Selahattin Demirtaş’ın aktif politikadan ayrıldığını açıklaması üzerine kendisine dört koldan yöneltilen türlü saldırılara ve ithamlara bakınca bir kez daha anladım ki yurdum insanının en temel sorunu, kişileri ve olayları bir türlü kendi bağlamı çerçevesinde değerlendirememek. Asla subjektifliğin sığ sularından kurtulup objektifleşememek.
Bir diğer sorunu da olayların kronolojik sıralamalarını ve gelişim süreçlerini hesaba katmadan, balık hafızasıyla sadece bugüne bakarak tahlillerde bulunmak.
Arkadaşım, Demirtaş Türkiye’nin siyaset arenasına iktidarın sözde barış sürecinde Kürtler’e ısrarla “reele gelin” diye çağrı yaptığı dönemde Türk solunun da oylarına talip olarak, Türkiyelileşme şiarıyla kurulan icazetli bir partinin başkanı sıfatıyla girdi ve o parti de herkesin kabul edeceği gibi, katıldığı ilk seçim olan 7 Haziran 2015’te aldığı yüzde 13 gibi mucize oyu, kısmen Türk seçmenlerin katkısıyla kotardı.
İş bu gerçeklikte Demirtaş, gerek partisinin gerekse kendisinin en başından beri var olan “Türkiyelileşme” söylemini sanki bugün ortaya atıp halkına ihanet etmiş gibi konuşmak, hiç de nesnel ve iyi niyetli bir tutum değil; kimse kusura bakmasın.
Elbette ki Türkiyelileşmeye karşı olabilir, halkların kendi kaderini tayin etme hakkını savunabilirsiniz. Bu başka bir şey; en başından yola Türkiyelileşme şiarıyla çıkmış olan icazetli bir reel partinin önderini, sanki “Kürtler’in kendi devletini kurması için mücadele edeceği” sözü ile öne atılan illegal bir örgüt lideriymiş de sözünden dönmüş gibi suçlamanız başka bir şey…
Demirtaş ne zaman böyle bir vaatte bulundu da onu “halkına ihanet etmekle” itham ediyor bazılarınız; bunu bana söyleyebilir misiniz acaba?..
Adam ilk gün ne konuştuysa, son güne kadar aynı şeyi konuştu.
Kaldı ki TC’nin mayın tarlası gibi reel siyaset arenasında, istese bile başka türlü davranamayacağını çok iyi bildiğiniz halde kendisine bu arenada ima bile edemeyeceği beklentilerinizin hayal kırıklığıyla geniş geniş suçlamalarda bulunmanız, hangi akla ve vicdana sığıyor?
Adam illegal örgüt lideri değil; TC’nin, “gak deseler de kapatsak” diye fırsat kolladığı reel bir partisinin önderi arkadaşım! Reel politika arenasında siyaset yapmanın çapı çerçevesi de belli… Bunlar nasıl şuursuzca beklentiler ve suçlamalar; siz kafayı mı yediniz?
Ayıptır ya hu!
Reel politikada bulunup bulunmamayı tartışabilrsiniz; ama bulunmayı seçtiğinizde çok fazla hareket alanınız olamayacağınızı da bilir, o arenada siyaset yapan politikacılarınızı da buna göre değerlendirirsiniz.
Demiyorum ki son seçim sürecinde, hele ki Kılıçdaroğlu’nun “kayyum” satışından sonra, halkını Bay Kemal’e oy vermeye yönlendirmekte ısrar etmesi doğruydu…
Bana göre kesinlikle doğru değildi. Hatta bir iki hafta önce şöyle bir yazı bile yazmıştım:
“Ben insan olarak kardeşimmiş gibi sevip rehinliğinin bitmesini beklediğim Demirtaş’ın yerinde olsaydım; ‘İttihat Terakki’nin uzantısı olan Kemalist zihniyetli derin devlet eliyle 80 sene boyunca ezilen, ötekileştirilen, öldürülen, faili meçhul edilen, dili bağlanan halkımın kendi kararıdır. Onların kırk katırla kırk satır arasında yapılan bu sözde seçimde en onurlu ve gururlu duruşu sergileyeceklerine güveniyorum,’ diyerek kenara çekilirdim.
Birlikte Türkiyelileşmek istediği halka bakın hele!..
İktidarın en pis işlerini kotaran eli kanlı mafya babalarına, porno kasetlere, ifşalara, linçlere bel bağlayan; gariban sığınmacılara hiç ayrımsız nefret kusan; ‘amaca giden her yol mübahtır’ diyerek 30 bin Kürdün faili meçhulünden sorumlu beyaz toroslularla, Ümit Özdağ gibi ırk.ılarla, Karamollaoğlu gibi kundakçılarla ittifak yapan; AKP’ye oy veren depremzedelere üç kuruş yardım ettiler diye türlü küfürlerle haram zıkkım yağdıran milyonlarca aydın-sol muhalif maskeli gizli faş.stler ve latent ır.çılar…”
Evet; ben, seçim denilen bu rezilce ortaoyunu esnasında Demirtaş’ın asla tasvip etmediğim tutumuna yönelik, yukarıdaki gibi, değme radikal Kürt’ün yazmadığı bir yazı bile yazdım.
Kürt halkının, sonucunda eskisinden daha beter kriminalize edilip topun ağzına koyulacağı kesin olan bu seçim rezaletini, “boykot etmesi” gerektiğini savundum.
Ama sizin yaptığınız, iş değil!..
Bu sözde seçim tiyatrosunda, nedenini sadece kendilerinin bilebileceği sebeplerle HDP, Demirtaş ve Kandil, aynı çizgide hizalandı. Hepsi aynı coşkuyla ve kararlılıkla, yeni katillerinden kurtulmak için kıdemli katillerine sarıldılar. Kullanıldılarsa, hep birlikte kullanıldılar. Tuzağa düştülerse, hep birlikte düştüler. Halklarına yanlış yaptılarsa, hep birlikte yaptılar.
Neden, senelerdir dünya güzeli eşine ve çocuklarına hasret bir şekilde cezaevinde politik rehin olarak tutulan Demirtaş’a kesiliyor bütün fatura?..
Neden her zaman olduğu gibi, en zayıf halka günah keçisi ilan edilmeye çalışılıyor?
Neden Demirtaş’a Türkiyelileşme söyleminden dolayı ateş püsküren radikal Kürtler, kendi söylemlerini dillendirecek statünün asıl sahibi olan Kandil’e yöneltmiyorlar ağır eleştirilerini?
Öyle ya… İmralı’nın ve Kandil’in bile özerklikten vazgeçip, İttihat Terakki’nin derin bataklığı CHP ile onun oportünist önderine sarılarak kendi varoluşlarıyla çeliştikleri bir gerçeklikte, neden ilk günden beri Türkiyelileşmeyi savunması bağlamında hiçbir şekilde kendisiyle çelişmeyen siyasî rehin Demirtaş’a yüklenme kolaycılığına kaçılıyor?
O radikal Kürt arkadaşlar, yiyorsa Demirtaş’ın bugün “aktif politikayı bıraktığını” açıklamasında karanlık rollerinin olması ihtimali bulunan İmralı’ya ve Kandil’e; hatta 2018’deki kongrelerinde istifasını kabul etmeyip başkanları olarak tutmak yerine tepeden inme iki tane vizyonsuz eşbaşkan “atamayı” tercih eden HDP’ye hesap sorsalar ya…
Nitekim, her şeye rağmen reel politikadan medet uman milyonlarca Kürt seçmenin oy verdiği adayın kaybetmesinde, Kandil’in Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini açıklayarak Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmesi çok büyük etken oldu. Keza HDP’nin, bugün Demirtaş’ın vurguladığı güdüklükleri de öyle…
O Kandil ve İmralı ki çoktan özerklikten vazgeçmiş durumda…
Gücünüz, senelerdir eli kolu bağlı bir şekilde ve aile hasretiyle cezaevinde rehin tutulan bir çaresiz adama mı yetiyor? O adam ki her şeye rağmen bütün sınırları zorlayarak halkının haklarını korumaya çalışan; bu yüzden de senelerdir rehin tutulan bir güzel insan…
Senelerdir dört duvar arasında olmasına rağmen, o halkın çoğunluğunun kalbinde taht kurmayı başaran o insandan, bu koşullar altında daha başka ne yapmasını istiyorsunuz? Süper kahraman olmasını mı?.. Kolaysa siz niye olmuyorsunuz? Kolaysa, ondan beklentilerinizi siz niye gerçekleştirmiyorsunuz?
Özetle, son seçim sürecinde sergilenen bir yanlış varsa -ki kesin olarak var- o yanlışın en az sorumlusu, ilk gününden son gününe kadar çizgisinden milim sapmayan Selocan’dır.
O çizgiyi beğenmeyebilirsiniz; ama karşınızdaki kişiyi asla durduğu çizginin bağlamı dışında değerlendirip, hiçbir zaman yüklenmediği anlamlar yükleyerek günah keçisi ilan edemezsiniz.
Bugün de kim bilir belki de bilmediğimiz bir mücbir sebeple “aktif siyaseti bıraktığını” açıkladı.
Üstelik de kendisiyle aynı çizgide hizalanan diğer figürlerin yapmadığını yapıp; kendi adına, “Halkımıza lâyık bir politika ortaya koyamadığımız için özür diliyorum!” deme erdemini göstererek yaptı bunu…
Türkiye’nin kokuşmuş siyaset arenasında hiç alışkın olmadığımız şekilde, tertemiz bir özeleştiri verdi…
Bakın, hizadaki diğer figürlerden çıt yok. Belli ki ortak bir kararla kurban ederek, hem seçim sürecinde sergiledikleri yanlışların bütün suçunu ona yüklemiş; hem de hepsinin toplamının önüne geçen Selo Başkan efsanesinden kurtulmuşlar.
Daha ne istiyorsunuz, anlamadım ki?
İdam edilmesini mi?
Neyin kompleksi, haseti ve kinidir bu?..
Hep söyledim, bir daha söyleyeceğim:
Demirtaş, bu ülkenin lağım çukurundan beter politika arenasına hiç lâyık olmayan, dünya güzeli bir insan ve sanatçı kişiliktir. Umarım bu kararını da hiçbir baskı ve kumpas neticesinde almamıştır ve “yiyin birbirinizi” diye kenara çekilip, tez vakitte rehinlikten kurtularak ailesine kavuşur. Ondan sonra kendini şarkı, türkü, resim, şiir, roman üretmeye adar; insanlığını da avukatlık mesleğini mazlumları savunmaya vakfederek yapar ve bir daha da bu çukurun yanından geçmez.
Ulan daha dün bu adam için idam çığlıkları atıldı!
Vicdansızlığın, vefasızlığın, şuursuzluğun bu kadarına da pes diyorum gerçekten!..
El insaf ya hu!
#SelahattinDemirtaş
- Zübükler Her Yerdedir - 9 Mart 2024
- Hepimiz Dilberiz - 28 Ocak 2024
- Bu Kadar Şuursuzluk Akla Ziyan – Rabia Mine - 19 Ekim 2023