Uyarı: Yazı yoğun cinsiyet ayrımı içerir… Yani boşa saydırmayın… Bile isteye yazıyorum.
Kadın ve erkek elbette eşittir. Yani “İnsan” eşittir. Aynı hak ve hürriyetlere sahiptir… Renk, ırk, din, sosyal konum ne olursa olsun… Bla bla bla… Bu efektin Türkçesi var mı? Vs. vs. vs. mi yazmalıydım? Ancak teoride öyle iken yaşamın dengesi hiç de öyle değildir…
George Orwell’in de dediği gibi “bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir”. Bu “eşitliği esas alan sistemlerde ayrıcalık, “daha eşit” olmakla mümkündür” fikrinden hareketle düğüm düğüm bir çelişki yumağı haline gelme durumudur…
Buradan her yere gider bu yazı… Din ayrımına, ırk ayrımına, politikanın domuzlarına, soykırımlara, erkeklere, kadınlara… Ben kadınlara doğru yürümek istiyorum. Pozitif ayrımcılığın kucağına kendini bırakmış, haddini bilmez kadınlara… Ezilen ve binbir zorlukla mücadele eden değil, kadın olmayı derin bir dehlizde duvarlara çarpma çarpa öğrenen değil, haddi bilmez, çoğu zaman kendini, çalışarak sahip olmadığı yanındaki erkekten aldığı maddi güçle gösteren kadınlara doğru gitmek istiyorum… Çünkü yeni yüzyıl anne, kadın, arkadaş, kardeş ayrımı olmaksızın böyle bir kadın duruşu ve kadın davranışı geliştirmekte…
İşte bu size ayrımcılık gibi gelecek ama böyle bir hal kadınlarda erkeklerden daha çok var. Doğal olmayan, toplumsal saçmalıkların yarattığı bir kadın bu üstelik… Nedenleri bazen hormonal, bazen toplumsal ve sosyokültürel. Egemen erkek dünyasının saldırganlaştırdığı ve bunu marifetmiş gibi algılayan kadınlar bunlar… Benim sosyal çevremde çok miktarda varlar üstelik… Hemen her gün bir iki tanesi ile saçımı başımı yolacak şeyler yaşıyorum… Elbette huyunu sevmediğim, karakterini kendime uygun bulmadığım erkekler de çok fazla ve hatta bir çoğu şiddet eğilimli…
Ama bu yazıda konu;
“Saldırgan Kadınlar”
Madem kadın konu o zaman önce kadınlık hallerimizden başlayayım. Progestron’un vücutta yükselmesi gerginliğe sebep olur diyorlar. Yani daha anlaşılır yazmak gerekiyor ise, biz kadınların adet döngüsü boyunca progestron değerleri dalgalanmaktadır. Azlığı ya da çokluğunun tıbbi açıklamasını elbette yapamam ama bu hain hormonun hızla değişen ruh hali, endişe, depresif hissetmek gibi nedenleri olduğunu bilirim. Ve bazı kadınlarda bunun üst seviyede olduğunu da gayet iyi bilirim. Emin olun hafifletici sebep sayılabilecek hallere sebep olur.
Daha genç iken pms yani pre-menstrual sendrom dönemi bu tip saldırganlıklar için gayet iyi bir sebepti. Ama yaşlar 50 olunca her türlü antin kuntin, kavga çıkarmaya yönelik, gerekli gereksiz agresyon içeren davranışımızı yıkabileceğimiz bir bahane olmaktan çıkıverdi bu durum… Yerini başka durumlar aldı… Bu konu halk arasında o kadar amiyanedir ki yazıyı bozasım gelmiyor… Ama şunu diyeyim ruh sağlığına dikkat etmeyen her erişkinin kadın erkek saldırganlaşmasında sosyo- kültürel etki kadar vücut kimyası da önemlidir.
Kadının saldırganlığına hormonal bir sebep arıyorsak bunlar sebep olabilir elbette… Düzensiz cinsel hayatlar, hayatında ki yetersizlik duygusu… Kendini ifade edemiyor olma durumu… Ama kişisel kanım şu ki son yıllarda bütün bunlardan bağımsız bir kadın saldırganlığı hâkim…
Kadın artık kavga çıkarmak ve saldırganlaşmayı adeta var olmak kabul ediyor… Hele de yanında silik bir erkek var ise… Aslında kendilerine güvenmedikleri için, saldırgan görünerek başka bir boyutta baskın olacaklarını düşünerek yapıyorlar. Halbuki biraz sakinleşip, saldırganlığa neden olan olayın kendisini düşünseler daha iyi yerlere gelmeleri işten değil. Saldırganlığın boyutu kişiye göre görecelidir. Ufak bir konuyu çığ gibi büyütüp sözlü tartışmadan tutun, direk kavgaya dalmak ve sebepsizce hunharca yüksek sesle konuşmak, patlamaya hazır bomba nidasında davranmak gibi envai ve garip boyutlarda olabilir bittabi.
Geçenlerde bir yerde bir yazıya denk geldim… “Kısa boylu, otorite sahibi ve agresif kadınlar” diye bir başlık açılmıştı… Gözlerime inanamayarak okudum. Yani böylesi bir genellemenin içine dâhil olduğumu fark ettiğimde kendime dair “özelsin kızım sen” ruh halim tuzla buz oldu elbette…
Sonra düşündüm “ben saldırgan mıyım” diye… Öyle bir algı yaratıyorum ama işin aslında ben saldırganlığınızı ortaya çıkarak yemi atmayı severim… Şu an olduğu gibi… Çünkü en sevmediğim şeydir sesli, saldırgan, kavgacı kadın görüntüsü… Hayatımda sesimi yükselterek kavga ettiğim hiçbir kadın yoktur mesela… Ama sabrımı taşırmış, benden burnunun üzerine yumruk yemiş kadın vardır birkaç adet… Gayet sessiz üstelik… Küt ve sessizlik… Çünkü en sevmediğim şeydir ortalık yerde edepsiz edepsiz höyküren kadın… Yanında da erkek sıfatıyla dolaşan kimliksiz bir zavallı varsa yeme de yanında yat tablonun…
Bu kadınlar genelde bunu zaten kalabalık yerlerde yaparlar. Seslerini ne kadar yükseltirlerse o kadar haklı olduklarını izlenimi yarattıklarını düşünürler. Ve inanın bazen sabrı çok zorlarlar. İlk saldırdıkları yer karşının namusudur, özelidir. Çünkü çok pespayedirler. Çok kenar mahalledirler, çok eteği düşüklerdir. Hah işte tam da böyle yapılır karşı tarafı saldırganlaştırma… Şu an benim yaptığım gibi… Çok kolay gaza gelirler çünkü… Allah allah nidaları ile yola çıkarlar… Taraftar toplamak için çığırtkanlık yaparlar… Bu ablaların “sözde” öz güvenleri aşırıdır. Eller cepte, bir erkek tavırlarda dolanırlar… “Çükü mü düşmüş” acaba diye düşünürsün… Başkalarının haklarına saygısızdırlar. Kendilerini olduğundan daha güçlü algılar ve insanlara oralar buralar benim, ben istersem öyle olur, böyle olur gibi tehdit edici davranışlarda bulunurlar, cümleler kurarlar… Çoğu zaman duruma uygunsuz alaycı bir ses tonu ile konuşabilirler. Takıntılı sorular sorarlar mesela…”Ne kadar kötü olabilirim” gibi… Cevap veriyorum “çok” Parmak işareti kullanırlar, sallayarak gözünüze sokar adeta tehdit ederler, kaşları, gözleri oynar, ağız burun buruşur kırışır… Konuşurken kişiye fazla yaklaşırlar… Kabaramazsın Kel Fatma diyesiniz gelir…
Sonra ne mi olur hiçbirşey… Eğer siz sükûnetinizi korur, oralı bile olmazsanız yani başka bir deyişle umursamaz iseniz, delirir delirir susarlar… Haklı çıkmak için her türlü ahlaksız cümleyi kurabildikleri için ölüme, özele size ait hiçbir değere saygı göstermedikleri için, zaten aslında susmak en iyisidir. Bunların içinde bir tanesi yakınlarda beni benden aldı mesela… Ölmüş evladıma laf edebilecek kadar alçaldı… Kadınlığına mı üzüleyim, insanlığına mı bilemedim…
Şahsen ben böyle bir ablaya denk geldiğimde önce eğer var ise, yanında ki zavallı erkeğe acıyarak bakıyorum… Ki bu ablaların yanında genelde kişiliksiz, ezilmiş erkekler “benim karım, sevgilim” haklı diyerek dolaşırlar… Önce o adamlara “yazık ya evladım sana” diyesim gelir… Sonra o ablalara “Ne kadar mutsuzsun canım sen ya, kıyamam ben sana; ama böyle yapma, seni kimse ciddiye almıyor. Birilerinin seni böyle daha saygıdeğer bulduğunu sanıyorsan, çok yanılıyorsun. Seni anlıyorum çok mutsuz, çok yalnızsın… Ancak böyle bağıra çağıra mutlu olunmuyor, kendinle bir yüzleş” diyesim gelir.
Ve bu olurken cibilliyetsiz davranıp, ses çıkaramayan… Buna engel olabilecekken korkaklık edenlere de şöyle diyesim gelir… Azcık delikanlı olun çocum… ( delikanlı mert, cesur, haklı, hakkaniyetli anlamında)
Çünkü saldırganlık en çok karşısındakilerin pasifliğinden beslenir…
Çünkü saldıranlar pek farkında olmasalar da tüm bu davranışları bozuk bir psikolojinin ürünüdür. Geri planda büyük yıkılmışlıklara tepkidir. Aslında acıyı maskelemektir. Freud amca her ne kadar iyi bir seks önerecekse de ben iyi bir psikolog öneririm kendilerine… Çünkü bu saldırganlıklar hayra alamet değildir…
Eğer dünya hakkında azıcık bir şey anlamak istiyorsak, hınçtan ve nefretten arınmamız gerekiyor. Bu sebeple salgınlık zaten çirkin bir şey iken, bir de kadının yani bu dünyanın en üretken canlısının saldırganlığı dünyayı daha da çekilmez bir hale dönüştürür.
O sebeple kısa ve net yazayım… Kısırdöngüleriyle baş edemeyen, küçük hayatının anlamını bulamamış, içinde kalmış fantezilerini gerçekleştirememiş bu kadın insanlardan hiç hoşlanmadığım gibi elimin tersine denk gelmeleri an meselesidir.
Bonus: Her liderlik özelliği gösteren, her kontrolcü, her geniş yürekli kadına bakıp saldırganlık varsaymayınız. Çünkü bazıları sadece yazarak değil, karşı durarak da tepki gösterirler. Yani yazmakla olur ablacım…
Neticede; Kalem kelamın dik duran halidir…
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019