İyi insanlar, kötü insanlar… Aydınlık taraf, karanlık taraf… Doğruluk, dürüstlük, yardımseverlik, hoşgörü, sevgi… Yalan, sahtekârlık, düşmanlık, öfke, nefret…
İnsanoğlu hep bu zıtlıkların arasında kalmış, dünya hep bu zıtlıkların yarattığı karmaşaya sahne olmuştur. Güç ve iktidar peşinde koşan “kötü”ler kendi çıkarları doğrultusunda yarattıkları anlayışlarını zorla kabul ettirmeye çalışırken, “iyi ”ler genelde hep kurban durumuna düşmüş, olanaksızlıklar içinde giriştikleri mücadelelerde çoğu kez yenilgiye uğramışlardır. Oysaki, masallarda ve filmlerde galibiyet iyilerin olur çoğunlukla, mutlu sonlar yaşanır. İşin tuhafı, o masalları dinleyen, o filmleri izleyen “iyi”, “kötü” herkes tatmin duyar o sonlardan, kimse kendini “kötü” olarak nitelemez, “iyi” sınıfına koyar. Pamuk prensesteki cadıyı ya da Sinderalla’daki üvey anneyi kimse sevmez, Yüzüklerin Efendisi’nde Frodo güç yüzüğünü lavların arasına attığında ve Sauron yok olduğunda bir huzur kaplar izleyenlerin içini, Yıldız Savaşları’nda Jedi’ler yenilince hüzün basar, Anakin’in karanlık tarafa geçerek Darth Vader oluşu öfkeyle karşılanır, Sith lordu nefret uyandırır.
Öykülerinin ve karakterlerinin dışında tüm bu masal ve filmlerdeki “kötü”lerin ortak bir özellikleri vardır, hemen hemen hepsi fiziksel olarak da çirkin ve ürkütücüdürler; insanın kanını donduran ses tonları, tüyleri diken diken eden hain bakışları ve ucubeye dönüşmüş görüntüleri ile çevrelerine dehşet saçarlar. Onlar daha en başta tipten kaybederler; melek yüzlü prenseslerin, yakışıklı kralların, karizmatik “master”ların, yüce gönüllü bilgelerin ve dünyaya barışı getirmek için mücadele eden kahraman savaşçıların yanında hiç şansları yoktur.
Yıldız Savaşları serisinde George Lucas mükemmel bir kurguyla ilkin Darth Vader’ı çıkarır karşımıza ve ondan nefret etmemiz için elinden geleni yapar, ancak sonraki filmlerde yavaş yavaş onun karanlık tarafa geçişinin öyküsü biçimlenmeye başlar; çocukluğu, annesiyle olan ilişkisi, gençliği, Padme’ye olan büyük aşkı, acıları, korkuları, öfkesi, hırsı, zaafları anlatılır. Darth Vader’in yakışıklı Anakin hali bir anda herkesi büyüler, nefretleri sevgiye dönüşür. Çünkü, Anakin bir insan olarak çıkmıştır karşılarına; duyguları, çelişkileri, zayıflıkları olan bir insan… Ve olanca güçsüzlüğüyle kendilerini çağrıştırmıştır onlara; yeryüzünde pek çok insanın içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne sermiş, o çaresizliğin kişiye gerçekte sahip olduğu değerleri nasıl da unutturabileceğini, korkunun pençelerine kapılıp geriye dönüşü olmayan bir yolda nerelere sürükleyebileceğini göstermiştir.
Anakin’in korkusu ile diğer “kötü” karakterlerin korkusu arasında bir fark yoktur aslında; hepsi kaybetme korkusu içindedirler, hepsi yok olma korkusunu, yani ölüm korkusunu taşırlar içlerinde ve bu korkuyu ancak güç sahibi olarak yeneceklerini düşünürler; kimisi güç için büyüye, kimisi sahtekârlığa, kimisi yalana, kimisi zorbalığa başvurur, yani karanlığın değerlerine… Karanlık, korkunun barınağıdır çünkü. Nefret, öfke ve hırs ise bu barınağın bekçileridir; nefret çoğaldıkça, öfke kudurdukça, hırs köpürdükçe karanlığın etkisi ve gücü de giderek artar, yoğun bir sevgisizlik kaplar her yanı.
Yazarların ve yönetmenlerin abartılı tasvirlerle yarattıkları o “kötü” karakterler gerçekte de her an hayatın içindedirler; sadece ucube gibi dolaşmaz, kara maskeler takmaz, siyah pelerinler giymez, ürkütücü sesler çıkarmazlar. Görsel efektler ve dramatik müziklerle vurgulanmaz eylemleri. O yüzden de filmlerdeki gibi öyle kolayca tanınmazlar. Üstelik, çoğu ne olduklarının farkına bile varmadan yaşarlar, yaptıkları kötülükleri de ya bilinçsizce yapar ya da kendilerini haklı çıkartacak nedenler bulurlar. İyiyle kötü, aydınlıkla karanlık o denli iç içe geçmiştir ki dünyada, insanlar neyin ne olduğunun ayırdına varmadan saçma sapan bir karmaşanın içinde kâh savaşarak kâh barışarak yuvarlanıp dururlar.
Peki, nedir iyi ve kötü? Aydınlık ve karanlık dediğimiz neyin nesidir? Bir garip ilüzyon, bir yanılsama mıdır? İnsanoğluna evrensel planda sunulan bir ders, bir sınav mıdır?
İyiler ve kötüler diye bir ayrım mı yapılmıştır ta başından beri, yoksa iyilik ve kötülük her insanın içinde barındırdığı birer tohum mudur? Herkes, hem iyiliğin hem de kötülüğün potansiyeline mi sahiptir?
Belki de insanoğlu her şeyin ötesine geçtiği gün ne iyilik ne de kötülük kalacaktır. Belki de hiçliğin her şey, her şeyin de hiçlik olduğu gerçeği çıkacaktır karşımıza. Belki de dünya denen bu oyun alanında kendi kendimize yarattığımız dualitenin oyuncuları olduğumuzu anladığımızda kocaman bir kahkaha kopacaktır gökyüzünde. Uyanış, insanların tüm yargılarını bir kenara bırakıp karanlığı da kucakladıklarında gerçekleşecektir; inkâr yerini kabullenmeye bıraktığında… Çünkü, bu kabul insanın kendini de kabulü anlamına gelecektir.
Evet, bizler iyinin ve kötünün eşit potansiyellerine sahip varlıklarız, aydınlığı da yaratabiliriz karanlığı da. Anakin de olabiliriz Darth Vader da. Doğamız ikisini de olma olanağını sunar bize. Korku ve sevgi arasında yapacağımız seçim belirler kim olacağımızı. Çünkü korku egodan gelir, sevgi özden. Ve öz, iyinin, kötünün, aydınlığın, karanlığın ötesinde olandır, tüm ilüzyonların ve yanılsamaların ötesinde olan… O, her şeyin ötesinde olandır…
- İnsanlık Adına Utanıyorum - 25 Temmuz 2024
- Zihinsel Obezite - 20 Haziran 2024
- “Hayatımı Yazsam Roman Olur” - 25 Mayıs 2024