İmamoğlu: “Senin derdin Kanal, benim derdim İstanbul”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden, avukatları aracılığıyla yaptığı son açıklamayla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert ve meydan okuyucu bir çağrıda bulundu. Gündemdeki konu yine Kanal İstanbul. Ancak bu kez yalnızca bir çevre ya da şehircilik tartışması değil, doğrudan halk iradesinin tanınıp tanınmayacağına dair bir referandum talebi söz konusu.

Sosyal medya platformu X üzerinden paylaşılan mesajda İmamoğlu, “Senin derdin Kanal, benim derdim İstanbul” diyerek hem kişisel siyasi ajandaların hem de kent hakkına ilişkin mücadelenin altını çiziyor. Mesaj, yalnızca bir çevre duyarlılığı ya da yerel yönetim mücadelesi değil; aynı zamanda Türkiye’nin mevcut siyasal rejiminde halk iradesinin marjinalleştirilmesine karşı bir başkaldırı olarak da okunmalı.

Bir “İhanet Projesi” Olarak Kanal İstanbul

Kanal İstanbul projesi, Erdoğan’ın “çılgın proje” olarak lanse ettiği; ancak uzmanların, kent plancılarının, çevrecilerin ve en önemlisi İstanbul halkının büyük bir bölümünün “ihanet” olarak nitelendirdiği bir altyapı girişimi.

İmamoğlu, bu projeyi daha önce de “bu şehre ihanettir” diyerek defalarca gündeme taşımıştı. Şimdi ise tutukluluk koşullarına rağmen, sembolik anlamı güçlü bir çağrı yapıyor: Referandum.

Bu çağrı, yalnızca projenin çevresel ve ekonomik sonuçlarına karşı değil, aynı zamanda rejimin karar alma biçimlerine, yani halkın dışlandığı merkeziyetçi otoriterliğe de yönelmiş durumda. “Sandıktan korkmuyorsan, İstanbullular karar versin” diyen İmamoğlu, Erdoğan’a yalnızca Kanal projesi üzerinden değil, tüm siyasi iktidar pratiği üzerinden meydan okuyor.

Silivri Duvarlarının Ardından Bir Siyasi Manifesto

İmamoğlu’nun mesajı, hukuki olarak bir açıklama değil; adeta bir siyasal manifesto niteliğinde. Kanal güzergahında artan hareketliliğe dikkat çekerken, “milletin sırtına milyarlarca dolar yük olacak” diyerek ekonomik krizin yükünü büyütecek bir projeye de işaret ediyor. Aynı zamanda tarım arazileri, su kaynakları ve doğal yaşam üzerindeki geri dönüşü olmayan etkileriyle, bu projenin bir “mega rant” düzeni için hazırlandığını ima ediyor.

En çarpıcı cümlelerden biri ise şu:

“Eğer siz sandığı milletin önüne koymazsanız, millet kendi sandığını kurar.”

Bu ifade, hem 2013 Gezi sürecinden miras kalan halk inisiyatifi fikrine, hem de Türkiye’de yerelden yükselen demokrasi talebine gönderme yapıyor. İmamoğlu, İstanbul halkını yalnızca savunmuyor; onları bir siyasal özne olarak konumlandırıyor.

Siyasi İklimde Dönüm Noktası mı?

İmamoğlu’nun çağrısı, 2023 genel seçimlerinden sonra muhalefetin içine girdiği dağınıklık ve suskunluk dönemine karşı da bir kırılma olabilir. Özellikle İstanbul’un yeniden siyaset sahnesinin merkezi haline gelmesi, rejimin İstanbul üzerindeki tahakküm arzusunu da açıklıyor. Erdoğan için İstanbul yalnızca doğduğu şehir değil; aynı zamanda siyasi kaderinin başladığı ve sona erebileceği kent. Bu nedenle Kanal İstanbul, sıradan bir mühendislik projesi değil — iktidarın İstanbul’u yeniden fethetme girişimidir.

İmamoğlu ise buna karşı, halkı kent hakkı temelinde seferber etmeye çalışıyor. Ve bu çıkışıyla cezaevi duvarlarını bir tür kürsüye dönüştürerek, kamuoyuna güçlü bir mesaj iletiyor:

“İstanbul sizin arka bahçeniz değil; İstanbulluların ortak kaderidir.”