İlk koronavirüs tanısından itibaren 18 kadın öldürüldü

Koronavirüs salgını nedeniyle “evde kalın” çağrılarının tüm dünyada dolaylı kurbanlarının başında ev içi şiddet mağdurları geliyor. AI Monitor’den Sibel Hürtaş’ın haberine göre Türkiye’de ilk gün bilançoları ise dehşet verici. İlk tanının konulduğu 11 Mart’ı izleyen 15 gün içinde erkekler tarafından 12’si evinde olmak üzere 18 kadın öldürüldü.

Bu tespiti yapan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Sözcüsü Gülsüm Kav, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, “Kadınlara önlem olarak evden çıkmamaları söyleniyor ama ev onlar için en tehlikeli yer” diyor.

Platformun ilk 15 günlük verilerine göre kadınların üçü birlikte olduğu erkek, üçü evli olduğu erkek, ikisi oğlu, biri kardeşi, biri babası, biri eskiden birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldü. Kadınların ikisi tanıdığı, biri akrabası tarafından öldürülürken dört kadının kim tarafından öldürüldüğü tespit edilemedi.

Şiddet olaylarında da gözle görünür bir artış var. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Canan Güllü, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, Acil Yardım Hattı’na gelen şikâyetlerde artış yaşandığını ve şikâyetlerin en fazla fiziksel şiddete ilişkin olduğunu söylüyor. Şikâyetlerde ikinci artış ise psikolojik şiddet konusunda yaşanıyor.

Peki, şiddet gören kadınlar ne yapabiliyor? Pandemi süresi için kadınların korunmasına yönelik ek önlemler alınmadığı gibi var olan önlemlerin de bugün işlevsiz kaldığı söylenebilir.

Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda idarenin başında olduğu etkili yollar, sekiz büyükşehirde bulunan Şiddet Önleme Merkezi ile 183 Sosyal Destek hattı.

HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, kadına yönelik şiddet vakalarının artması üzerine bu uygulamaları test etti. Kerestecioğlu’nun deneyimlerine göre bu hatlar artık yüz yüze destek veremiyor ve birçok kamu kurumunun asgari düzeyde çalışması nedeniyle yönlendirme yapamıyor.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, pandemi nedeniyle 155 hattının da çok yoğun olduğunu, bazı kadınların bu hattı düşüremediğini, bazılarının ise gerekli desteği alamadıklarını belirtiyor. Can güvenlikleri olmayan kadınların yönlendirildikleri sığınma evleri ise daha kötü durumda. Güllü, “Sığınma evlerine yerleştirilmek için kadınlardan COVID-19 negatif testi isteniyor. Kadınların bu testi yaptırmaları için hastaneye gidip günlerce beklemeleri gerekiyor. Şu an sığınma evlerine yeterli yönlendirme yapılamıyor.”

Kolluktan, mahkemeden, idareden koruma alamayan kadınların önünde tek yol olarak evlerini terk etme seçeneği kalıyor ki bu da ekonominin tamamen durma noktasına geldiği Türkiye’de kadınlar açısından karanlık bir tablo ortaya koyuyor.

Ekonomist Özlem Albayrak Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, bu karanlık tabloyu şöyle tarif ediyor: “Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı son yıllarda bir nebze düzelmiş olsa da yüzde 29.4’te kalmıştır. Bunun yanında çalışabilen kadınların yüzde 41.3’ü kayıt dışı ve günlük ücret karşılığı olan temizlik, çocuk bakımı gibi işlerde çalışmaktadır. Korona virüsün gerektirdiği sosyal mesafelenme önlemleri bu işleri büyük ölçüde yapılamaz hâle getirmiştir. Bu ciddi bir maddi kayıp olduğu gibi bu kadınlar kayıt dışında çalıştığı için devletin önerdiği daha çok kayıtlı çalışanların yararlanabileceği çok sınırlı tedbirlerden de faydalanamayacaklardır.”

Bu durumun, kadınların kendilerine şiddet uygulayan erkeklerden uzaklaşmasını maddi nedenlerle imkansız kıldığını ve sosyal mesafelenme önlemleri çerçevesinde kurumsal yardım almalarını da engellediğini belirten Albayrak, “Kadınlarda işsizlik oranı ortalama işsizlik oranının her zaman daha üstündedir. Bu dönemde bu oranının daha da artacağını ve kadınların bu kriz dönemi bittiğinde de iş bulma konusunda daha fazla sıkıntıyla karşılaşacağını tahmin edebiliriz,” diye devam ediyor.

Salgınla birlikte evlerine kapanan kadınlara yönelen şiddet sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük bir sorun oldu.

Akademisyen Ceren Ergenç, pandeminin eski merkez üssü Çin’de gerçekleşen kadın şiddetinin Türkiye ile benzer olduğunu söylüyor: “Salgın sırasında büyük kentlerdeki sığınma evleri açık kalmaya çalıştı ama küçük kentlerde bu sorun oldu. Acil yardım hatları tüm karantina döneminde açık kaldı ama özellikle küçük yerlerde kolluk kuvvetlerinin ev içi şiddete anında müdahalesi zorlaştı. Salgın sırasında kadına yönelik şiddet konusunda devlet görevini yerine getiremeyince aktivistler sosyal medyada bir kampanya başlattılar. (…) Ev içi şiddet görenlerin ne yapabileceğine dair rehberler yayınladı. Çin’e bakarak söyleyebileceğimiz, dayanışma ağları ve sivil toplum kuruluşları ev içi şiddet görenleri destek istemeye teşvik edebilirler.”

Bugün Türkiye’de kadına yönelik şiddeti önleme açısından da benzer bir durum yaşanıyor. Birleşmiş Milletler’in kadına yönelik şiddete karşı yaptığı çağrıya karşın, devlet bu alanı görmezden gelmeye devam ediyor. Bu konuda kadın örgütleri aktif biçimde çalışıyorlar.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu bu dönemde Acil Yardım Hattı’na gelen şikâyetlerden yola çıkarak bir tedbir paketi önerdi. Pakette, her ilde şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri bir hastanenin belirlenmesi, ev içi şiddete karşı kamu spotlarının televizyon kanallarında gösterilmesi, şiddet hatlarının aktif hale getirilmesi talep ediliyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da korona günleri için Şiddetten Korunma Kılavuzu oluşturdu. Şikâyetlerin dijital ortamlarda yapılabilmesi, şiddete uğrayan kadınlara belediyelerin şu an kullanılmayan alanlarının tahsis edilmesi, çalışan kadınların işten çıkarılmasının yasaklanması talep ediliyor.

Avukat Tuba Torun ise kadınlara deprem çantası gibi bir çanta hazırlayıp en kolay ulaşacakları yere saklamalarını öneriyor. Ayrıca telefon rehberlerinde acil durumda aranacak yakınlarını ve arkadaşlarını önceden belirlemeleri gerektiğini söylüyor. Torun şiddet gören kadınların şiddet gördükleri anda evlerinden dışarı çıkmaları gerektiğini vurguluyor.