Kadının rolü hiç değişmiyor!

Mülteci Destek Derneği’nde Sosyal Hizmet Uzmanı olarak çalışan Feride Vural Uluslararası Koruma ve Geçici Koruma sahasında hizmet sağlıyor. “Suriyeli sığınmacı evli kadınlara ve Türkiye’deki evli kadınlara yönelik erkek şiddeti” üzerine tez çalışmasını hazırlayıp kitap haline getiren ve “Suriyeli Mülteci Kadınların Kuma Dramı: Kilis İli Örneği” makalesini yazan Vural, “Türkiye’de resmiyette tek eş ile evlenebiliyorsunuz ama Suriye’de dört eşle evlenebiliyorsunuz. Erkek savaş mağduru Türkiye’ye gelmiş; fakat hâlâ evlilik haklarının Suriye’deki hali ile Türkiye’de de devam edebileceği umudunda. “Kuma” sistemi maalesef ki Suriye’de çok yaygın. Her durumda erkeğe birden çok eşlilik hakkı devlet tarafından verilmiş. Aile cüzdanlarında ve aynı zamanda dinen erkek 4 defa evlilik yapabilir. Suriye’de bu durum yasal. Kadının çocuğu da olsa, eğitim durumu yüksek de olsa fark etmez. Her ne olursa olsun erkek evlenmek isterse devlet destekliyor. Hatta kadın resmi olarak boşanmak istediğinde erkek istemiyorsa çok zor boşanabiliyor hatta boşanamıyor” dedi.

Savaş kadınlarda onarılmaz yaralar açtı. Savaştan kadınların payına düşen ölüm, acı ve yas… Suriye’de yaşananlar savaşın kadın üzerindeki yıkımını gözler önüne seriyor. Bazıları mülteci kamplarında bazıları ise güvensiz koşullarda yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışıyor. “Göçmen”, “mülteci” gibi kavramlarla nitelendirilen, Türkiye’nin ilk zamanlar “misafir” sonrasında ise Geçici Koruma Kanunu Statüsündeki kişiler olarak nitelendirdiği Suriyeliler için yaşam hiç sanıldığı gibi kolay değil!.. Savaşın ağır yükünü en çok çeken kadınlar şiddete ve çok eşliliğe maruz kalıyor. Çok eşlilik ve “kumalık” Suriye toplumunda hâlâ oldukça yaygın bir uygulama ve savaşın bıraktığı travma bu durumu hiç değiştirmiyor. Kadını genellikle geri plana atan Ortadoğu coğrafyasında bu ağır tabloyu yaşamak kadar anlatmak da bir mesele. İşte o kadınlardan biri Feride Vural. Sosyal Hizmet Uzmanı Vural, 18 ay Kilis’te bir fiil sahada çalıştığını belirten Vural, “Suriyeli sığınmacı evli kadınlara ve Türkiye’deki evli kadınlara yönelik erkek şiddeti” tez konusu ve bu konudaki “Suriyeli Mülteci Kadınların Kuma Dramı: Kilis İli Örneği” makalesini hazırladığını belirtti. Vural ile zorunlu göçü, savaşı, mülteci kadınları, kumalığı ve çok eşliliği konuştuk.

Neden mülteci kadınlar?

Mültecilerin Türkiye’de gündem olması benimde gündemime oturdu. “Suriyeli sığınmacı kadınlara ve Türkiye’deki kadınlara uygulanan erkek şiddeti” üzerine bir tez çalışması yaptım. Tez çalışması için Kilis’e gittim. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nden aldığım izinlerle sahada çalışmalar yaptım. Tezi nicel veri analizi yaparak oluşturdum. Tez çalışmamda veriler elde ettikçe aynı zamanda gerçekten de ihtiyaç olan bir alanı tercih ettiğimi fark ettim. Aynı zamanda Kilis Toplum Merkezi’nde sosyal hizmet uzmanı olarak göreve başlamıştım. 18 ay Kilis’te kaldım bir fiil sahada çalıştım. Kıymetli veriler elde ettim. Mesleki açıdan da sahada çalışmam bana çok deneyim kattı. Hem tecrübe edindim hem de yüksek lisansımı yaptım. Çok zor oldu aynı anda hem çalışmak hem de yüksek lisans yapmak.

Çalışma alanınızla yüksek lisansınız eşdeğer diyebilir miyiz?

Kadınlara uygulanan şiddetin Arap kültüründe daha fazla olduğu bir öngörüydü aslında benim için. Yaptığım çalışmada gerçek mi değil mi ya da bize ne kadar bilgi aktarılacak kıyaslamalarıyla gittim. Aslında doktora tezi kıvamında Türkler ve Suriyeliler’in verilerini ayrı ayrı alıp kıyaslamalı bir sonuç çıkardım diyebilirim.

İlk sahaya çıktığımda erkek tercümanla çıktım kadınlar konuşmadı sonrasında ise kadın tercümanla çıktım kadınlar bu kez konuşmaya başladı. Yine de çekince söz konusuydu. Çünkü, farklı bir ülkedeler. Konuşmaları onların yaşam kalitesini nasıl etkileyecek diye düşünüyorlardı. Kısacası korkuyorlardı…

GİZLİ KALMIYOR!

Nasıl bir sonuç elde ettiniz?

Kadına şiddet her iki ülkede de var. Toplumun bakış açısı geliştikçe “şiddet” gizli kalmıyor. Kadınlar uygulanan şiddeti dile getirmekte zorlandı belki de dillendirmeye cesareti yoktu ya da gizli kalması gerektiğini düşünüyorlar. Türk toplumunda da yine Arap toplumunda olduğu gibi “Kol Kırılır Yen İçinde Kalır” anlayışı hakim olduğu için aile içerisinde çözülüyor. Şiddete uğrayan kadın için kolluk kuvvetlerinden koruma talep edildiğinde ya da eşinden uzaklaştırma kararı alındığında bile polis memuru ‘O senin eşindir. Hadi al eşini git bakalım’ diyebiliyor. Kadın sığınma evleri ne kadar gizli kalsa bile kadınlar korunduğu o mekânlarda bile şiddete maruz kalabiliyor. 6284 Ailenin Korunmasına dair bir kanun var mesela. Kadınları gayet destekleyici bir kanun. Ama kadınlar bu kanunun farkında bile değil. Kanunun farkında olsalar bile teorik ve pratikte uygulamalar birbirini desteklemiyor.

Türkiye’de giderek azalan ve artık geçmişte olduğundan daha az yoğunlukta gündemi meşgul eden “çok eşlilik” ve “kumalık” konularının, Suriye toplumunda hâlâ oldukça yaygın bir uygulama olduğunu ve Suriyeli mültecilerin Türkiye’de de bu uygulamaya devam ettiklerini gördüm. Suriyeli mültecilerin beraberlerinde getirdikleri bu kültürel geleneğin Kilis’te oldukça fazla göze çarptığını ve bazı kesimler tarafından özendirici bir özelliğe sahip olduğunu gördüm.

Neden çocuk değil de kadın alanını tercih ettiniz?

Bir çok noktada kadın her şeyin başı. Ailenin temeli gibi düşündüm. Çocuğu da anne yetiştiriyor, şiddetti uygulayan erkekleri de bir kadın yetiştiriyor. Doğal olarak çocukla da çalışabilirdim. Aile ile de çalışabilirdim. Ama kadın konusu daha çok ilgimi çekti. Çünkü kadın üretken bir varlık. Doğal olarak bir çok noktaya teması var çocuğa var eşe var.

MAKALE YAYINLADIM

Bir de makaleniz var değil mi?

Suriyeliler topyekûn olarak geldi. Türkiye’de ilk olarak ayak bastıkları yer Kilis. Kıymetli bir yerde çalışıyordum. Yasal olarak çalışmak istedim. Sonra izinli çalışmaya başladım tezde. Sonra işim gereği kadınlara erişimim vardı. Orada tek sosyal hizmet uzmanı pozisyonunda ben çalışıyordum. Kadınların güvenlerini kazanmıştım. Doğal olarak aramızda bir güven hukuku oluştu. Sivil toplum örgütleri çok fazla yok orada. Çalıştığım kurumda tek muhatap ben olurdum dolayısı ile şiddete uğrayan şiddete uğrama olasılığı yüksek olan, ikinci eş mağduriyeti, bu gibi konular beni her gün düşündürüyordu vicdanımı rahat bırakmıyordu.

Bunun üzerine bu konu ile ilgili bir makale yayınladım. Kadınlarla birebir görüşmelerim oldu. Nitel veri analizi yapıp makaleyi öyle yayınladım. Daha sonra da konunun başka bir noktasına değinerek tezle ilgili nicel veri analizinde bulunmak istedim. İki farklı analiz tekniği kullanarak dokunulması güç olan alanda kadınlarla ilgili birbirinden farklı ve bir o kadar ilgili iki çalışma yaptım. Çünkü, 10 kilometre ötesi Suriye. Yıllar önce sınır çekildiğinde bazı akrabalar Suriye’de kalmış, bazıları Türkiye’de kalmış. Doğal olarak çok uzak bir kültür değil. Ankara için uzak bir kültür olabilir ama Kilis ile Suriye kültürü çok aşırı farklı kültürler değil.

Tezinizi kitap haline mi getirdiniz?

Evet. Karşılaştırmalı veri yaptım Kilis’te yerel halkın gözünden ve Suriyeliler’in gözünden. ‘Erkek şiddeti nedir, şiddeti kim nasıl algılıyor, bağırmak bir şiddet mi yoksa sadece fiziksel bir darp mı olarak algılanıyor. Buna benzer çeşitli sorular hazırladım. Akabininde de sahaya çıktım. Kıyaslamalı bir tez oldu. İki yıl sürdü tezin bitiminden kitap haline gelmesi. Hem İngilizce hem de Türkçe olarak ulusal ve uluslararası farklı yayın evleri tarafından yayınlandı.

4 MİLYONA YAKIN SURİYELİ VAR

Misafir ve mülteci kavramları arasında ne gibi bir farklılık var?

Türkiye, 2017 yılının Nisan ayında Suriyeliler için “misafir” kavramını kullandı. “Misafir” gelir güzel bir şekilde ağırlanır ama sonra gider…“Misafir” statüsü Türkiye’nin oluşturduğu bir kavram.

“Misafir”, yurtdışında göç başlığı altındaki terimler içerisinde geçen bir kavram değil. “Geçici Koruma Kapsamındaki Mülteciler” kavramı Avrupa Birliği ülkelerinden gelen dini, ırkı, dili, tabiatı, etnik kökeni nedeniyle ya da herhangi bir noktada ayrımcılığa uğramış kişilere verilen bir statü. Ama, AB’ye üye ülkelerden gelmiş olması gerekiyor. Doğal olarak Suriye AB’ye üye bir ülke değil. Statüsel olarak mülteci konumunu alamadı. Ve mültecilikte topyekûn bir giriş söz konusu değil ama Suriye’de yaşanan savaştan kaynaklı 2011’den beri Türkiye’ye topyekûn bir giriş var. Bu sebeple Suriyeliler Geçici Koruma Statüsünde değerlendirilmekteler. Türkiye’de şu an 4 milyona yakın Suriyeli var.

TÜRKİYE BU DURUMA HAZIR DEĞİLDİ!

Bu süre zarfında Türkiye’ye yasa dışı girenler oluyor, doğumlar oluyor… (Yasa dışı girişlere “düzensiz geçiş” deniliyor) Suriyelilerde düzenli geçişler söz konusu değil çünkü topyekûn bir giriş oldu. Türkiye bu duruma hazır değildi. Daha önce böyle bir şey yaşanmamıştı.

Bu nedenle “Mülteci” diyemedik çünkü Avrupa Birliği ülkelerinden gelmiyor. “Sığınmacı” diyemedik çünkü “Sığınmacı” sığınmaya başvurmuş o süreci bekleyen kişilere deniliyor.

“Şartlı Mülteci” de diyemedik. “Şartlı Mültecilik”te Avrupa Birliği dışından gelen ülkeler için kullanılan bir kavram. Mülteciliğin her özelliğini taşıyor sadece coğrafi çekince var. Avrupa Birliği dışından geliyor çünkü. Suriyeliler o konuma da giremedi.

Yani dini, ırkı, taabiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti ve siyasi düşünceleri nedeni ile ayrımcılığa uğramış ve Avrupa Birliği ülkelerinden geliyorsa o kişilere “Mülteci” deniyor. Avrupa Birliği ülkeleri dışından geliyorsa “Şartlı Mülteci” Sığınmaya başvurmuş sığınma talebi değerlendiriliyorsa “Sığınmacı” deniliyor. Suriyeliler de bu tanımların dışında Geçici Koruma kapsamına girmektedirler.

Yani Geçici Koruma kavramı çok yeni bir kavram. Evet, topyekûn gelişler olduğu için sonradan oluşturulan bir kavram. İlk başta Türkiye ne diyeceğini bilemedi. “Misafir” kavramı o nedenle çıktı. Gelenlerin geri gidecekleri düşünüldü çünkü misafir gelir ağırlanır ve gider. Göç eden herkese “Göçmen” de denmiyor mesela. Türk bağı Türk soyundan ya da Türk kültürüne bağlılığının söz konusu olması gerekiyor.

KADININ ÜZERİNE BİR DE SAVAŞIN YÜKLERİ BİNDİ

Savaşta kadının rolü değişti mi?

Katmanlı travma yaşıyorlar. Zaten kadın, savaştan kaçmış bir kadın, savaştan kaçıp hâlâ burada çocuk doğurması, çocuklara bakması, aynı zamanda eşine hizmet etmesi beklenen bir kadın. Kadının rolü değişmedi. Savaş olduğu için üzerine savaşın yükleri de bindi. ‘Eşim ikinci eşle evlenmek istiyor’ diye çok danışan oldu. Türkiye tek eşliliğe izin veren bir ülke.

Türkiye’de resmiyette tek eş ile evlenebiliyorsunuz ama Suriye’de dört eş ile evlenebiliyorsunuz. Erkek savaş mağduru kaçıp gelmiş ama hâlâ evlilik fikrini yaşama tutunmaya çalıştığı farklı bir ülkede bile öncelikleyebilmekte. Anlayacağınız kadınlar her türlü mağdur konumunda. Kuma sistemi maalesef ki Suriye’ de çok yaygın. Her durumda erkeğe birden çok eşlilik hakkı devlet tarafından verilmiş. Aile cüzdanlarında ve aynı zamanda dinen erkek 4 defa evlilik yapabilir. Suriye’de bu durum yasal. Kadının çocuğu da olsa, eğitim durumu yüksek de olsa fark etmez. Her ne olursa olsun erkek evlenmek isterse devlet destekliyor. Hatta kadın resmi olarak boşanmak istediğinde erkek istemiyorsa çok zor boşanabiliyor hatta boşanamıyor.

Suriyelilere dönük bir ırkçılık yapıldı ve hâlâ da yapılıyor… Özellikle sosyal medya üzerinden ‘Suriyeliler şu kadar maaş alıyor’ ‘Suriyelilerin çocukları sınavsız istedikleri üniversiteyi seçebiliyorlar’ gibi söylentilerle ırkçılık körükleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sosyal medya bunu destekleyen unsurlar arasında açıkçası. Evet Suriyeliler’e yardımlar yapılıyor ama Avrupa Birliği Fonlarından çeşitli yabancı menşeili sivil toplum kuruluşlarından aktarılan bir çok para var. Şartlı olarak aktarılan; doğal olarak Türk Devleti bunun hepsini cebinden vermiyor. Irkçılığa kadar giden söylemler oluyor ne yazık ki… Yanlış medya söylemleri çok etkiliyor. Artık birlikte yaşıyoruz nasıl ortak noktalar bulabiliriz diye düşünmemiz gerekiyor.