dizi yalandan ibaret ve devletler özgürlükleri kısıtlamak için bu yalanları medya kuruluşları aracılığıyla yayarak kontrol için rıza üretiyor ve elbette dünyanın büyük patronları da bu oyunun baş aktörleri. Gerçeği bir büyük oyun senaryosu kıvamında tamamladıkları ilişkilenemeyecek gerçekleri yanyana koyarak ürettikleri komplo teorilerini de sosyal medyada aracılığıyla yaygınlaştırıyorlar sıklıkla.
Bu grubun en önemli özelliği öfkeyle ve sarsılmaz bir inançla fikirlerini savunmaları. Öfke o kadar büyük ki, sloganları gibi eylemleri de yaratıcı. Tükürmek gibi yaratıcı yöntemlere de sahipler hatta. Siz maske takmama özgürlüğünü veya yanınıza oturmama özgürlüğünü kısıtladığınız anda bu öfkeli kişiler küfrederek, biz korona müminlerine tükürerek haddimizi bildiriyorlar. Zira korona bir yalan.
Bu öfkeli kalabalığın içinde meditasyon veya danslarla protesto edenler olduğu gibi, Hitler dönemi imparatorluk bayraklarıyla alanı dolduranlar da var. Neonazilere olan mesafesizlikleri, ırkçılığın veya cinsiyetçiliğin de birer söylemden ibaret hatta hep beraber alanda var olmanın gerçek demokrasi olduğuna inanmalarıyla örtüşüyor. Demokrasi, maske takmama hakkı ve kamusal koruyucu/önleyici sağlık politikalarına dair eleştirileri içeriyor. Grubun içinde yer alan aşı karşıtlarının, düz dünyacıların ve benzeri bilimsel bilgiye dair şüphe içeren apolitik öfkelilerin demokrasi talebi ise “laissez faire, laissez passer”… “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” olarak Türkçeleştirebileceğimiz liberalizmin temel mottosu. Buraya kadar, bu insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, hangi saçmalığa inanıyorlarsa inansınlar diyebilirdik, ancak bizi doğrudan etkilemeye başlamasaydı.
Bu insanların sağlık emekçisi olması durumunu düşünelim: Aile doktoruna gidiyorsunuz, karşınızda bir korona inkarcısı çıkıyor. Size maske takmamanızı tavsiye ediyor, yüksek ateşiniz varken grip aşısı yapıyor ve evinize gönderiyor, çünkü korona falan yok. Ancak siz kötüleştiğinizde yeniden korona virüsü ile değil başka hastalıklarla ilgili bir durum olduğunu var sayıyor. Bu durum direkt cana kast.
Dahasını da söyleyelim, tıp bilgisi konusunda güvenmek durumunda olduğunuz kişilerin, aşı ve diğer koruyucu ve önleyici tedbirlere karşı olması nasıl anlaşılmalı? Kamu sağlığı alanında işçi sınıfının kendi canıyla kanıyla bedel ödeyerek kazandığı sağlık hakkını reddetmek ne derece halk sağlığı ile bağdaşabilir mesela?
Hatta bu birkaç ay içinde korona virüsü ile mücadele sürecinde ölüp giden gencecik veya deneyimli sağlık çalışanlarının “iş kazası” ödenekleri bile bağlanmadan, yoğun çalışma sonucunda ve sevdiklerinden uzakta yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını düşününce, demokrasi arayan öfkeli kalabalığı oluşturan korona inkarcılarının çok önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum. Kapitalist devletler her zaman sermayenin dolaşımını hızlandıracak ve yoğunlaştıracak tedbirler alır. Elbette korona pandemisi sırasında alınan sokağa çıkmama tedbirleri, sermayeye rağmen alınmıştı ve pek çok alanda istisna ilan edilerek, sermayenin artı değer elde etmesi garantilendi.
Devletler, korona pandemisinin maliyetlerini şimdiden halkın sırtına yüklemek için daha esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine olanak yarattı. Neoliberalizmin aşındırdığı sosyal hakların, ayrıcalıklı beyazların kayıp hissini pekiştirdiğini ve ırkçılığın temel kaynağının bu öfke olduğunu gördüğümüz gibi, isyankar ve öfkeli kalabalıkların biatkar isyankarlara dönüşmesi için bu eylemler çok işlevsel görünüyor. Böylelikle egemenler, ırkçılık ve cinsiyetçilik soslarına bulanmış bir dizi tahakküm ilişkisini kolayca görünmez kılabiliyorlar. Egemenlerin çarkını döndürmeleri için kullanışlı aptallara her zaman ihtiyaçları var.
Bugün, korona inkarcılığı bir halk sağlığı sorunu, korona inkarcısı olan ve hayatımızı doğrudan etkileyen mesleklerde çalışanların mesleklerine devam etmesi ise sandığımızdan daha tehlikeli.
* Yazarımızın bu yazısı daha önce Özgür Politika’da yayınlanmıştır.
- Dış güçlerin seçimi - 25 Nisan 2023
- Yastayız, isyandayız, meydanlardayız - 10 Mart 2023
- Çoklu krizler dönemi - 19 Ocak 2023